Süreci kim baltalar?

Kim baltalar bu süreci? Cevabı basit: Öteden beri kimin elinde o meş'um balta varsa, işte o! Bu süreci kim dinamitler? Öteden beri kimin elinde dinamit varsa, kim baştan beri terörü tercih etmişse o dinamitler.

Ömründe karıncaya basmamış insanların sulha zarar vermesi mümkün mü? Hayatı şefkat ve merhamet yörüngesinde dolu dolu yaşayanlar, olsa olsa bazı endişelerini dile getirir. Bundan daha tabii ne olabilir ki! Ya bütün gücünü kandan, silahtan, bombadan alanlar? Süreci ancak onlar sabote eder; başka kimse değil... Yine bölündü kitleler. Kutuplaştı toplum bir daha. "Sürece karşı olanlar" ya da "süreci destekleyenler"... Oysa her meselede bir orta yol, müstakîm bir şehrah bulmak lazım ki varacağımız menzilde perperişan olmayalım.

Her kutuplaşma akıldan uzaklaştırıyor bizi. Bir şeye topyekûn "iyidir" dediğinizde o "iyi"nin içindeki "kötü"yü görmek imkânsız hale geliyor. Tersi de var: Bir şeye "yanlış" dediğinizde o "yanlış" içindeki "doğru"yu göremez hale gelebiliyorsunuz. Türkiye her hayatî meselede bir çeşit körebe oynadı; halen de oynuyor.

Diyelim ki süreci destekliyorsunuz; o sürecin çeşitli aşamalarında hata yapılabileceğini, en azından birtakım eksik bilgiler, yanlış yorumlar sebebiyle meselenin bambaşka bir yere savrulabileceğini söyleyemeyecek misiniz? Farz edin ki sürece "karşı"sınız; bu durum, yapılan birtakım doğru hamleleri görmezden gelmeniz için makul bir gerekçe midir? Her meselede kamplaşma güdüsü, insanımızı bir cinnetin eşiğine savurduğu gibi, bugünkü süreç tartışmasında da hüsûf-küsûfa neden olmakta.

Toplumun neredeyse tamamı terörün bitirilmesini istiyor. Bu sebepten her yol denendi, deneniyor, denenecek... PKK ile görüşme de buna dâhil. Ne var ki bütün görüşme silsilesi içinde dikkat edilmesi gereken hassas noktalar var. O noktalar nedeniyle endişelerin oluşması, istifhamların doğması sürecin tabii seyrinin gereği. Önemli olan, her suali "Sen zaten sürece karşısın!" diye boğmak değil, endişeleri dikkate alarak yola devam etmektir; aklıselimle, sağduyuyla, meşveretle, toplumsal mutabakatla...

Kim baltalar bu süreci? Öteden beri kimin elinde o meş'um balta varsa, işte o! Ömründe karıncaya basmamış insanların sulha zarar vermesi mümkün mü? Hayatı şefkat ve merhamet yörüngesinde dolu dolu yaşayanlar, olsa olsa bazı endişelerini dile getirir. Bundan daha tabii ne olabilir ki! Ya bütün gücünü kandan, silahtan, bombadan alanlar? Süreci ancak onlar sabote eder; başka kimse değil...

Bu gazete, sürece karşı olmadı, "sulhta hayır vardır" düsturuyla yaklaştı; ancak vatandaştaki kaygıyı da görmezden gelmedi. Geçenlerde âkil insanlar heyetinde bizzat heyet üyelerinin ifade ettiği bir gerçeği hangi medya kuruluşu görmezden gelebilir? Diyor ki heyetin üyeleri: "Sürece destek verenlerin endişeleri dikkate alınmalı. Vatandaşların 'ama'larına da cevap verilmeli." Tam da burada duruyor Zaman. Mesela açılıma baştan beri çok ciddi destek veren Ali Bulaç, geçenlerde 10 maddelik bir kaygı listesi dile getirdi. Ne zararı var bu tür kaygıları hakkaniyet içinde dile getirmenin? İyi niyetli gayretlerin âkim kalmasını hiç kimse istemez; ancak istikbalde "keşke" deyip dizlerimizi dövmemek için bugün "acaba" deyip ciddi bir beyin fırtınası yapmak gerekiyor. İyi niyetli gayretler, iyi niyetli kaygıları ciddiye alır. Art niyetli yaklaşımlar için ömür törpülemeye gerek yok zaten...

