Kırklareli Günleri: Nihat Akay Anlatıyor
- Kendiniz hakkında kısaca bilgi verir misiniz?
Dedem, Osmanlı'nın son döneminde 1913'lerde Balkan harbini müteakip Bosna'dan Kırklareli'ne gelmiş. Dedem 112 yaşında vefat etti. Allah rahmet eylesin evliya gibi bir zattı. Beş vakit namazın dışında bütün geceleri namaz kılarken görürdüm. Babam Ali Akay Kırklareli'nde doğmuş. Babam da hafızdı. Fakat daha sonraları 1930'lu ve 40'lı yıllarda takibat ve baskı yaşadığından hafızlığını unutmuş. Fakat itikadı ve imanı güçlü bir adamdı. Annemin adı Kıymet Akay. Babam ve annem ikisi de namazlarını kılarlardı.
Ben 1933 yılında Kırklareli Karakaş Mahallesi Nurseli Sokak'ta doğmuşum. 1943 yılında İlkokulu bitirdikten sonra 1944 yılında bir terzicinin yanında çırak olarak işe başladım. Ustam Cemalettin Kılıçal dindar bir adamdı. Çocukluğumdan beri Cuma namazlarına giderdim. Namazları bırakmadık. Hatta 1955 yılında Polatlı'da asker iken orada bir cami yaptırdık. Ne istiyorsanız ayarlayalım dediler. Osman Karaçiğ vaizlik yaptı bize. Ama bizim dini hayatımızda en büyük tesiri burada Abdülhamit Hoca yapmıştır. Konuştuğu zaman herkes kulaklarını dört açar öyle dinlerdik. Ardından Fethullah Gülen Hocaefendi geldi. Ondan da çok hizmetler gördük.
1954 yılında askere gittim. Askerliğimi Ankara Polatlı'da yaptım. 1961 yılında evlendim. Bir oğlum bir de kızım oldu. Kızım İstanbul'da evli, oğlum da burada Kırklareli'nde beraberiz.
2000 yılına kadar terzilik yaptım ve emekli oldum. Şimdi küçük bir kuyumcu dükkanımızda oğlum Fatih Akay'ın yanında ona yardımcı oluyorum.
- Abdülhamit Oruç ve Fethullah Gülen Hocaefendi'nin Kırklareli'nde ne gibi hizmetleri oldu?
Fethullah Gülen Hocaefendi gelmeden önce burada Hamit Hoca vaaz ve hutbe veriyordu. Hızırbey Camii'nde dinlerdik onu. Bize çok hizmetleri oldu. Dini yaşantımızda daha dikkatli olmaya başladık. Çok genç ve dinamik biriydi, cemaat olarak peşini bırakmadık. Arkasından bir buçuk yıl sonra 1965 yılı ortalarında Fethullah Gülen Hocaefendi geldi Kırklareli'ne. Hocaefendi vaazların dışında hiç durmadı. Devamlı ziyaretlere gider, dükkanlarımıza gelirdi. İyi bir hukukumuz oldu. Evlerimizde sohbet ederdik. Hocaefendi her yerde çay içmezdi. Mesleğine en ufak bir haram bulaşmasını istemezdi. Benim bir terzi arkadaş vardı İrfan adında. Onun yanına giderdi çay içmeye.
Fethullah Gülen Hocaefendi'nin Kırklareli'nde büyük hizmetleri oldu. Ama hangi sahada? 1960 ihtilalinden sonra Türkiye'de bir Marksist sistem kurulacak gibiydi. Din diyanet baskı altındaydı. Fethullah Hocaefendi çok ateşli idi, cemaatini çok iyi uyardı ve ikaz etti. Nasıl Milli Mücadelede din ve manevi büyüklerimiz savaşı kazandırmışsa 1960'tan sonra da Hamit ve Fethullah Hocaefendiler büyük hizmet verdiler. Milletimize ruh ve şuur verdiler. Yatsı namazından çıktığımızda evlerimize gitmek için beraberce yürürdük. Ondan önce 3 kişi yan yana yürüyemezdi. Hocaefendilerin vaazları o marksist ve komünist baskıyı kırdılar. Fethullah Gülen Hocaefendi birinin yüzüne baktı mı o adam adeta erirdi. Allah ona baştan aşağıya öyle bir heybet, öyle bir şekil vermiş. İnsanlar onu yakından gördüğünde etkilenmemesi mümkün değildi. Giyimi kuşamı temiz ve nizamlı. Henüz 26 yaşında, boylu poslu, ağırbaşlı, dolgun ve oturaklı sesi ile engin bir derya gibiydi. Anlatmaya başlayınca başka bir aleme gider gibi olurduk. Ağlar ve ağlatırdı. Bilgisi çoktu, günümüzün şartlarını iyi bilirdi. Herhangi bir mevzuda ikna etmeyeceği insan yok gibiydi. Bu bir gerçek. Bazıları onu gördüler mi burada ödleri kopuyordu.
