Milenyum Muhasebesi
Çarpıcı bir başyazı. Bir medeniyet muhasebesi deyim yerindeyse. The Economist'in milenyum özel sayısının giriş yazısından söz ediyorum. Başlığı "Batı'nın Milenyumu". Haklı değil mi? İki açıdan da. Hem Batı kültürünün ürünü olan takvime göre bir bin yılın sonuna geliyoruz, hem de bu bin yılın özellikle ikinci yarısını belirleyen gelişmeler büyük ölçüde Batı mahreçli. Ne var ki bin yılın tamamı göz önünde bulundurulduğunda bu başlığın doğruyu tam olarak yansıtmadığı söylenmelidir.
Müslümanlar miladi takvimle ikinci bin yıla ne kadar parlak bir giriş yapmışlardı oysa. İbn Sina'lar, İmam Gazalî'ler, İbn Bâcce'ler, İbn Rüşd'ler, İbn Haldun'lar bu bin yılın ortalarına kadar ışıklarını saça saça bir kuyruklu yıldız gibi aydınlatmışlardı dünyayı. Oysa bin yılın ikinci yarısı ilk yarısı kadar parlak geçmedi bizim açımızdan. İkinci yarı, Batı'nın yıldızının parladığı ve dünyayı kontrolüne aldığı yüzyıllar olarak hatırlanacaktır.
Bu açıdan The Economist'in imzasız başyazısı hakikatin yarısını ifade ediyor. Faraza 1001 veya 1501 tarihlerinde dünyaya bakan birisi, kesinlikle bu bin yılın "Müslümanların milenyumu" olacağını söyleyecekti bize. Çünkü o yıllarda hemen bütün göstergeler, Müslüman dünyanın lehine idi. 17. yüzyıldan itibaren ibre Batı'ya kaymaya başladı, 18. yüzyılda yalnız İslam dünyası değil, dünyanın birçok bölgesi, Batı'nın yayılmasından doğrudan etkilendi. 19. yüzyıl sonunda ise Osmanlı Devleti ve Afganistan gibi bazı ücra bölgeler haricinde sömürge haline getirilmemiş toprak parçası neredeyse kalmamış gibiydi. 20. yüzyıla gelindiğinde direnişin son kalesi olan Osmanlı Devleti dağılmış, Batı medeniyeti tankıyla topuyla, misyonerleri ve diniyle, felsefesi, sanatı ve teknolojisiyle, siyasî ve iktisadî gücüyle dünya çapında bir egemenlik tesis etmiş, dünyanın tabii ve beşerî zenginliklerini sömüren bir uluslararası sistem kurmuştur. Dünya "global bir köy"e dönmüştür. Zafer, Batı'nındır.
Peki bu süreç hep böyle mi devam edecek? Batı'nın muzafferiyeti ilelebet payidar mı kalacaktır? İlerleme ve kalkınma hep sürüp gidecek midir bundan sonraki bin yılda da? Yeni bin yılın galip ve mağlupları kimler olacaktır? Üçüncü bin yıla açık farkla önde giren Batı medeniyetinin elinde hüccet mi vardır 2999 yılına kadar bu üstünlüğünü devam ettireceğine?
Öncelikle yeni bin yıla girerken büyük toplumsal dinamizmin, coşkulu arayışın ve kendinden, bulunduğu durumdan hoşnut olmayan kesimlerin ağırlığının Batı'dan Batılı olmayan dünyaya doğru kaymakta olduğunu gözlemliyoruz. Tatmine ulaşmışlık (itmi'nan), Batı'nın zembereğini boşaltmış, onun itici gücünü zayıflatmıştır.
Batı medeniyeti Ahmet Davutoğlu'nun yerinde tespitiyle paradigma kuruculuğundan statükoyu sürdürmeye, orijinallikten tekrara, kapsamlılıktan ihtisasa, ufuk açıcılıktan yerleşik paradigmanın muhafızlığına doğru hızla kaymaktadır. Tekrara düşme ve bizim Osmanlı'da çok eleştirdiğimiz şerhler, haşiyeler dönemi başlamıştır Batı bilim ve kültüründe. Tekrar ise mevcudu muhafaza demektir. Bu yüzden de Batı medeniyeti, artık 18.-19. yüzyıllardaki gibi dev adımlar atamamakta, bir Newton, bir Kant, bir Hegel, yani kültürün bütün çerçevesini sarsacak yenilikler yapamamaktadır. Batı medeniyeti İbn Haldun'un deyişiyle yerleşik hale gelmiştir ve artık büyük manevraları istediği hızda ve çeviklikte yapabilme yetisini hızla kaybetmektedir. Oysa Batı dışı toplumlar, yüzyıllardır gerilmiş olan zembereklerinin hızla boşalmaya, saklı enerjilerini bütün gümrahlığı ile dışa vurmaya, modernliğin sağladığı imkânlarla da yollarını açmaya hazırlanmaktadır.
Ezcümle, bir medeniyetler arası bakış, bir medeniyet perspektifi bize yeni bin yılın öne fırlayacak aktörlerinin uzun vadede Batı dışı toplumlardan geleceğini söylüyor. The Economist dergisinin Milenyum özel sayısına da bu kaygı hakim. Bu Batı'nın önde gelen kamuoyu oluşturma organının ikide bir Batı'nın galebesinin ebedî olmayabileceğini vurgulaması bize bir şeyler söylüyor olmalı. Çin'in ve Hindistan'ın bir gün öne geçebileceğinden, Hıristiyanlığın bizzat Batı'da gerilediği, oysa İslam'ın ilerlediğinden, demokratik seçimlerin, hukukun üstünlüğünün, muhalif olanlara gösterilen toleransın, bireysel hakların şimdiye kadar Batı'nın tekelinde iken, bundan sonra da bu değerlerin Batı'da kalacağının hiçbir garantisi olmadığından, günün birinde Batılı olmayan ülkelerin bu alanlarda Batılı ülkeleri geçebileceğinden dem vurması The Economist'in, bu kaygının Yeni Dünya Düzeni mahfillerinde ciddi beklentilere dönüşmekte olduğunu gösteriyor.
Fethullah Gülen Hocaefendi'nin Sızıntı'nın son sayısındaki çarpıcı yazısında dile getirdiği gibi, yeni bin yıla hazırlanırken yapmamız gerekenler, kendimize güvenmek, çalışma aşkını diri ve çağların çağrısına kulaklarımızı açık tutmaktır:
"Kalk, askerler gibi bayrak taşı, arılar gibi kovanını balla doldur... Her zaman insanlığa hizmette emre amâde bulun... Meçhul çağrıya kapını arala ve beklemeye dur."
Yeni bin yılın askerlerine selâm olsun!
- tarihinde hazırlandı.