Bediüzzaman ve İmam Gazzâlî
Gelmiş-geçmiş İslâm âlimleri arasında Üstad Bediüzzaman'a en çok benzeyen İmam Gazzâlî'dir. Eğer yaşadıkları şartlar ve ortam aynı olsaydı, belki aralarındaki misliyet de ayniyete inkılâp ederdi. Ne var ki şartlar farklıydı; İmam Gazzâlî'nin yaşadığı dönemde, Müslümanlar arasında, monizm ve neoplatonizm gibi felsefî cereyanlar oldukça yaygındı. Günümüzde olduğu şekliyle bir inkâr-ı ulûhiyet söz konusu değildi. Gerçi dolaylı yollardan hakikat-ı ulûhiyete münafi sayılan bir kısım kabuller vardı: Meselâ, bir taraftan Allah'ın isimleri ve sıfatları mevzuunda, "aynı mı, gayrı mı?" tartışmaları olurken, diğer taraftan bazılarının "Hiç sıfat yoktur, tevhid esastır." gibi "dalâlet" diyebileceğimiz mülâhazaları vardı ki, işte İmam Gazzâlî de bunlara karşı mücadele etmişti.
Ama -hâşâo büyük imama bir nakîse isnadı mahiyetinde anlaşılmamak kaydıyla, onun döneminde fünun-u medeniyenin (pozitif bilimlerin), tabir-i diğerle aklın ziyasının biraz ihmale uğradığı ve zamanla medresenin kendinden beklenen fonksiyonu eda edemez hâle geldiği de bir gerçekti. Üstad'da ise, daha bidayet-i hayatında, medrese-mektep-zikirhâne aynı değer ölçüleri içinde, aynı ihtimamla ele alındığı müşâhede edilir. Şunu da söylemek mümkündür ki, İmam Gazzâlî bugün olsaydı, o da Üstad'ın yaptığı aynı şeyleri yapardı.
Ayrıca Gazzâlî döneminde fünun-u medeniye ile felsefî ilimler birbirinden henüz ayrılmamıştı. Felsefe, bütün cereyan ve ekolleriyle yüzde doksan dokuz şüphe, tereddüt ve kuşku üretiyordu. Dolayısıyla felsefeye karşı çıkma aynı zamanda fünun-u medeniyeye ve araştırmaya da karşı çıkma gibi algılanıyordu. Bu açıdan İmam Gazzâlî mazur olabilir. Ne var ki bizim İslâmî düşünce tarihimiz ele alındığında, İmam Gazzâlî ve Nizamiye Medreseleri ile başlayan bir fünun-u medeniye ihmali içine girildiği de bir gerçektir. İslâmî düşünce tarihimizin gerçek çöküş sebepleri ise aslında 7-8. Asra dayanmaktadır ki, Üstad da, Muhakemât'ın başında buna işaret eder.
Aslında Bediüzzaman ile İmam Gazzâlî kıyaslandığında bunun dışında daha pek çok yönüyle birbirlerine benzedikleri görülür. Meselâ, her ikisinde de ciddî bir Sünnî çizgiyi koruma gayreti ve her şeyi Kitap ve Sünnet'e bağlama cehdi göze çarpar. Ayrıca her ikisinin, yaşadığı dönem de oldukça buhranlıdır. Asya'daki çözülme sonucu, oradaki devletler birbirleriyle boğuşmaktadırlar. Hatta o dönemde, bölge devletlerinin Asya'yı bir baştan bir başa yangın yeri hâline getirmeleri söz konusudur. İşte böyle bir dönemde, İslâmî toplumlara birlik ve beraberlik ruhunun üflenmesi çok önemliydi. Aynı şeylerin hemen hepsi, Devlet-i Âliye'nin parçalanması, İslâm'ın dağılması-çözülmesi döneminde de söz konusu idi. Gazzâlî döneminde felsefî cereyanlar, akideye müteallik bazı hususların yayılma istidadında olmasına karşılık Üstad döneminde pozitivizm ve rasyonalizm gibi "izm"ler gemi azıya almıştı. O, Müslüman'ın düşünce hayatından sanat anlayışına kadar hemen her sahada işgal yaşadığı bir dönemde ortaya çıkmış ve bütün bu işgallerin hepsini birden göğüslemeye çalışmıştı.
- tarihinde hazırlandı.