Evrensel barışın temelleri

Bizden önceki nesiller ömrünü sıcak ve soğuk savaşlarda geçirdi. Biz de artçı sarsıntılara maruz kaldık. Küresel barış iklimine tanıklık yapabilecek miyiz, emin değilim.

Ancak öncüllerini hissediyor gibiyiz. Ara kuşak olarak bir anlamda şanslı sayılırız. Barışın inşa sürecine şahitlik etmek ve çorbada tuz misali belki katkı yapabilmek fırsatı önümüzde. Geçen günlerde iki etkinliğe katıldım. Türkiye’de okuyan misafir öğrencilerin futbol şampiyonası ödül töreninde coşku vardı. Yine o öğrencilerin mezuniyetinde mutluluk ve övünç hâkimdi. Bu yazıyı Los Angeles yolunda yazıyorum. Anadolu Yemekleri ve Kültür Festivali’ni ilk defa yerinde göreceğim. Hakkında çok haber ve makale okudum. Hakikaten merak ve heyecan içindeyim. Dönüşte başka bir heyecan fırtınası bekliyor bizi: Dil ve Kültür Şöleni. Türkçe Olimpiyatı olarak başlayan ve şimdilerde çeperini kırarak büyük kültür şölenine dönüşen organizasyondan bahsediyorum.

Küreselleşen dünyada mal ve para alışverişi ülkeleri birbirine yaklaştırdı. Klasik sömürge düzeni bittikten sonra büyükler küçüklere en azından saygı duyuyormuş gibi yapıyor. Küresel ekonomik krizler, hem pazar hem de kaynak açısından küçüklerin elini güçlendirdi. Ama kalıcı barışı ancak kültürel karşılaşma ve alışverişler gerçekleştirecek. Bir ‘ihraç kalemi’ olan kültürden bu beklenemez. İnsanların yaşayarak taşıdığı, empoze edilmeden doğal yollarla alışverişi yapılan kültür ise başarabilir. Dünyanın dört yanında açılan kolejlerin evrensel barışa hizmet ettiği artık muhkem kaziye hâlinde kabul görüyor.

Kültürlerin doğal ortamlarda karşılaşmasını temin etmek başarının yegâne sırrı. Gidilen her ülkede ilgi ve kabullenme ile karşılaşılması tesadüf değil. Dayatmacı anlayış normal olarak ters teperdi. Türkçe Olimpiyatları için bir araya gelen ve haftalar boyu aynı ortamı paylaşan çocukların yanında, aileleri de aynı havayı teneffüs ediyor. Bazıları misafirimiz olsa da çoğunluk evinde yaşıyor bu heyecanı. Herkes kendini insanlık ailesinin eşit ferdi, gökkuşağına rengini veren olmazsa olmaz bir ton olarak görüyor. Çocuklar rekabet ederken dost kalabilmeyi öğreniyor. Kendini gerçekleştirirken, ötekinin varlığını içselleştiriyor. Aynı dili öğrenmek sadece vesile; altında eyleştikleri çatı, aynı rüyayı paylaşmak için bir araç. Her yıl binlerce çocuk Türkiye’ye, finale gelmek için heyecanla yarışıyor. Dil bilgisi ve becerileriyle temayüz edenler büyük buluşmaya geliyor. Aileler çocuklarının duygularına eşlik ediyor. Çocuğu döndüğünde albümüne eklediği fotoğraflar ebeveynini de muhabbet halkasına katıyor.

Bu şenlikler ve okullar sihirli değnek; bir anda evrensel barışı gerçekleştirecek demiyorum. Bir huzur adasının mümkün olduğunu gösteriyor sadece. Ama bu kadarı bile öylesine önemli ki. Hayatı cidal, dünyayı harp meydanı olarak gören çoğunluğa karşı küçük ama haklı bir itiraz. Ve biz biliyoruz ki hak her zaman üstündür; varsın bugün zayıf görünsün.