17 Aralık sürecinin andıcı: ‘Paralel yapı 7 bin kişi dinledi’ yalanı

17 Aralık sürecinin andıcı: ‘Paralel yapı 7 bin kişi dinledi’ yalanı

24 Aralık’ta hükümete yakın iki gazetenin (Star ve Yeni Şafak) gündeme getirdiği dinleme iddiası yalan haberlere andıç yöntemlerinin de eklendiğini ortaya koydu. Hukuk tekniğine göre mümkün olmamasına rağmen tek dosyada 7 bin kişinin dinlendiği ileri sürüldü. Dosyayla ilgisi olmayan farklı kesimden binlerce kişi dinlenenler arasında gösterildi. Suçlanan savcılar iddiaları kesin bir dille yalanladı. Ancak iki gazete ve havuz medyası yalan haberleri sürdürdü. Star’ın ‘Paralel örgüt 7 bin kişiyi dinlemiş’ ve Yeni Şafak’ın ‘Derin kulak Pensilvanya’ manşeti ile duyurduğu andıç haberlerdeki çelişkiler şöyleydi: Bir dosyada 7 bin kişi dinlenmez. Ergenekon’da bile bu kadar kişi dinlenmedi. Selam örgütü dosyasında sadece 40 kişi dinlenmişti. Gazetelerde yayımlanan isimlerle soruşturmadaki isimler tamamen farklıydı. İddialara göre polis, son 5 yılda dinlenenlerin listesini topladı. Gazeteler de bu listeyi kullandı. ‘Dinlendi’ dedikleri Barış Terkoğlu, o dönemde cezaevindeydi. Dinlemelerden şikâyet ediliyor ancak MİT’i muhaberata dönüştürecek düzenleme yapılıyor.

Andıç habere 7 bin kişiyi dinlemekle suçlanan savcılar saatler geçmeden birer açıklama ile yalanlama gönderdi. Savcı Adem Özcan, haberdeki bilgilerin doğru olmadığını belirtirken, Savcı Adnan Çimen de art niyetli ve asılsız haberle ilgili HSYK’dan dosyanın incelenmesi için müfettiş talep etti. Çimen, “Dinlendi denilenlerden bir tanesi bile dosyada yer almıyordu. Hepsi yalan. 7 bin kişinin dinlenebilmesi mümkün mü ya? Şerefsizliktir bu.” dedi.

Kara propaganda

Fethullah Gülen Hocaefendi’nin avukatı Nurullah Albayrak da bir açıklama ile haberleri yalanladı, 7 bin kişinin dinlendiği iddialarının kara propaganda amacı taşıdığını söyledi. Hocaefendi ve Camia’nın günah keçisi ilan edildiğini vurgulayan Albayrak, şu açıklamayı yaptı: “Akla ve mantığa uygun olmayan bu iddianın öncekiler gibi sadece miting meydanlarında kullanılmaya yönelik olduğu çok açıktır. Bu durum, toplumda oluşturulmaya çalışılan kin ve düşmanlığı daha fazla tahrikten başka bir işe yaramayacaktır.” Açıklamadaki dikkat çeken diğer ayrıntılar şöyleydi:

İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülen bir soruşturma kapsamında siyasetçiler, bürokratlar, gazeteciler ve akademisyenlerden oluşan 7 bini aşkın kişinin telefonlarının dinlendiği iddia ediliyor. Bu uygulama insafsızca ve haksız bir biçimde müvekkilime atfedilmeye çalışılmıştır. Birbiriyle düşünsel irtibatı olmayan bu isimlerin aynı soruşturma kapsamında dinlendiği iddiası doğru ise bu işlemi yapanlar sıfatlarına bakılmaksızın cezalandırılmalı.

Akla ve mantığa uygun olmayan ve halkı tedirgin edebilecek bu iddianın öncekiler gibi sadece miting meydanlarında kullanılmaya yönelik olduğu çok açıktır. Bu durum toplumda oluşturulmaya çalışılan kin ve düşmanlığı daha fazla tahrikten başka bir işe yaramayacaktır.

