Allah yolunda muvaffakiyet ve gurur
Soru: Allah yolunda yaptığımız bir hizmeti, başkalarına ibret olsun, yol göstersin diye söylememiz gurur olur mu?
Gurur dediğimiz şey, insan kalbiyle alâkalı bir şeydir. Bazen yapılanı söylememek gururdur, bazen de söylemek.
Bir kere hizmet olarak yapılan işlerin binde dokuz yüz doksan dokuzu Allah’a (celle celâluhu) aittir. Şart-ı âdi olarak kişinin iradesine bağlı olan kısmı ise o kadar azdır ki, “Ben yaptım.” deme insanın Allah’a karşı kendini ortak koşması mânâsına gelir. Evet, yapılan işlerin ancak binde birinin bize ait olduğu söylenebilir. Onu da Allah, cebir olmasın diye lütfedip vermiştir. Yoksa esasen her şeyi yapan Hazreti Allah’tır. Müslüman olmamızda, mescide gelmemizde, hizmette devam etmemizde ve daha pek çok hayırlı işimizde bizim etkimiz yok denecek kadar azdır. Her şeyi yapan Allah’tır. Zira O, “Sizi de, yaptığınız şeyleri de yaratan Yüce Allah’tır.” (Saffat sûresi, 37/96) buyurmaktadır. Binaenaleyh bir insan, bunu düşünerek, yaptığı hizmetlere kat’iyen sahip çıkmamalıdır.
Bütün hayırlı işlerin sahibinin Cenab-ı Hak olduğu bir gerçektir. Böyle olunca da insan, “Ben hizmet ettim.” diyerek gururlanmamalıdır. Çünkü sahih bir hadis-i şerifte Allah Resûlü (sallallâhu aleyhi ve sellem), “Bazen Allah, bu dini, fâcir (günahkar) bir adamla da teyit ve takviye eder.”[1] buyurur. Bu açıdan da herkes kendini Allah’ın dini teyit ettiği o fâcir ve fâsık adam bilmelidir. Mü’minler, yaptıkları hizmetlerinde muvaffakiyet yaşıyorlarsa, bu hadisi hiç akıllarından çıkarmamalıdırlar. Kendilerine olan teveccühü, hadiste anlatıldığı şekilde, Allah’ın kendilerini istihdam etmesi şeklinde düşünüp Allah’a sığınmalı ve hep bu endişeyi yaşamalıdırlar. Zira herkes fâsık olabilir ve Allah fâsıkları da kullanabilir.
Vakıa, başkaları hakkında, Allah Resûlü’nün tavsiye buyurduğu gibi, her zaman hüsnüzan içinde olmalıyız. Ancak kendimiz hakkında hüküm verirken kalbimiz sürekli nifak endişesiyle atmalı. Nitekim, Hazreti Ömer hayatı boyunca kendisinin münafık olabileceğinden endişe etmişti.[2] Yine endişe edenlerden biri de Hazreti Aişe Validemiz idi[3] ki, o da, Hazreti Ömer de nifaktan fersah fersah uzak insanlardı. Ama onlar son nefeslerini verecekleri âna kadar da hep bu endişeyle yaşamışlardı.
[1] Buhârî, cihad 182; Müslim, iman 178.
[2] Bkz.: Buhârî, imân 36; İbn Receb, Câmiu’l-ulûmi ve’l-hikem 1/433.
[3] Bkz.: Buhârî, imân 36; İbn Hacer, Fethu’l-bârî 1/110.
- tarihinde hazırlandı.