Feleğin Çarkına Karşı Gelinmez

Sağlık problemleri dolayısıyla Amerika'da bulunan Fethullah Gülen Hocaefendi, Türkiye'de yaşanan siyasi ve sosyal olayları ABD'deki Türk gazetecilere değerlendirdi.

Demokrasi Darboğazı

Hocaefendi'ye göre, hadiselerin birbirini takip ettiği son günlerde dozajı giderek artan kriz ortamından, alenen antidemokratik bir müdahale olmadan çıkılmış olması önemli bir hadisedir.

Fethullah Gülen Hocaefendi, Türkiye'nin son aylarda yaşadığı sıkıntılar için, "Türkiye sistem açısından, demokrasi açısından bir darboğazdan geçti aslında." değerlendirmesi yaptı ve bu düşüncesini şöyle açıkladı: " Askeriyenin müdahalesi oldu, biraz askeriyenin isteğine göre o çizgide bir hükümet kuruldu. Bunda başkalarının oyunları da oldu; şu oldu, bu oldu. Bunlar demokrasinin hakim olduğu, olunması istendiği bir ülkede sevimli şeyler değil. Olmaması gerekli olan şeylerdi. Fakat yaşanan krizin aşılması için çok büyük kangren olmuş bir uzva neşter vurma manasında birşey yapıldı. Birdenbire böyle kaoslu bir durumdan nizama, intizama, ahenge geçilmesi herkesi memnun edecek bir duruma, mükemmel bir demokrasiye geçilmesi elbette ki mümkün değildir. Fakat şu anda bir uçurumdan geriye dönüldü. Ve dilerim inşaallah birileri çıkıp içinden zor çıktığımız o fasit dairenin içine milleti bir daha çekmez."

Türkiye'de İslami Hayat

Aslında Türkiye'de bana göre İslami hak ve özgürlükler, hür düşünce, hür teşebbüs, İslam dünyası dahil dünyada çok yerlere var olandan ileridedir. Ama bu daha mükemmel hale nasıl getirilir, onu demokrasi havarileri oturup düşünmeli, demokrasiyi daha derinleştirmeli, insanın maddi manevi, hatta dünyevi uhrevi bütün ihtiyaçlarına cevap verebilecek sistemler üstü bir sistem haline getirmeli.

Türkiye dini duyguları yaşama, açığa vurma açısından birçok islam ülkesinden, Arabistan'dan, Irak'tan daha hürdür. İran'dan çok daha hürdür. Libya'dan daha hürdür. Magrib ülkelerinden, Fas'tan, Tunus'tan, Cezayir'den daha hürdür. Bu hürriyetin kadri bilinmeli bence.

Daha fazla demokrasi istiyorsak onu da demokratik yollarla istemeli. Daha fazla demokrasiyi herkes istiyor.

Türkiye'de dini hayatı yaşama düşünme adına bu kısıtlama yoktur aslında. Herkes, şahsi ferdi ibadet-u taatini, hatta bir yönüyle ailevi çerçeve içerisinde Müslümanlığı yaşamasına kimse müdahale etmez, ama hiçbir şeyine müdahale etmezler.

İfrat Ve Tefritler

Bazı kimseler, bazı Müslümanlar'a ait bazı tavırlardan rahatsızlık duymuşlardır. Bazıları Müslümanlığın o yanını yaşarken ifrat etmişlerdir. Onu, usul diyeceğimiz, temel meseleler diyeceğimiz, onların yerine koyar gibi yapmışlardır: Furuata ait meseleler, tali meseleler, birinci derecede meseleler değildir yani. Buna karşı bazıları da biraz rejim adına, siyasi ideoloji adına biraz fazlaca hassas hareket etmişlerdir.

Türkiye'deki kavga, ifratın tefritin kavgasıdır; akl-i selimin kavgası değildir, salim düşüncenin kavgası değildir. Birileri olmayacak şeyler istemiş, öbürleri de olmayacak şekilde ona karşı koymak istemişlerdir. Bu dengenin bulunması lazım. Bu dengeyi kim bulacak, bilemiyorum. Basiretli bir cumhurbaşkanı, iyi bir devlet başkanı, hükümet başkanı, seviyeli bir parlamento, zannediyorum iyi bir performans ortaya koyarak Türkiye'eki bu problemleri çözebilirler.

8 Yıl ve İmam Hatipler

Bazı meselelere karşı biraz duyarlıyım. Öyle değil şöyle olsun demeyi tercih ederim. Düşünce mimari ilimse şayet, bir yönüyle onun inşaası da beyandır. Bu açıdan ilim yuvalarına çok önem veriyor, geleceğin mimarları ve fikir işçileri yetişsin istiyoruz.

