Dinin Yenilmezliği
Günümüzde insan ilmi, insan idrâki ve insan zekâsı oldukça önemli mesâfeler katetmiş olsalar da henüz işin başında sayılırlar. Evet, bugün varlık didik didik edilmiş; eşyâ defaatla teleskoplarla, mikroskoplarla, x ışınlarıyla taranmış; makro ve mikro âlemler arasında bir kısım koordinatlar tespit edilerek kâinâtın özü, esâsı, mâhiyeti ve gidişâtı hakkında iyi-kötü çok şey söylenmiş, pek çok sır perdesi aralanmış; pek uzak mesâfelerden sesler-sözler, hareketli-hareketsiz resimler nakledilmiş; ve küre-i arz değişik muhâbere ve muvâsala imkânları sâyesinde büzülmüş, küçülmüş âdetâ bir köy, bir kasaba hâline gelmiş veya getirilmiş; fizik, kimya pek çok buudlarıyla sokaktaki insanın bile hayâtına girmiş; metafizik ve metapisişik o esrarlı mahfazalarından çıkıp eski cadılıklarına bedel, bizlerin enîsi, evlerimizin de şeref misâfirleri durumuna gelmiş; ama insan ilmi de, insan zekâsı da, insan idraki de henüz çocukluk dönemini yaşamakta...
Evet, ilim ve zekânın, kâinatın başlangıcı ve sonu hakkında bugüne kadar tatminkâr hiçbir ifâdeleri olmadı. Yaratılış ve hayatın sırları mevzûunda ne bilim ne de insan muhâkemesi ciddî hiçbir açıklama getiremedi. İnsanoğlunu öteden beri meşgul eden bu önemli hususlar, insan idrâki ve insan zekâsı için hâlâ ürperten birer muammâ.. ve bütün metapisişik vakalarda âdeta birer hayret ufku... İnsan ilmi, insan zekâsı, ihtisaslarımız dışı (duyu dışı) idrâkleri, vahyi, ilhâmı, önseziyi, birer sır yumağı sayılan rüyâları, rûhun mekân ve zaman üstü bilgi kaynaklarını, insan benliğinin derinliklerine ıttılâı, tenasüb-ü illiyet prensibiyle îzah edilemeyecek şekilde cereyan eden metafiziğin fiziğe tesirlerini, kerâmetli elleri, hârika solukları ve duâları, mevcut bilgilerimizi aşan müessiriyetlerini izah edememektedir. Bu gibi meselelerde insanlık, büyük çoğunluğu itibariyle hâlâ dinin teklif ettiği çözümlere sığınmakta; onlara mürâcaat etmekte ve problemlerin çözümünü gökler ötesi referanslarda aramakta.. bütün çarpıtmalara rağmen buna, vicdan ibresinin doğruyu göstermesi diyebiliriz.
Bırakın bunları; telepati "Kriptomnezi" gibi paranormal hâdiselerden olan, yaşayan insanların henüz bilinmeyen kâbiliyetlerini, rûh güçlerini, fizik ötesi âlemlerle münâsebete geçme istidâtlarını bugünkü bilgilerimizle îzâh edebilecek miyiz? Evet, değil insanüstü varlıkların, yaşayan insanların bile bu gizli yanlarını, ne şuur fizyolojisiyle ne de bir başka kâbiliyetle açıklamak mümkün değildir. Dünyâda pek çok fizikçi, matematikçi, astronom, biyolog, fizyolog, psikolog ve filozof bu hâdiselerin insan şahsiyeti ve insan özünün sonsuzla irtibâtının dışında hiçbir faraziye ile îzah edilemeyeceği kanaatini taşır.
Ricâ ederim, "Metapisişik" veya "PArapsikoloji" gibi gizli ilimlerle alâkalı hangi mes'ele hakkında bugüne kadar tatminkâr bir yorum getirebilmişizdir. Bu konular etrafında dünyanın değişik yerlerinde sayısız eserler neşredilmiştir. İçte ve dıştaki bir kısım bilim yobazları bunları kabul etmeseler de, bunlar vardır ve gerçek araştırmacıların bunlara karşı lâkayt kalmaları da mümkün değildir.