- Kırklareli'nde ilk defa Fethullah Gülen Hocaefendi'yi nasıl fark ettiniz veya nasıl duydunuz?
Kırklareli küçük bir yer. Zaten en kısa zamanda kimin gelip gittiği duyuluyor. Bir de biz esnaf olduğumuz için çarşının pazarın içindeyiz. Hızırbey Camii merkezde bulunuyor. Cuma ve vakit namazlarımızı zaten Hızırbey'de kılıyoruz. Hocaefendi gelince vaazları hemen dikkat çekmeye başladı. Hamit Hocadan dinlediğimiz vaazlardan sonra Hocaefendi'nin vaazları adeta insanın içine işleyecek gibiydi. Kısa zamanda dikkatimizi celbetti ve vaazlara gitmeye başladık. Sonra Hamit Hoca bizi Fethullah Hocaefendi ile tanıştırdı. O tanışmadan sonra güzel hukukumuz oldu. Çayımızı içti, dükkanımıza geldi. Fakat çok az kaldı Kırklareli'nde. Tam ortalık ısınmaya başlamış, kütük yanmaya başlamıştı ki bir duyduk Hocaefendi'nin tayini İzmir'e çıkmış.
- Gördüğünüz tanıdığınız kadarıyla Hocaefendi hakkında neler söyleyebilirsiniz? 1960'lı yılların ortasında dini hayatın kısıtlı ve sönük bir ortamında Kırklareli'nde vaaz veren, sohbet eden 26 yaşındaki bir Hocaefendi'yi bize tasvir edin desek neler anlatabilirsiniz?
Hocaefendi evimize gelmedi ama dükkanlarımıza geldi, oralarda üç beş kişi de olsak sohbet ve ders yapardı. Sonra kendi kaldığı evde sohbetler yapardı. Şunu söyleyeyim: Hani Türkiye'de "Milliyetçilik" filan diyorlar ya bence Hocaefendi hakiki bir Türk milliyetçisidir. Neden diyeceksiniz?
Devlet ve millet bütünlüğü için milli ve manevi değerlerimizi bize aktarmış ve şuurlu olmamızı sağlamıştır. Bu, iki kere iki dört eder derecesinde inkar edilemez bir gerçektir. Devletin varlığını, bölünmez bütünlüğünü, dilini ve dinini korumak için mücadele eden bu seviyede ben başka adam görmedim. Devletine sadık bir adamdı. Devlet düşmanlarına çok çatardı. İslam'ı müdafaa ediyor diye bazıları bu yüzden ona kızardı. Bakın mesela Necip Fazıl cesur bir adamdı, burada konferanslar verdi, hatta kendisi için mahkemede şahitlik yaptım. Ama Fethullah Hocaefendi'nin tesiri ve üslubu apayrı idi. Vaaz konuşmalarında bambaşka bir hava vardı. Türkiye'de bu konuşmaları yankı buldu ve büyük bir isim yaptı. Bu yüzden Hocaefendi'den rahatsız olanlar çok olmuştur.
Hocaefendi cumaları mutlaka vaaz ederdi. Ramazan ayında ise her gece vaaz ederdi. Vaazları tesirli ve etkileyici idi. Bizim Kırklareli'nin değişik bir halkı var. Öyle kolay kolay vaaz dinlemez. Ama Hocaefendi'nin vaazlarını duyunca insanlar dinlemeye, kulak kabartmaya başladılar. Müthiş bir cami cemaati oluştu. Hatta namaz niyaz kılmayan sol kesimden insanlar bile ayakta dinlemeye gelirlerdi camiye.
- Vaazlarında nelerden bahsediyordu? Vaazlarını tesirli kılan şey neydi sizce?