Keşke 11 Yıl Mecburi Olsa

Türk milleti de sekiz yıl mecburi eğitim yapsın. Ben de arzu ederim, keşke on bir yıl mecburi eğitim yapsalar. Bir lise bitirmiş olsa, bu arada bir yabancı dil de öğrenmiş olsalar güzel olur. Bütün bunlar programlanırken, zannediyorum yine ifrat ve tefrit yaşandı.

Bir kısım, dini eğitim, nasıl alınacak, Kur'an öğrenilecekse nasıl öğrenilecek? İmam hatiplere gitme eğer ortaokullarda oluyorsa yönlendiriliyorsa, nasıl yönlendirilecek gibi mülahazalardan dolayı, bazıları bu mevzudaki telkinlerin tesirinde kaldı. Bazıları da samimi hisleriyle bu meseleye böyle yaklaştı. Ben şahsen herkesi hoşgörmek istiyorum, ama bence sekiz yıllık mecburi eğitim olsa, kesintisiz olsa, Türk toplumu artık bir ölçüde kendini arayışı çok gerilerde bırakmış.

Dinde Üstünlük İddiası Olamaz

Bunun dışına zaten bu tarihi mirası hepimiz müşterek paylaşıyoruz. Hiç kimsenin de kimsenin üzerinde bir üstünlük iddiasında bulunması da doğru değildir. Ben sizden dahi çok Müslümanım dersem Allah'a karşı en büyük saygısızlığı yapmış olurum. Bunu Allah bilir. Çünkü iman meselesi tamamen bir kalp meselesidir. Davranışlar, ibadet-u taat, zahiren onun belirleyicisi gibi görünür de, fakat hiç bir zaman hükümler ona bina edilmez. Ona inanan ona gönül veren, yerinde onun aşıkı olan mecnunu olan insan; esas kurtuluşa edecek onlardır. Takvayla bir üstünlük bahismevzudur. Takva da kalbin Allah'a karşı duyduğu saygı demektir. Onun hudutlarına riayet etme demektir.

Ben özür dilerim, kimsenin mülahazisini tashih hakkım yok da, fakat kendim içinde bulunduğum bir meselede böyle bir hususta mülahazalarımı arzetmekte fayda mülahaza ediyorum.

İkinci mesele, eğitim müesseseleri. Ben eğitim mevzuunda, bu gönüllü kuruluşlara hizmet eden Türk vatandaşlarına çok minnettarım. Milletimiz çok vefalı. O, İstiklal Mücadelesi'ne asıl evindeki kapı kacağı satmış, İstiklal Mücadelesi'ne koşmuş, eğitim denince de inanan insanlar eğer o işi temsil ediyor, öyle görünüyorlarsa, hiç tereddüt etmeden, elinde avucunda ne varsa harcamış ve bu orfaneye iştirak etmiş. Bu artık Türk milletince müşterek paylaşılan bir duygudur. her kesim bir kenarından tutmuş yapıyor. Bunu falana filana izafe etmek doğru değil. Vakıa fakire, plaketler, ödüller verdiler, ben de aldığım yerde falanlar adına aldım dedim. Esas bu ödüllere layık olan milletimizdir. Her zaman isabetli, hüküm veren. Netice itibarıyla, gelecek eğer ilim üzerinden kurulacaksa, geleceğin olmaya karar vermişse, çoktan ona karar vermiştir. Allah'a inanması gerektiğine inanmış ve onu bundan kimse geri çevrimez. Bu ortaokuldan sonra mı, liseden sonra mı, nerede fırsat bulursa, dinini öğrenecektir icabında Kur'an'ını da öğrenecektir, Kur'an'ının mealini de öğrenecektir. Ve Türk toplumunu bundan gerile çevirmek mümkün değildir.

Feleğin Çarklarına Karşı Gelinmez

21. asra girerken herkes geçmişte kendisini ayakta tutan dinamiklerine geri dönüyor. O zaman kiliseye bağlı olan kiliseye dönüyor. Ama hangi ölüde saygıyla dönüyorsa dönüyor. Kimisi kavraya dönüyor, kimisi Budist tapınaklarına dönüyor. İnsanlığı bundan çevirmek mümkün değildir. Feleğin çarkları öyle dönmeye başlamıştır, bu çarklara karşı gelme, o çarklar arasında kalıp ezilmeye sebebiyet verir. Bu açıdan bir kesim eğer varsa, bazılarının aklından öyle geçiyor, biz bu işi burada durdururuz yaniliyorlar yani. Yaniliyorlar. Bu millet bu dini şöyle yapar, böyle yapar onu yine öğrenir. Ben o Allah'a inanmışsam onu bir yerde öğreneceğim yani. Türkiye'de bana bunu öğreten kitaplar yasak edilse yakılsa, yabancı kitaplardan alacağım, İngilizceden, Fransızcadan, İtalyancadan alacağım öğreneceğim bunu.

