Mü’minde zenginlik
Soru: Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur: “Âdemoğlunun şu hasletlerinden başkasında bir hakkı yoktur: Barınacağı ev, vücudunu örtecek elbise, katıksız ekmek ve su.”[1] Zamanımızda bilhassa evlenmek isteyenler çok acayip şeyler aldırtıyorlar. “Dünya, kâfirin Cennet’i, mü’minin Cehennem’i”[2] olduğu hâlde bugün hem şehirlerde hem de köylerde lüks mobilyalar, koltuklar ve buna benzer önemli olmayan çok pahalı bazı şeyler alınıyor. Bu hususta ne dersiniz?
Bu husus, yirminci asra ait marazî bir ruh hâletidir ve bütün içtimaî yapımızı tesir altına almıştır. Bugün insanlık, “Gerçek şu ki: Siz bu peşin dünya hayatına çok düşkünsünüz. Onun için ahireti terk edip duruyorsunuz.” (Kıyâmet sûresi, 75/20-21) ferman-ı sübhânisini tasdik etmiş, fiilî olarak dünya sevgisini, dünya zevklerini tercih etmiş ve ahireti kısmen unutmuş gibidir. Bunun sonucu olarak da, “Bütün zevklerinizi dünya hayatınızda kullanıp tükettiniz, onlarla safâ sürdünüz. Artık bugün, dünyada haksız yere büyüklük taslamanız ve dinden çıkıp fâsıklık etmeniz sebebiyle sizi hor ve hakir kılacak bir azap ile cezalandırılacaksınız!” (Ahkaf sûresi, 46/20) tokadını yemeye hazır olmak lâzımdır. Evet, bugünün insanı, bütün çalışma ve gayretlerinin neticesini dünya meyveleri hâlinde yemiş, âdeta ahirete bir şey bırakmamış gibidir.
Bu arada, görenek ve tiryakilik belâsı ile mü’minler de kimde ne görürlerse onu hemen alıyorlar. Bugünkü Batı medeniyeti –hususiyle bu işin iktisadî yönü– tüketim üzerine kurulmuştur. Bizler, her hâlükârda kayıtsız şartsız Batı’yı taklit ettiğimizden ötürü bu mevzuda da adım adım onu izlemekteyiz. Batı, tüketime dayanan bir iktisadî sisteme sahiptir; biz de kendi dünyamızda bunu tesis etmeye çalışıyoruz. Bunun için lüks mobilya, lüks eşya ve herkesin yirmi kat elbisesinin olması âdeta ahvâl-i âdiyeden şeyler. Arabalar değiştiriliyor, icabında ucuz arabaların yerini daha lüks arabalar alıyor ki, bunların hepsi Batı’dan gördüğümüz görenek ve tiryakiliklerdendir. Keşke, bütün bunların hesabını Allah’a vereceğimizi unutmasak..!
Mü’minler mutlaka para kazanıp zengin olmalı. Âyât-ı tekvîniyeden istifade etmeli, ticarî ve iktisadî hayatta mutlaka işi önde götürmelidir; götürmelidirler, zira Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), Medine-i Tâhire’yi ilk teşrif ettiklerinde Medine’nin bütün pazarlarında ticareti elinde tutanlar başkalarıydı. Kısa bir süre sonra Allah Resûlü, Yemen ve Şam arasında teşkil ettikleri kervanlarla ticaret kanunlarına hâkim olan Mekkeli muhacirleri Medine’de ticarete yönlendirdi. Kısa bir süre sonra da iktisadî ve ticarî dengeler Müslümanlar lehine değişti.
Şu an itibariyle Müslüman’ın giyiminden harp malzemesine kadar her şey büyük ölçüde başkalarının elinde bulunmaktadır. Müslüman, ihtiyaçlarını onlardan alıp gidermek zorundadır. Dolayısıyla mü’min çalışıp kazanmalı, ticarî ve iktisadî hayatta olmalıdır ama kenz yapmamalı ve tûl-i emellerle sarhoş olmamalıdır. O, tıpkı Resûl-i Ekrem, Sıddîk-ı Âzam ve Faruk-u Ekber gibi kazanmalı, ama bunu milletinin, vatanının ve dinî hayatının geleceği için sarf etmelidir. Resûl-i Ekrem’e mal ve servet yığın yığın akıyordu ama O, onları hiç hazinede tutmuyordu. –İslâm’ın para politikasını yazanların hep gaflet ettikleri bir husustur bu.– Para bir taraftan giriyor, dibi delik cüzdana giren para gibi öbür taraftan çıkıveriyordu.
Bir keresinde Resûl-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) selam verip ikindi namazını bitirdikten sonra aklına bir şey geliyor ve süratle yerinden kalkıp hanımlarının odalarından birine giriyor. Birkaç dakika sonra sevinçle geliyor ve meraklı gözlerle bekleyen cemaate; “Namazda iken evimizde birazcık altın olduğunu hatırladım. Yanımızda gecelemesini hoş görmediğim için derhal dağıtılmasını emrettim.” buyuruyorlardı.[3] İşte Hazreti Osman ve Hazreti Ali dâhil Râşit Halifeler devrinde devletin para mevzuunda politikası bundan ibaretti. İslâm devletine yığın yığın mal geliyordu ama onunla devlet ve bütün bir toplum mamur ve güçlü oluyordu. Mevlâna Şiblî’nin tahkikine göre, Hazreti Ömer devrinde her ihtimale karşı sadece Medine-i Münevvere civarında yedek olarak binlerce at besleniyordu.[4] Bu atlar harbe gitmiyorlardı; bunlar, Hazreti Ömer’in nezareti altında harbe hazır bekletiliyorlardı. O günkü şartlar altında bu, takdir edilmesi gereken yüksek bir rakam sayılırdı.
Mü’min zengin olacak ama bunu devletine, milletine ve dinine-diyanetine sarf edecektir.. ve bu sayede o, –Allah’ın tevfik ve inayetiyle– kendisini Allah indinde mesuliyetten kurtaracaktır. Fakat bir kimse kendi nefsi için kenz yapar, “evladım, torunum” deyip mal biriktirmeye kalkışırsa –Allah muhafaza buyursun– çok defa bu lüks, sefahet ve israf göreneği ile tiryakiliğe bağlı iktisadî hayatın bizi baş aşağı götüreceğinden endişe duyulmalıdır. Ayrıca, şüpheli şeylerden kenz yapmak, başkalarına haram ve şüpheli şey yedirmenin haram olması bakımından da dikkat edilmesi gereken bir husustur.
Hâsılı, nefsimiz için değil, gelecek nesiller ve bütün bir insanlık için daha iyi bir dünya kurma adına kazanalım ve harcayalım. Kurduğumuz dünyada onlar gelsin ve rahat etsinler.
[1] Tirmizî, zühd 30; Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned 1/62; Abd İbn Humeyd, el-Müsned 1/46.
[2] Müslim, zühd 1; Tirmizî, zühd 16; İbn Mâce, zühd 3.
[3] Buhârî, amel fi’s-salât 18; Nesâî, sehv 104; Ahmed İbn Hanbel, el-Müsned 4/7, 384.
[4] Mevlâna Şiblî, Hz. Ömer ve Devlet İdaresi 2/144-146.
- tarihinde hazırlandı.