Daha şimdiden bazı batı ülkeleri hastanelerinde duâ, telkin, ipnotizma, ruh yoluyla tedâvi gibi psikoterapik sistemler, -tenkit edilecek bazı yanlarının bulunmasına rağmen- tatbik edilmeye başladı bile. Bunları, bir kısım kimselerin zannettikleri gibi, üfürükçülük saymak kat'iyyen doğru değildir. Aksine bunlar batıda, modern hekimliğin usullerinden kabul edilmektedir. Duânın, marazî durumlar üzerindeki tesirine âit bu şekildeki telakkiler, çeşitli hastalıklardan meselâ; kemik veya periton vereminden soğuk apseye, cerahatlı yaralardan kansere kadar daha bir sürü rahatsızlıkta hem de birdenbire şifâ bulmuş yüzlerce hasta üzerindeki müşâhedeye dayanmaktadır. Bunları aşamayanların dîne hücum etmeleri ne kadar garip! Keşke daha temkinli olabilselerdi.! Ama ne gezer...!
Aslında, insanoğlunun, ölüm, yokluk, hiçlik, kıyâmet ve dünyanın toz-duman olup gitmesi karşısındaki acılarına, korkularına, endişelerine çözüm ve tesellî bulamayan ideolojilerin, bütün bu problemlere çâre va'd eden dîne saldırıları da beyhûdedir; zîra öyle görünüyor ki, bir gün ilim de, insan zekâsı da dönüp dolaşıp mutlaka dînin eşya ve hâdiselere bakış çizgisine gelecektir. Ne var ki, bu arada, "ilim" deyip, "düşünce" deyip şurada burada ömür tüketenler de kendilerine yazıklar etmiş olacaklardır.
Dînin, bütün buudlarıyla varlık ve hayat adına teklif ettiği çözümler, insan ilminin, insan zekâsının sınırlarını aştığı için, bâzılarını ve bilhassa da çağın bilim disiplinlerine sımsıkı bağlı bulunanları zâhiren tatmin etmeyebilir.. hatta böyleleri, dînin, hassâsiyetle üzerinde durduğu pek çok yüksek hakîkatı, üzerinde durulmaya değmeyen bir kısım gerçek dışı hayaller, faraziyeler görebilirler. Ancak ilim tarihine bakıldığında görülecektir ki, ilâhî kitaplarda anlatılıp da bizim bir türlü akıl erdiremediğimiz, nice mes'ele var ki, dün bir çırpıda her şeyi inkâr edenler bile bugün onlara yumuşak bakıyorlar. Aslında dînin ne onlar ne de onların te'yid, tasdik ve imzâlarına ihtiyacı yoktur. Ancak, düne kadar dînin de, dindarın da can alıcı hasmı gibi davranan pek çok aydının (!) bugün birdenbire çark edip metafizik meselelerde, Kurân'ın ezel ve ebed buudlu mesajlarını, en sağlam referanslar kabul etmeleri de üzerinde durup düşünmeğe değer bir husustur...
Vâkıa, dînin ahlakî değerler ve fazilet açısından müessiriyetini, dünden bugüne aklı başında hiç kimse münakaşa etmemişti ve edememişti ama, bu mes'ele günümüzde daha bir münakaşaya kapalı hâle gelmiştir.
Evet, bunca yıldır Çin'den, Maçin'den getirilen ahlâkî düşünce ve felsefenin kitleler üzerinde ciddî hiçbir yapıcı tesiri olmadığını gördükçe dînin o yenilmez ve âlemşumûl gücü karşısında hepimiz daha da bir büyüleniyor ve ona koşuyoruz.
Sızıntı, Ocak 1993, Cilt 14, Sayı 168
- tarihinde hazırlandı.