Mesele Büyütülüyor

Bir diğer kesimin de, dünyadaki bu oluşum içinde Türkiye'de bu oluşumdan nasibini alıyorsa şayet onun kesintisiz bir eğitimle inkitaa uğrayacağını vehmetmeleri bence çok fazla bir telaş ve endişe gibi geliyor. Büyütülüyor gibi geliyor mesele. Şimdi, bana göre iki kesimde dengeli davranmıyor, dengeli davranmakta yarar var. Acaba kesintisiz eğitimi savunanlar dini eğitim yapılmamasının mülahazasını mı taşıyorlar? Ben böyle düşünen böyle diyenlerin hepsini töhmet altında bulundurmuş olurum. Ve onların hissiyatlarına saygısızlıkta bulunmuş olurum. Çünkü böyle diyenler başka projelerden de bahsediyorlar. Diyorlar ki; ilkokuldan din dersleri koyalım ve daha sonra lisede bir hazırlık sınıfı koyalım.

Bu ikinci mesele, bir aralık şu tatbik edildi. Ben tarihini tam hatırlayamayacağım. İmam hatiplerin orta kısmı yine kapatıldı, liselerde okuyanlar ilahiyatlara gittiler veya başka ortaokullarda okuyanlar imam hatip liselerine gittiler. Bugün yine imam hatipler vardır ama diğer liselerden mezun olan dünya kadar talebe yüzde 20-30 nisbetinde ilahiyatları tercih etmektedir, yani ilahiyalarda okuyan talebelerin yüzde 20-30'u başka liselerden çıkıp gelen talebelerdir. Millette öyle bir temayyül olunca bunun önünü almak mümkün değildir bence. Tabiatla savaşmak gibi olur, insanın tabiatı haline gelmiştir o mesele.

Bir böyle bir ifrat var öbür tarafta da ille bu olacak diye bir dayatmacı bir düşünce var bu toplumdaki saf düşünceyi, saf anlayışı rencide ediyor. Saf akideyi rencide ediyor. Daha nazik daha daha kibarca davranılsa mesela biz toplumumuzun eğitim seviyesini yükseltmek istiyoruz, standartlarını yükseltmek istiyoruz, bunun için şui mülahazalardan ötürü kesintisiz eğitim derken, katiyyen imam hatibin karşısında değiliz yani. İmam hatipler olacak elbet, olmalı da.

Dünyaya İslam'ı Anlatsalar

Aslında, bazıları mevcut imam hatipleri çok buluyor oda keşke İrani mollarının gideceği yerlere, Suud mollalarının gideceği yerlere pasifikten Avrupa içlerine kadar bu imam hatiplileri iyi yetiştirsek te Türkiye'nin içinde atıl kalmasalar. Dünyanın değişik yerlerine gitseler bizi anlatsalar. Bizi anlatsalar o dünyaları tanısalar, onları bizde yetiştirsek. Senelerden beri istisrak burada oryantalistler yetiştirerek, misyonerler insan yetiştirerek dünyanın değişik yerlerine göndermişler ve bir dünyayı altüst etmişler karma karışık hale getirmişlerdir, alt üst etmişlerdir. Bizimde dengele insanlarımız gitsinler, diyalog götürsünler, hoşgörü götürsünler sevgi götürsünler, uzmaşma götürsünler. Dünyanın geleceğinden kavga adına endişe ediyorsak bu kavganın yollarını kapasınlar en azından şimdilerde dalga kıranlar meydana getirsinler, muhtemel bir telatumu emvaç, bu tabir Yahya Kemal'e ait, o dalgaların birbiri ile çarpışması yaşanması gelecekte. Mevcut imam hatiplerden bir kat daha fazla olsa bu ihtiyacı karşılar karşılamaz ama, yönlendiremiyoruz, yani biz. Evet onu da yönlendiremiyoruz aslında. Bu açıdan şöyle bir dengelenebilir.