Bir kere ben bunu onun imanına bağlıyorum. İmanı bu kadar güçlü olmasa tesirli olamazdı. İmanı neyse onu yansıtıyordu. Cenabı Peygamber Efendimiz öyle yapmamış mı? İnanmasaydı o kadar sahabe, o kadar insan onunla olur muydu? Peygamber Efendimiz nasıl davasına inanmışsa Hocaefendi de davasına tam inanmış ve o inancının verdiği güçle sesleniyordu bizlere. Vaazlarında ne dediğini iyi biliyordu, anlattığı şeyle bütünleşmiş, olayı yaşıyormuş, olayın içindeymiş gibi anlatıyordu. İslamiyet'in ilk zamanlarındaki sahabe hayatından bahsediyordu, dini yaşamak ve yaşatmak için sahabenin nasıl bir sıkıntı içinde olduğunu canlıymış gibi anlatıyordu. İslam'ın nasıl kısa zamanda büyük fedakarlıklarla yayıldığını anlatıyordu. Onu dinleyen, anlattığı şeylerin etkisinde kalmaması düşünülemez. Siz de aynı sahabe gibi koşmak ve mücadele etmek istiyorsunuz. Çünkü İslam'ı yaşamıyorduk, etrafta kötülükler kol geziyordu. Din diyanet adına bir faaliyette bulunmak gericilikti ve suçtu. Hocaefendi'nin bu vaazları İslamî ve imanî hislerimizi harekete geçirdi.
- Hocaefendi kaldığı evde yemek ve ev işlerini kendi mi yapardı, siz de yardım eder miydiniz?
Sohbet esnasında evde yardımcı olan arkadaşlar olurdu. Fakat diğer çamaşır ve temizlik işlerini kendi yapardı. Hocaefendi bol bol patates yemeği pişirirdi. Her zaman değişik bir türlüsünü yapardı. Boğazına fazla meraklı değildi. Onun için evlenmesini söylerdik, sana bir hanım bulalım derdik ama hiç oralı olmazdı. Zaten ciddi duruşundan ötürü de fazla zorlamadık.
- Hocaefendi'nin Edirne'de devam eden mahkemelerine gittiğiniz oldu mu?
Hocaefendi'nin Edirne'deki mahkemelerine ben gitmedim. Buraya geldikten sonra da Edirne'de devam eden bir mahkemesi varmış. Abdülhamit Hoca ve diğer arkadaşlar gitmişlerdir, fakat ben terzi olduğumdan zamanım yoktu. İşim çok fazlaydı ve dükkan gelen gidenle çok kalabalık oluyordu. Çünkü o zamanlarda hazır giyim yoktu ve terzilikte çok iş vardı. Dolu dolu iş yapardık. Herkes kumaşı alır terzilere giderdi.
- Kırklareli'nden sonra Hocaefendi ile görüşmeniz veya bir ziyaretiniz oldu mu?
Evet oldu. Bundan 7-8 sene evveldi, henüz daha Amerika'ya gitmemişti. İstanbul'da kaldığı yere ziyarete gittik. Çok sevindi bizi görünce. Bizi kendi odasına aldı, birkaç kişi başbaşa görüştük. "Doktor Nihat Uygun ne yapıyor?" dedi. Bizim terzi İrfan'ı sordu. Hafızası çok kuvvetlidir, adamı bir defa gördü mü bir daha unutmaz. Onu gördüğüme çok sevindim, o da sevindi. Az da olsa bir beraberliğimiz ve hukukumuz olmuştu. İnsan mahzunlaşıyor tabii.
Allah, Hocaefendi'ye sağlık sıhhat ve uzun ömürler versin. Namazlarımızda ona dua ediyoruz. İslam alemine, Türk dünyasına ve bütün dünyaya yaptığı hizmetleri arttırsın. O kadar insan yetiştir, o kadar okul aç, dünyanın öteki ucuna kadar zor şartlarda eğitim hizmeti vermeye çalış. Bu hizmetleri şimdiye kadar gerçekleştiren olmadı. Bana soruyorlar "bu kadar parayı nereden buluyor?" diye. Ben de "onun parası yok, ama gönül sermayesi var, oraya şunu yapın, buraya bunu yapın diyor, hemen yapılıyor, millet veriyor onun parasını" diyorum. Hocaefendi'nin sermayesi kazandığı gönüllerdir.
Hocaefendi'ye tekrar şifalar diliyorum, kendisine en derin muhabbet ve selamlarımı yolluyorum.
- tarihinde hazırlandı.