Zekâtın Ehemmiyeti
Gerek Kur’ân ve hadislerin bu noktadaki beyanlarından, gerekse önceki dinlerin âsârından anladığımıza göre zekât, namazla birlikte bütün semavî dinlerde mevcut olan çok ehemmiyetli bir ibadettir. Her peygamber, mahiyetinde farklılık olsa bile ümmetine zekâtı emretmiştir. Geçmiş peygamberlere verilen kitap ve sayfaların hepsi elimizde olmasa bile, mevcut olanlardan hareketle bu kanaate varmak mümkündür. Giriş bölümünde bu konuyla ilgili geniş sayılabilecek malumat verildiği için detaylarına girmeden ilgili yere havale ediyoruz.
Kur’ân-ı Kerim, zekâtı anlatırken onu hep namazla birlikte zikretmiş ve böylece onun vazgeçilmez bir rükün olduğunu vurgulamıştır. Kur’ân’ın namazdan sonra en çok zikrettiği ibadet zekâttır ki bu, Cenab-ı Hakk’ın zekâta verdiği ehemmiyeti anlatması bakımından önemlidir. Nitekim, bu konuya da daha evvel temas etmiştik.
Ayrıca Peygamber Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem), zekât farîzasını, İslâm’ın, üzerine bina edildiği beş temelden birisi olarak sayması, ayrıca hangi eşyadan ne kadar zekât verileceğini bizzat beyan buyurması ve ısrarla bunun takibini yapması; vazifeleri sadece zekât toplamak olan memurların tayin edilmesi ve bunlara da zekât olarak toplanan miktardan pay ayrılması, aynı zamanda bu takdiri bizzat Kur’ân’ın yapması da zekâtın ne kadar önemli bir ibadet olduğunu göstermesi bakımından yeterlidir.
Bir kez daha ifade edelim ki, zekât müessesesinin olduğu bir toplumda fakir kalmaz. Zekâtın bir müessese olarak dinin getirdiği esaslara uygun şekilde işletildiği dönemlerde içtimaî olarak zenginlik yaşanır ki, zekâtın bu semereyi verdiğine, değişik dönemleri itibarıyla tarih de şehadet etmektedir.
Ayrıca Peygamber Efendimiz (sallallâhu aleyhi ve sellem), الزَّكَاةُ قَنْطَرَةُ الْإِسْلَامِ “Zekât, İslâm’ın köprüsüdür.”[1] buyurmuş ve içtimaî hayattaki tabiî farklılaşmanın, zekât gibi bir köprüyle makul bir seviyeye çekileceğine işaret etmiştir. Zira zekât bir köprü gibi, zenginle fakirin arasında bir bağ kurar; zengini fakire, fakiri de zengine yaklaştırıp aradaki buzları eritir.
Aslında değişik yönleriyle bütün ibadetlerin toplum içindeki ayrışmaları belli ölçülerde asgari seviyeye indirdikleri bir hakikattir. Namaz, oruç ve haccın böyle bir fonksiyonu olduğu gibi zekâtın da vardır. Dahası zekât, zengin ile fakir arasındaki mesafeyi en aza indiren çok dinamik bir sistemdir. Fakirden zengine karşı olabilecek muhtemel kin, nefret ve kıskançlık gibi tavırlar zekât formülüyle regüle edilirken, zenginin kibir ve gurur gibi sevimsiz duygulara kapılarak fakir üstünde sulta kurması da yine zekâtla önlenmekte ve böylece toplumda sulh ve sükûn temin edilebilmektedir.
[1] et-Taberânî, el-Mu’cemü’l-evsat 8/380; el-Kudâî, Müsnedü’ş-Şihâb 1/183.
- tarihinde hazırlandı.