Yani imam hatibe ihtiyaç vardır. Atatürk zamamından beri hep açıla gelmiştir. En çok imam hatip açan da bugünkü Cumhurbaşkanımız Süleyman Demirel'dir. İnönü döneminde de imam hatip açılmıştır, ilahiyat açılmıştır. Atatürk döneminde Medreset-ül Vaizin açılmıştır. Şemsettin Günaltay da orada hocalık yapmışlardır. Yani biz modernleştiğimiz, batılılaştığımız bir dönemde bile bu süreç durdurulmamış bütün bütün devre dışı bırakılmamış. Böyle birşey olmaz Türkiye'yi idare edenlerde zannediyorum böyle birşey teklif etmiyorlar. Bence bunu aklından geçirenler bunu kafalarından çıkarıp atmalılar, bu kavga vesilesi oluyor. Öbürleri de bu millet imam hatipte dinini öğrenemezse katiyyen öğrenemez düşüncesini kafalarından çıkarıp atsınlar. İmam hatipte okumadığı halde ortaokulda okumuş lisede okumuş, hiç ilahiyat görmemiş, zannediyorum. İmam hatip mevcudunun elli katı Allah'ına Peygamberine inanan dünya kadar insan yetişmiştir.

Abromowitz'le Görüşme

Amerika Birleşik Devletleri'nin Ankara Büyükelçiliği görevini de yapmış olan Morton Abromowitz, ülkesinde bulunan Fethullah Gülen Hocaefendi'yle, Türkiye ve Ortadoğu ülkeleri üzerine görüştü.

Burada görüştüğüm insanlardan biri Abramowitz'di. O Türkiye'de bir zaman elçi olarak kalmıştı. Müşterek dostumuz Kasım Gülek Bey vardı. Onun vasıtasıyla gıyaben onu tanıyorduk. Daha önce hiç yüzyüze gelip görüşmemiştim. O da son hadiselerin tenasub-u illiyet prensibine göre sebepleriyle sonuçları arasındaki münasebetler üzerinde durdu. Nerede hata edildi? Ben de büyük ölçüde Samanyolu televizyon kanalında söylediğim mülahazalarımı arz ettim genelde.

Artık tatmin oldu, olmadı, nasıl buldu, onu bilemeyeceğim. Abramowitz'le kendi dilimde konuşamadığım için mülakatın nasıl olduğunu da kestiremiyorum. Ortadoğu'yla alakalı bir kitap hazırlıyor. Türkiye'ye önemli bir yer verecek. O değerlendirmeler zannediyorum Amerika'da elit sınıfça önemsenecek.

Türkiye'nin itibarının böyle muvakkat fırtınalarla sarsık gösterilmemesi için elimden gelen herşeyi yaptım. Gelip geçicidir bunlar. Türkiye şimdiye kadar çok ölüm-kalım krizlerine maruz kalmıştır. Bunu isterseniz bir kriz sayın ama bu millet bunu aşar dedim. Paniğe kapılmamaları gerektiğini, Amerikan kamuoyunun bundan emin olması gerektiğini söyledim. Hatta bu ses imkanı varsa Beyaz Saray'a kadar, Kongre'ye kadar, Pentagon'a kadar götürülmeli. Türkler oturmuş bir millet, güçlü bir millet. Hayat felsefesi var; gibi mülahazalarımı arz ettim.

Yeni Hükümet

Fethullah Gülen Hocaefendi, mevcut hükümetin Türkiye'nin yaşadığı krizin üzerine kurulması dolayısıyla insanların bir bölümünde krizlerin bitmeyeceği düşüncesine yol açtığı savına ise "Krizin komplikasyonlarının savulmuş olması bence çok önemli bir hadisedir." cevabı vererek devam etti: " Hadiseler birbirini takip ediyordu. Ülkenin bir kere büyük ölçüde bundan sıyrılmış olması, antidemokratik bir müdahalenin yaşanmaması iyi. Onu tertipleyenler, planlayanlar da hüsn-ü niyetli olabilir. Ancak şurası bir gerçek ki, herkes çok endişeli günler yaşıyordu." "Eğer daha mükemmel bir demokrasiye gidilecekse, ona yine demokratik süreçler içinde gidilebilir. Anti-demokratik bir hava içinde demokrasiye gidilmez. Bunlar elde edilmiştir. Ve onun nimetlerinden de istifade edilmez. Bu da önemli bir başarıdır.

Ve bir de bu hükümet şu muvakkat buhranı eğer aşar ve akıllı, herkesin tasvip edeceği iyi bir seçim kanunuyla doğrudan doğruşa seçime giderse Meclis'te milletin sesi soluğu olur. Millet orada temsil edilir. Ve belki hani bir ölçüde biraz daha iyiye güzele hayra açılma imkanı olur.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.