Fethullah Gülen Papa ile neden görüşmüştür, Fethullah Gülen Papalık misyonunun bir parçası mıdır?
Fethullah Gülen’in evrensel barışa en büyük vesile saydığı diyalog maksadıyla Papa II. John Paul ile görüşmesi etrafında o günden bugüne pek çok itham ve iftiralar ortaya atılmıştır. Fethullah Gülen defalarca cevap verdiği halde[1] bu iftiralar hâlâ devam ettirilmektedir. İftiraları yayanlar Fethullah Gülen’in sözlerinden cımbızlama alıntılar yapıp önyargılı yorumlara tabi tutarak bu iftiralara gerçeklik süsü vermeye çalışmakta ve böylece meselelerin hakikatini araştırmadan her duyduğuna inanan kimselerin yanlış bilgi ve kanaat sahibi olmasına sebep olmaktadırlar.
Fethullah Gülen aleyhinde diyalog hizmetleri çerçevesinde ileri sürülen türlü türlü ithamlardan bazıları şöyledir: Papa’nın gizli kardinali olduğu ve İslam’ı Hıristiyanlaştırma gayreti içinde olduğu; Moon tarikatına bağlı olduğu; Yahudi olduğu ve Siyonist projelerinin yayılmasına aracılık ettiği; Amerika’nın Ilımlı İslam projesinin bir parçası olduğu…
Fethullah Gülen’e göre bu tür “iddiaların her biri, en zirvedeki idarecimizden, köydeki vatandaşımıza kadar, halkımın her kesimini ve bütün idarî kademeleri aleyhimize çevirmek için uydurulmuş birer iftira, mesnetsiz birer suçlamadan başka bir şey değildir. Sağduyu sahibi herkes bunun böyle olduğunu bilmektedir ve şuurundadır.”[2]
Fethullah Gülen kadar böylesine birbirine zıt iftiralara maruz kalan insan çok enderdir şu dünyada herhalde: “Bir kesim çekememezlikten ‘Amerikancı’ diyor, bir kesim ‘işbirlikçi’. Bir kesim de gariptir ki, ‘şeriatçıdır, dini getirip hayata hakim kılacak’ diyor. Bunlar öyle birbirine zıt şeyler ki, hepsi bana isnat ediliyorsa bu taarruzlar çok şeyleri düşürür, dolayısıyla çok şey havada kalır. Bir kesim de Hıristiyanlara yaklaşmayı, onların rahat ve serbest dolaşmalarına, propaganda yapmalarına, kilise teşkilatlarına, faaliyetlerine destek gibi görüyor. Kanaat-i acizanemce haset ve kıskançlık var. Olumlu bazı şeyler var. Bunları hazmedemiyorlar.”[3]
2006’da Papa 16. Benedikt’in Regensburg Üniversitesi’nde yaptığı konuşma üzerine açıklama[4] yayınlayan Fethullah Gülen, “konuşmada, hem İslam’ın uluhiyet inancı hafife alınarak hem de Resûl-i Ekrem Efendimiz’e (sallallahu aleyhi ve sellem) çirkin isnatlarda bulunularak Müslümanlar rencide edilmektedir.” diyerek hem ikaz hem izah mahiyetinde değerlendirmelerde bulunmuştur. Gülen’i Papa’nın gizli kardinali sayanlar muhtemelen bu açıklamayı görmezden geldiler.
Papa’ya sunulan mektup
1998’de gerçekleşen Gülen-Papa görüşmesinden beri türlü türlü iftiralar atanlar için zaman o tarihte durmuş olmalı ki iftiralarına delil diye öne sürdükleri argümanlar sadece o gün Papa’ya sunulan mektup ve Gülen’in o tarihlerdeki bazı sözleri üzerinde yoğunlaşıyor. Maksat anlamak olsa yazılar ve sözler başıyla sonuyla bütünlük içinde değerlendirilip doğru anlaşılır; oysaki önyargı ve garaz ile iftira düşünülünce cümleler başından ve sonundan koparılıp önyargılı yorumlara tabi tutuluyor veya bazen de tahriflerle anlam değişikliği yapılıp kasıtlı olarak okura yanlış yönlendirmeler yapılıyor.
