Kur'an'da ve Mesnevî Türü Eserlerdeki Tekrarlar
Kur'an'da olduğu gibi, bu zâtın yazdıklarında da tekrarlar var diye tenkidde bulunanlar, acaba bu noktayı kavrayamadıkları için mi bu tenkidi yapıyorlar? Anlayamıyorlar. Tekrar diye serrişte edilen hususlar tam tekrar değildir. Hakikatlerin, yere, zamana, mevzuya ve muhataba göre bir yanının, bir buudunun takdimidir. Sonra, mesele çok mühimdir. Üzerinde tekrar tekrar durulması gerekir. Tekrar gibi görünen yerleri bile her gün dönüp dönüp okusanız, hiç usanç vermez. Her defasında kalbinizde, zihninizde yeni bir ufuk, yeni bir kapı açar. Çok büyük bir mimar, çok büyük bir beyin yapıcı. Buna rağmen ben, sadece onları okuyun iddiasında hiç bulunmadım. İmam-ı Gazâlî de okunmalı, başkaları da okunmalı. Bir zaman, gözü sadece İmam-ı Gazâli'yi görürken, daha sonra tavsiyem üzerine Nurları okuyunca, Artık İhya'yı elime almak gelmiyor" diyen biri gibi davranmadım hiç. Belki içinde bulunduğu şartlar gereği cebr-i mutavassıt içinde görünen İmam-ı Gazalî'yi yer yer kalbimden tenkid ettiğim, "Ey koca İmam, böyle denir mi?" dediğim olmuştur. Mevlânâ'nın çok sözlerini hazmedemediğim olmuştur. Benim gibi akideye çok önem veren birinin, Muhyiddin-i Arabî'yi hazmetmesi de zordur. Fakat, burada, Efendimiz'i bütün peygamberlerin önüne koyarken, nasıl Hz. Musa'yı, Hz. İsa'yı görmezlikten gelme hata ise, aynı şekilde, İmam-ı Gazâlî'yi de, Mevlânâ'yı da, Muhyiddin-i Arabî ve emsallerini de görmezlikten gelmek de öyle bir hatadır. O zat, İmam-ı Rabbanî için "üstadım" diyor; Mevlânâ'yı husûsî üstadlarından sayıyor; Sahâbe'ye denk olabilecek insanlar aradığında, Muhyiddin-i Arabî'yi zikrediyor ve "Neden, Muhyiddin-i Arabî gibi insanlar, Sahabe seviyesine çıkamıyor? diye kendime sordum" diyor. Bir trafik memuru gibi bizi yönlendiriyor. Fakat onu anlamak ve ondan istifade etmek için, ona çok güvenmek, çok itimad etmek lâzım. Bu takdirde sizi kabûllenir, kucaklar ve vereceğini verir."
- tarihinde hazırlandı.