Aslında endişeleri besleyen PKK'nın ta kendisidir. Tutarsız beyanlar, oynak polemikler, kışkırtıcı laflar, riyakâr yaklaşımlar... Daha düne kadar MİT'i suçlayan, Başbakan Erdoğan'a en ağır sözleri sarf eden dağdaki, bayırdaki, adadaki adamlar, şimdi sâkil bir güzelleme ile mevzi ve mevki arayışına girmiş durumda. Bunu "hidayete erme" diye yorumlamak mı lazım; yoksa örgütün kendi jargonu içinde sıkça kullandığı "taktiksel bir hamle" olarak mı görmek gerekiyor?

Bir de örgüt ne yapıp edip "cemaat"e çamur atıyor. Oslo sızdırmalarında daha geçen sene Başbakan Erdoğan'ı hedef gösteren Karayılan, şimdi başına bir taş düşmüş de hafızasını kaybetmiş gibi "cemaat"i suçluyor. O önden öyle gidince örgütün internet sitesindeki kalemşörler daha da coşkun yorumlar yaparak Paris'teki o korkunç cinayetten, Uludere'deki o yürek dağlayan bombalamaya kadar her hadiseye "cemaat"in adını karıştırarak insafı infaz ediyorlar. Bu nasıl bir kara propagandadır, bu nasıl bir çirkefliktir; tarifi mümkün değil.

Hal böyle olunca beklenen o ki bazı insaf ve vicdan sahibi kişiler çıksın bir şeyler söylesin, en azından "Ayıp oluyor!" desin. Heyhat! "Süreci destekleyenler" safında ip gibi dizilen bazı kardeşlerimiz "sürecin hatırına" her şeyi sineye çekmeye razı; yeter ki haksız ithamlar belli şeylere kadar varıp dayanmasın. O yüzden örgüt de o mayınlı tarlaya hiç girmiyor. Girmiyor; ama yalan ve iftira kampanyalarıyla masum kitleleri hedef göstermekten de dûr olmuyor.

Ortadaki ehli insaftan ses, seda çıkmayınca iş başa düşüyor ve eli kanlı örgüte bir iki cümleyle cevap veriyorsunuz. Aman efendim aman; "Siz sürece karşı mısınız?" diyeni mi ararsınız, "Süreci sabote etmek"ten bahsedeni mi? Haddini bilmez örgütçülere tek kelimeyle cevap verilmemesini içine sindiren bazı insanlar nefs-i müdafaaya mecbur kalmış arkadaşlarını yalnız bırakabiliyor. Fettân bir ekibin PKK hayranlığını unutarak "AKP-Cemaat" kavgasına kadar meseleyi sürüklemesi karşısında sele kapılmış gibi iradesiz olmak tarihî bir hata değil de nedir Allah aşkına!

Bu ülkeye sevdalanmış hiçbir kimse sulhun yolunu tıkamaz. Tıkamıyor da. Ancak karşımızda her an çamura yatmaya hazır sabıkalı bir örgüt var. O, bir yandan "çekiliyoruz" diye bir imaj oluştururken diğer yandan bölge ülkelerinde ve Avrupa'da son sürat bir noktaya doğru, üstelik bazı devletlerin kucağında ilerliyor.

Kim baltalar bu süreci? Cevabı basit: Öteden beri kimin elinde o meş'um balta varsa, işte o! Ömründe karıncaya basmamış insanların sulha zarar vermesi mümkün mü? Hayatı şefkat ve merhamet yörüngesinde dolu dolu yaşayanlar, olsa olsa bazı endişelerini dile getirir. Bundan daha tabii ne olabilir ki! Ya bütün gücünü kandan, silahtan, bombadan alanlar? Süreci ancak onlar sabote eder; başka kimse değil...

Panorama

Taraf Gazetesi'nde sular bir türlü durulmuyor. İstifa eden yöneticiler, köşe yazarları, ekonomik sıkıntılar... Ortalık böyle toz duman olunca birileri yine "cemaat" düşmanlığı yaparak bir sürü yalan dolanı sıralayıveriyor. Oral Çalışlar geldiğinde bu gelişmenin arkasında "cemaat" var diyenler, gittiğinde de "cemaat"i suçluyor. Neşe Düzel üzerinden benzer saçmalığa devam edenler de var. Vicdansızlığın bile bir haddi kenarı olmalı...