Söz konusu iddialar üzerinden ağıtlar yakılıp masum insanlara iftira atılmamalı, bu iddiaları aydınlatmak için derhal hukukun gereği yapılmalıdır. HSYK ve İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı da gecikmeksizin bu iddiaları incelemeli ve kamuoyunu tatmin edecek şekilde açıklama yapmalıdır. Ceza Muhakemesi Kanunu’na göre soruşturma kapsamında yapılan dinleme faaliyetleri gizli olduğu için teyit edilmesi mümkün olmayan bu iddianın ortaya atılmasıyla internet, HSYK ve MİT gibi Anayasa’ya aykırı düzenlemeler perdelenmektedir.

Ülkemizde son bir yıldır, korkutma, damgalama, günah keçisi ilan etme şeklinde kara propaganda teknikleri kullanılmaktadır. Bu haber ile amaçlanan da her görüşten onlarca aydın, yazar, siyasetçi ve sanatçıda ‘korku ve nefret’ hâsıl etmek ve ‘paralel’ damgalaması ile müvekkilim ve Camia’yı ‘günah keçisi’ ilan etmektir.

Bir kez daha anlaşılmıştır ki söz konusu haber sahipleri, Hitler’in kurmayı Joseph Goebbels’in ‘Propagandası yapılan şeyin gerçek ya da yalan olduğu önemli değildir, önemli olan ne kadar çok kişiye ulaştığı ve ne kadar çok kişiyi inandırabildiğinizdir’ ilkesini amaç edinmişlerdir. Ancak kara propagandayı pervasızca kullananlar bilmelidir ki ‘yalan ve gösterişler gürültülü, hakikat ve samimiyet ise sessizdir’ ve gerçekler er geç ortaya çıkacaktır. Müfteriler hakkında yasal başvurular yapılacaktır.

Haber neden andıç?

Zaman yargı muhabiri Büşra Erdal, gazetede (25 Şubat 2014) şu analizi yaptı: “Dün iki ayrı gazetede ‘Türkiye tarihinin en büyük telekulak skandalı’ denilerek 7 bin kişinin ‘yasal’ olarak dinlendiği haberleri yapıldı. Bu gazetelerden Star’ın iddiasına göre, 7 bin kişi ‘Selam örgütü’ isimli bir soruşturmada dinlenmişti. Yeni Şafak’ta ise aynı haberde, Selam Örgütü ile Gezi, yolsuzluk ve rüşvet gibi soruşturmalar da bahane edilip dinlemeler yapıldığı yazıyordu. Bu kadar ağır itham, iddia, önemli isimleri içeren haberde, olması gereken en önemli belge, -yine 2 gazetenin mantığına göre- ‘yasal dinleme kılıfı’ olan mahkeme kararı olmasıydı. Değil 7 bin kişi, 7 kişiye ait bile dinleme kararı konulmamış. Dolayısıyla ortada büyük bir ‘kurgu’ olduğu gerçeği akla mantığa daha yakın. Ama bununla yetinmeyip, ‘hukukî’ boyutuna bakalım ve bu kurguyu anlamak için, savcılık ve mahkemelerin işleyişini, nasıl dinleme yapıldığını hatırlayıp buna göre değerlendirme yapalım. Ceza Muhakemesi Kanunu’na (CMK) göre, soruşturma savcısı ‘somut ve kuvvetli suç şüphesi’ bulunduğunda mahkemeye başvurarak ‘şüpheli’ kimse hakkında dinleme kararı alır. Bu başvuruda, soruşturmanın konusu, dinlenecek kişiye atfedilen suçun türü, telefon numarası veya IMEI belirtilir. Mahkeme de talebe göre izin verdiği takdirde bu dinleme kararı, Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na (TİB) bildirilir. TİB de, mahkeme kararı doğrultusunda adlî kolluk olarak görev yapan polise yetki verir. TİB’den yetkiyi alan adlî kolluk, uygun cihazlarla dinlemeleri yapar, tapeleri kaydedip soruşturma savcısına bildirir. Dinlemeler sırasında üçüncü kişiler dinlemeye takıldığında ise, bu durum yine ayrı dosya olarak savcıya bildirilir. Savcı, orada suç unsuru varsa o kişiler hakkında da dinleme kararı almak için hâkime başvurabilir. Yoksa, o dinlemeler imha edilir. Suç unsuru olanlar iddianameye girer. CMK’ya göre, bir şüpheli için dinleme kararı 3 ay için verilir, bu süre 1’er aylık olmak üzere en fazla 3 ay daha uzatılabilir.

