Avustralya'da Çok Kültürlülük

Avustralya'nın Melbourne şehrinde 15 Temmuz 2009'da gerçekleşen Gülen Konferansı'nda Yunan asıllı George Lekakis (Viktorya Eyaleti Çok Kültürlülük Komisyonu Başkanı) ile tanıştık. Lekakis sunduğu tebliğde: "Pek çok kültürden insanın bulunduğu Avustralya'da, dinler arası diyalogun önemi büyüktür. Fethullah Gülen'in arkadaşları bu faaliyetleri diyalogun ötesine taşıyorlar, ben de katılıyorum ve destekliyorum." demişti. Birkaç gün sonra kendisine bir nezaket ziyaretinde bulunduk. Hediye olarak götürdüğümüz çini vazoyu kendisine takdim ederken, espri mahiyetinde "Şimdi içinden cin mi çıkacak?" dedi. Bizler de "Evet, ama dostluk cini çıkacak." şeklinde cevap verdik. Lekakis, Avustralya'da yaşayan ve gönüllü kültür faaliyeti yapan beraberimizdeki gençleri göstererek; "Bunlar çok kültürlülüğün merkezi olan Avustralya'da, diyalogu sözün ötesine taşıyarak çok güzel şeyler yaptılar. Hem başkalarına güzel örnek oldular, hem de kültürler arası diyalogu elli sene ileriye götürdüler." dedi ve Orhan, Emre Beyleri başarılarından dolayı tebrik etti...

Kendisine çok kültürlülük ve demokrasi konusundaki çalışmalarını sorduğumuzda, Lekakis şöyle bir cevap verdi: "Burada 248 ülkeden insan, 200 çeşit dil ve 115 farklı inanç var. Bu sebeple uyum ve barış için insanların birbirine saygılı olması gerekiyor. Avustralya'da ayrımcılık, ırkçılık yasaktır. Ayrıca Viktorya Eyaleti'nde, din ve kültüründen dolayı bir insana hakaret etmek suçtur; altı seneye kadar hapis cezasına çarptırılabilir." Orhan Bey, burada araya girerek; "Bu kanunun çıkmasında Sayın Lekakis'in gayretleri çok büyüktür." dedi.

Lekakis, konuşmasına devam etti: "Müslüman'ın namazından sana ne? Başörtüsüne niye karışacaksın ki? Sen bu insanın kanunlara saygılı olup olmadığına bak. Bu tutum ve yaklaşımla, çok kültürlülüğün icabını yerine getirmeye çalışıyoruz. Bu da kanunların tam uygulanmasıyla mümkündür. Buraya pek çok ülkeden iltica eden var. Gerçekten zor durumda oldukları için çeşitli istekleri oluyor. İhtiyaç duydukları konularda eksikliklerini tamamlıyoruz. Beş milyar dolarlık destek fonunun dışında, başka fonlar da var. Meselâ Burma'dan iltica etmiş, 'Karin' diye özel bir dile sahip bir grup insan var. 'Dilimizi unutmak istemiyoruz.' diyorlar. 'Suvahili' dili meselâ. Onlara para tahsis edip kurs açtırıyoruz. Böyle her grubun yayın vs. konulardaki aktivitelerine maddî yardım yapıyoruz. Bütün bunlarda ileri sürdüğümüz şart; kanun ve kurallara uymaları. Bu şarta uyanlar, üzerlerine düşen mecburiyetleri yerine getirenler her zaman destek görüyorlar. Böylece gelenler de rahat; devlet de rahat oluyor. Herkes kendisini özel hissediyor. Yeni nesillerin haksızlık görmediği için hiçbir şikâyeti olmuyor. Ülkeye, topluma âhenk geliyor ve herkes Avustralyalı oluyor. Kültürünü de kaybetmediği ve kaybetmeyeceği için mutsuz değil. Toplumdan da uzak değil. Ayrımcılık görmüyor. Bundan dolayı çok kültürlü toplumlarda adaletin sağlanması için kanunların her insanın haklarını koruyacak şekilde yapılması gerekiyor. Evet, uyum için, kanun önünde eşitlik olacak, ayrımcılık olmayacak, hayat barış ve huzur içinde devam edecektir. 2004 yılında çıkan yeni bir kanunla, 'insanların dinlerine, ırklarına, kültürlerine dokunulmaması' hususu garanti altına alındı. Böyle bir kanun dünyada tektir. Hattâ Avustralya'da bile bu kanun Viktorya Eyaleti'ne hastır. Yaptığımız bu kanunla bir dengeleme getirdik. Bu, herkesi kontrol altında tutuyor. Hükümet politikalarıyla devlet, kültürel faaliyetlere destek veriyor. Evet, farklı kültürlerden 1700 projeye maddî destek sağlandı. Her farklı grubun özel programlarına destek verdiğimiz gibi, arkadaşlarınızın organize ettiği, sizin de katıldığınız iki konferansa da destek verdik."

