Fatih Üniversitesi ve Eğitim

Geçen pazar iftarı Fatih Üniversitesi'nde açtık. Öğrenci velilerine üniversitenin verdiği iftara her kesimden insan katılmıştı. İftardan sonra yetkililer ve bazı öğretim üyeleri üniversite hakkında bize bilgiler verdi. Bu genç üniversite 1996 – 97 öğretim yılında faaliyete başladı; bu sene ikinci öğretim yılına Beylikdüzü'nde yeni binasında girdi. Kampüs büyük tasarlanmış; 11 bölüm. Halen dört bölümü faaliyette, diğerleri de imkan nispetinde hızla tamamlanıp faaliyete geçecek. Üniversite pırıl pırıl. Öğretim üyeleri, ilgililer genç, dinamik ve işlerine düşkün insanlar. Belli ki öğrenci velileri de Üniversite'den memnun. Konuştuğumuz herkes çocuğunu böyle bir yerde okutabildiği için mutlu.

Fethullah Hoca'nın teşvikleriyle yurt içinde ve yurt dışında faaliyet gösteren okullar büyük başarılar kaydediyor. Ben kişisel olarak Azerbaycan, Özbekistan ve Türkmenistan'da gözledim, oranın üst düzey yöneticileri ve zengin aileleri çocuklarını Fethullah Hoca'nın okullarına vermek için adeta birbirleriyle yarışıyorlar. Cemaatlerin kötü bir huyu var: Her biri diğerinin faaliyetini küçük görür. Bu okul işi de eleştirilebilir, ama yine de yurt dışında, mahrumiyet bölgelerinde okul açmak, öğrenci toplamak ve uluslararası başarılar kazanmak kolay bir iş değil. Devletler böyle şeylerin altından kalkamaz. Bu, ancak gönüllü teşekküllerin, sivil kuruluşların işidir. Hatta sadece "gönüllü teşekkül ve sivil kuruluş" olmak da yetmez, bunun yanında manevi ve dini motivasyon belirleyici konumda önemlidir. Bu çileleri niçin, kimin için çektiğiniz çok mühim. Kendi şahsi ve dünyevi zevk ve hesaplarını bir kenara bırakıp derviş hayatı yaşayanlar ancak bu işlerde görev alabilir. Orta Asya bozkırlarında binbir mahrumiyetle çalışan gencecik insanları gördüğümde, bu insanların yaptıkları işin faydasına ne kadar inandıklarını bir kere daha görmüş oldum.

Fethullah Hoca'nın okulları hızla büyüyor. Dünya üzerinde yayılıyor. Bu okulların içinde yer aldığı genel eğitim sisteminin şimdi hangi istikametlere yöneldiği, hangi türden nitel ve nicel bir değişimden geçtiği konusu da çok önemli.

Modern eğitim, modernliğin gelenekselleştirdiği temel vasfını giderek kaybetmek üzere. Çünkü artık insanlar, "eğitim"den daha çok "öğretim"e iltifat ediyorlar. Eğitim, siyasi açıdan itaatkar yurttaş, sosyal açıdan büyük toplum makinasına uyum sağlayan ve kolayca denetlenebilen bireyin inşaını amaçlıyordu. Bu projeye karşı ciddi ve haklı itirazlar yükseliyor. Bu, önümüzdeki dönemde eğitimde hem kuramsal hem kurumsal anlamda çok köklü bir paradigma değişimini haber vermektedir. İkinci önemli gelişme, "eğitimde sivilleşme" eğilimlerinin güç kazanmasıdır. "Özelleşme"den söz etmiyoruz, "sivilleşme"den söz ediyoruz. İkisi arasında önemli farklar var. Özelleşme, resmi eğitim felsefesinin özel imkan ve inisiyatiflerle devam etmesidir; sivilleşme ise resmi eğitimin de dışında farklı bir öğretim ve eğitim seçeneğinin mümkün olduğuna işaret eder. Son olarak, geleceğin eğitim ve öğretim kuramının, büyük ölçüde manevi ve dini kaynakların keşfine ve bu kaynakların yepyeni bir felsefe ve bilim görüşünün teşekkülünde belirleyici bir rol oynayacağına inanıyorum. Yeni dönemin eğitim felsefesi, "iyi insan"ın ne olduğunu, nasıl olması gerektiğini; hem yapabilirlilik ve özgürlüğün, hem iyilik yapma ve öteki insanlarla yardımlaşıp paylaşmanın mümkün olup olmadığını araştırma üzerinde gelişecektir.

Bilemiyorum, eğitim gibi Müslümanlar'ın hayatı üzerinde emredici ve dönüştürücü etkisi olan bir konu üzerinde yeterince zihin yoruyor muyuz?