Bu somut bilgiler ışığında, Star ve Yeni Şafak’ın haberlerine tekrar dönelim. İki gazete de, dinlemeleri yasal soruşturmalara (Selam, Gezi, yolsuzluk soruşturmaları…) dayandırıyor. Mahkeme kararı ile dinleme yapıldığı belirtiliyor. Ama yasal bir dinleme için prosedür belli. İsmi anılan dinlenen bu kişiler için atfedilen suçlar, kimin talep ettiği, telefon ya da IMEI’leri gösteren, bunların tarihlerinin yazdığı mahkeme kararı olmalı. Ama Yeni Şafak’ın belirttiği doğruysa, yolsuzluk soruşturmasından sonra atanan savcılar İstanbul Adliyesi’nde ‘gizlenmiş’ 125 klasör bulmuş ama içinde mahkeme kararları yok. Sadece isim listeleri var. 125 klasöre dair “Kimler, nerede, nasıl buldu?” sorularının cevabı olan tutulmuş bir tutanak da yok. Adlî işlemlerde hukukî olmayan bir durumla karşılaşıldığında ilk yapılması gereken, tutanak tutmaktır. 125 klasör dosya var ama tutanak yok ortada. Bununla birlikte, yasal dinleme yapıldıysa bunların kayıtları (ses ya da tape) olmalı. Ama bunun da olmadığını yine Yeni Şafak’ın haberindeki bilgiden anlıyoruz. Gazete, “17-25 Aralık operasyonlarının ardından ‘kayıtsız dinlemeler yapıldığını’ tespit etmesiyle deşifre oldu.” diyor. ‘Kayıtsız dinleme’ diye bir şey kanunda yok. Bu da haberin içindeki çelişkilerden sadece biri. Gazeteler, habere 3-4 sayfa ayırmış ama Selam örgütü soruşturmasını açtıran bir ihbar metni dışında ortada hiçbir yasal belge yok. Yeni Şafak’ta geçen “3 bini aşkın kişinin çeşitli soruşturmalarda dinlendiği ortaya çıktı.” cümlesi de zaten haberin başı ile sonu arasındaki tutarsızlığı gösteriyor. Bahsedilen 7 bin kişiden en azından en ünlü 7’si hakkındaki mahkeme kararı ortaya konulsaydı, haber belki biraz daha inandırıcı olurdu. 7 bin kişiyi dinlediği iddia edilen savcılar da, bunu yalanlıyor. Selam örgütü soruşturmasının normal yasal prosedür olduğunu ancak haberde geçen kişilerin dinlenmediğini söylüyorlar. Bu haliyle, iki gazete manşeti, çeşitli soruşturmalarda dinlenmiş ya da dinlemeye takılmış bazı kişilerin adının gerçek dışı ekleme isimler yoluyla kabartıldığı izlenimi veriyor. Hayali ‘paralel yapı yasal dinlemiş’ deniyor ama dinlemeye dair hiçbir somut veri yok. Hukuk ve demokrasi dışı maddeler içeren MİT Kanunu’nun komisyondan geçtiği günde, ‘5N1K’ ruhuna Fatiha okutmuş haberle kirli bir algı operasyonu yapılıyor.”

Hükümet gazeteleri tek bir belge ortaya koyamadan yalan haberlerini sürdürdü. Camia’yı hedef gösterdiler. İftira ve yalanlara ardı ardına gelen açıklamaları ise görmediler. İkinci 28 Şubat sürecinin andıçsız olması düşünülemezdi. 28 Şubat dönemine damgasını vuran ‘Andıç vakası’ da o dönemde uzun süre gündemden düşmemişti. Terörist PKK’nın lider kadrosundan Şemdin Sakık’ın yakalanmasından sonra sızan andıç belgesinde, Sakık’ın ifadesi diye sızdırılan bir belgeye atıfta bulunuyordu. Belgede, aralarında Cengiz Çandar ve M.Ali Birand gibi gazeteci ve yazarların bulunduğu bazı kişilerin PKK’ya hizmet ettiği ima ediliyordu. Daha sonra Sakık’ın ifadelerinin gerçeği yansıtmadığı, o dönemin bazı komutanları tarafından bilerek manipüle etmek amacı ile bu yönde bir belgenin sızdırıldığı ortaya çıkmıştı.