Görüşme esnasında Papa’ya sunulan mektuptaki “Dinler arası Diyalog İçin Papalık Konseyi (PCID) misyonunun bir parçası olmak üzere burada bulunuyoruz.” cümlesinden Fethullah Gülen’in “Papalık misyonunun bir parçası olduğu” manasını çıkaran zevat, neden acaba mektubun ilk cümlesindeki “dünyayı daha iyi yaşanabilir bir mekan kılma yolundaki kutsal misyonumuzu tam manasıyla bilen” ifadesini görmezden gelir! Veya mektubun biraz ilerisinde Gülen’in amacını açıkça beyan ettiği “İnsanlar arasında anlayışı ve hoşgörüyü artırmaya yönelik dinler arası diyaloga yönelik ortak gayretlerimiz çok iş görebilir. Kendi memleketimizde şimdiye kadar çeşitli Hıristiyan mezheplerinin liderleriyle diyalog içinde olduk. Bu naçiz gayretlerin boşa çıkmadığını acizane ifade etmek isteriz. Amacımız bu üç büyük dinin inananları arasında hoşgörü ve anlayış yoluyla bir kardeşlik tesis etmektir. Bizler bir araya gelmek suretiyle sözde medeniyetler çatışmasının gerçekleşmesini görmek isteyen yolunu şaşırmış ve şüpheci kimselere karşı dalgakıranlar gibi, isterseniz bariyerler gibi deyin, karşı durabiliriz.”[5] cümlelerini neden görmüyor ya da anlamıyor!
04.07.1995 tarihli sohbetinde Gülen, “Kur’an’ın temeline inildiğinde, O’nun adeta sevgi ile esip geldiği görülür. Bu bakımdan, inanmış sineler, zaten bizim olan bu güzelliklere [sevgi, diyalog ve hoşgörü] yeniden sahip çıkmalı, bugüne kadar dünyaya pompalanmış olan menfî Müslüman imajını değiştirmeli ve İslam’ın gerçek yüzünü medenî geçinenlere karşı ‘ikna’ düsturuyla bir kere daha anlatmalıdırlar. Bizi nimetleriyle besleyen Cenab-ı Hakk’a sonsuz hamd ü senalar olsun ki, şimdilerde dünyanın dört bir bucağında bulunan hakikat erleri ve sevgi kahramanları, bu hakikatlerden hareketle dünyaya sevgi, hoşgörü ve herkesle diyalog mesajları taşımakta ve sinesi sevgiyle dopdolu ‘yeni bir Müslüman imajı’ oluşturmaya çalışmaktadırlar.”[6] diyerek İslam hakkındaki yanlış anlayışları izale yolu olarak dünya çapında herkesle diyalogu tavsiye ve teşvik ediyor. 1998’de Papa’ya sunulan mektupta da buna işaret ederek “İslam yanlış anlaşılan bir din olmuştur ve bunda en çok suçlanacak olan Müslümanlardır. Uygun bir yerdeki vakitli bir gayret bu yanlış anlamanın büyük oranda azalmasına katkı sağlayabilir. Müslüman dünyası, İslam’ın asırlarla ölçülen yanlış algılanmasını silip atacak bir diyalog imkanını bağrına basacaktır.” diyor. Böylesine iyi niyetli bir ifadeyi bile önyargılı ve yanlış yorumlara tabi tutanlar çıkabiliyor:
“Fethullah Gülen’in Papa’ya sunduğu söz konusu mektupta dillendirilen; ‘Müslüman dünyası, İslam’ın asırlarla ölçülen yanlış algılamasını silip atacak bir diyalog imkanını bağrına basacaktır’ ifadesinden, ‘asırlarla ölçülen yanlış’ işte o ‘ehl-i kitap batıldır/cehennemliktir’ inancından başka ne olabilirdi ki?” diye kendince hüküm biçen yazarın yaptığı kasıtlı çarpıtma değilse anlayış zaafından kaynaklanan bir kusurdur. Ancak biraz araştırmakla gerçeği öğrenme imkanı varken kendisini okuyanları yanlış yönlendirmesi mazur görülebilir mi!