Ben de kendisine 'aşure'den bahsederek "Sizin yaptıklarınız, Hz. Nuh'un (as) tatlısına benziyor. Bu tatlı, nohut, fasulye, ceviz gibi pek çok farklı üründen harmanlanarak yapılır ve hepsinden ortak bir tat ortaya çıkar. Ama nohut, fasulye ve ceviz gibi farklı ürünler kendi özelliklerini de korur." dedim.

Lekakis bizlere 'hepimiz' mânâsına gelen "All of Us" isimli bir broşür verdi. İçindeki ifadeler dikkat çekiciydi:

"2004 Tarihli Çok Kültürlü Viktorya Kanunu, çok kültürlülüğü ayakta tutan aşağıdaki prensipleri kutsal saymaktadır.

Her kişi, uyruğuna bakılmaksızın karşılıklı olarak saygı ve anlayış hakkına sahiptir.

Bütün Viktoryalılar, ortak kanunlar, değerler, emeller ve sorumluluklar noktasında çeşitliliği desteklemek ve korumakla yükümlüdür. Ayrıca bütün Viktoryalıların eyalet kanunlarına uymaları ve demokratik süreçlere saygılı olmaları da mecburîdir.

Bütün Viktoryalıların, olumlu ve ileri bir gelenek inşa etmek yolunda birlikte çalışabilme becerilerini kazanmaları gerekir."

Lekakis, ayrıca üzerinde "All of Us-Hepimiz" yazan kalın bir fotoğraf albümü getirdi. Oldukça hacimli ve enfes bir baskıya sahip bu albümün hikâyesini şöyle anlattı: "Michael Lawrence isimli, insanlarla çok kolay diyaloga geçebilen, başarılı ve tecrübeli bir fotoğrafçıya, her kültürden rastgele kişilerle görüşüp büyük bir fotoğraf albümü yapmasını teklif ettim. Bu çalışmasına karşılık ona 15 bin dolar tahsis ettim. Çalışma tamamlandıktan sonra, çok kültürlülüğün kutlandığı 15–25 Mart 2009'da bir sergi açıp, bu fotoğrafları sergiledik. Zaten 21 Mart, Birleşmiş Milletlerce 'Irkçılığa Karşı' kutlama günüydü. Fotoğrafları çekilen ve sergilenen insanlar da katıldılar. Türklerden İrfan Bey de vardı. Birden sanatçılar gibi meşhur oldular.

Bu kutlamada reklâmımız olarak otobüs duraklarına ayrı millet, din ve kültürden insanların resimlerini gösteren ve '248 ülkeden insan, 200 dil, 115 inançtan (fakat) tek bir toplum' ifadesini ihtiva eden reklâmlar astırdık. Bu gerçekleri ifade eden bir ilân idi. Her okula da çok kültürlülüğü kutlasınlar ve bir araya gelsinler diye para verildi."

Sonra Orhan ve Emre Beylere dönerek; "Bir sosyolog olarak görüyorum ki, işte bu Türk diyalogcular, peşin hükümleri ve olumsuzlukları kaldırıp, buzları erittiler. Bu takdirlerimi her yerde söylüyorum... Evet, bu diyalog çalışmalarıyla güvensizlikler ve düşmanlıklar kalkıyor. Toplum katmanları birbiriyle kaynaşıyor. Toplumu iyilik yönünde dönüştürüyor ve emniyet telkin ediyor. Elli yıldır birikmiş olumsuzluklar, problemler ortadan kalkıyor." dedi.

George Lekakis'in kabul odasında anlattığı reklâmlar, duvarları süslüyordu. Birisinin yanında fotoğraf çektirmek isteyince, bana "Şu daha uygun." diyerek bizi Müslümanların resmi bulunan panoya götürdü. Koltuğumda "All of Us" fotoğraf albümü olduğu hâlde bir fotoğraf çektirdik.

Lekakis'in kültürler arası diyalog çalışmalarına Türklerin yaptığı katkıları takdir etmesi, bana bir toplumda başarılı olacakların geçirecekleri süreci hatırlattı: Bir mefkûre ve idealle ortaya çıkanların emniyet telkin etmeleri, elbette kolay olmaz. İnsanlar onları uzun yıllar araştırır, soruşturur. Ancak her testte aynı neticelerin çıkmasıyla güven hâsıl olmaya başlar. Peşin hükümler erir. Sonra harekete hayranlıklar başlar. Yapılanlar, ülke çapında kabul görür. Daha sonra insanlarda görülen güzelliklerle bezenme arzusu gelişir.

Aslında muhataplarımızın şu veya bu olması önemli değil; asıl olan, yapılan işin kalitesi ve samimiyetimizdir. Bunun en güzel misâllerinden birini, aslen bir Yunanlı olan Lekakis'in çok içten gelen sevgi, takdir ve tavırlarında açıkça gördük.

Sızıntı, Aralık 2009, Yıl: 31, Sayı: 371