Fethullah Gülen’in “İslam’ın asırlarla ölçülen yanlış algılanması”ndan ne kastettiğini yine kendi sözlerinden öğrenme imkanı var:
“12 ve 13’üncü asırlarda peş peşe devam eden Haçlı seferleri, İslâm’ın ve bilhassa Peygamber Efendimiz’in Batı’da çok yanlış tanıtılmasına, İslâm ile ilgili gerçeklerin çarpıtılmasına sebep olmuştur. Bilhassa Aydınlanma dönemlerine kadar Batı’da İslâm ile alâkalı imaj, umumiyetle hep bu Haçlı seferleri çarpıtmasının tesirinde kalmıştır.
Bahis mevzuu ve siyasî yaklaşımın sebep olduğu yanlış İslâm imajı, ne yazık ki bilhassa son 20 yıldır daha başka noktalarda kendini göstermektedir. İslâm dünyası, 20’inci asra işgal veya sömürge altında bir dünya olarak girdi ve bu asrın ilk yarısında İslâm dünyasının hemen her yanında işgal ve müstemlekecilikten kurtuluş savaşları verildi. Bu savaşlarda İslâm motor gücü teşkil etti; insanlar, İslâm’a dayandılar. 60 küsur yıldır yaşadığımız İsrail-Filistin meselesinin de hâlâ belirli bir rol oynadığı bu husus, Müslümanların da çok yerde ve çoğu zaman İslâm’a daha çok siyasî yaklaşımlarına sebep oldu. İşte bu karşılıklı siyasî karşılaşma ve çatışmalar, siyasî hadiseler, bilhassa Demir Perde’nin yıkılmasından sonra Amerika’nın umumî olarak bütün dünya, hususî olarak İslâm dünyasıyla ilgili bazı planları ve hedefleri, Haçlı seferlerinden sonra ikinci defa İslâm’ın siyasî yaklaşımla farklı tanınmasına yol açmıştır. Haçlı seferleri döneminde İslâm, bilhassa itikadıyla ve Peygamber Efendimiz’in şahsına yönelik karalamalarla olduğundan farklı gösterilirken, bu yeni dönemde onun –meselâ savaş gibi– bilhassa milletlerarası münasebetlerle ilgili kaideleri açısından farklı tanınıp farklı tanıtıldığına şahit oluyoruz. Çok başka sebepleri olan terörün de ona bulaşan, bulaştırılan bazı ‘Müslümanlar’ sebebiyle İslâm ile birlikte anılması ve bir İslâmofobia’nın yaygınlaştırılması, İslâm hakkındaki başlıca yanlış anlaşılmalara temel teşkil etmektedir.
Batı’da İslâm’a bakışı belirleyen bir diğer faktör, ilmî-akademik görünen, fakat çok zaman siyasî yaklaşımın yönlendirmesinde hareket eden oryantalist yaklaşımdır. Bu yaklaşım zahirde ilmî ve objektif gibi görünse de ve hiç şüphesiz gerçekten ilmî ve objektif temelde davranan müsteşrikler (oryantalist) çıkmış da olsa, oryantalizm, daha ziyade Batı’nın İslâm ile siyasî karşılaşmasında bir destek fonksiyonu görmüştür ve görmektedir. Bu sebeple de İslâm, bazı hususiyetleri itibariyle olduğundan farklı gösterilmektedir.”[7]
Hoşgörü ve diyalog sürecinin halkalarından birisi
Gülen-Papa diyalog görüşmesi, Gülen’in diyalog görüşmelerinin başlangıcı olmadığı gibi sonu da değildir. Sadece bir adımını teşkil etmiştir. Gülen’in farklı kesimlerle diyalog gayretleri geniş açılımlı olarak 1995 yılında başlamış olsa da aslında daha önceleri de imkan ve şartlar ölçüsünde hep yaptığı ve tavsiye ettiği bir faaliyet olmuştur diyalog.[8] Hatta 1979 yılında bile diyalogdan bahsetmektedir: “Kinin ve nefretin şimdiye kadar hallettiği hiçbir mesele olmadığını bir kere daha hatırlayarak, medenîlerle münasebetin ancak diyalog ve iknâ yoluyla olabileceğine inanınız; eğer bir yol deneyecekseniz, mutlaka bu yolu deneyiniz! (…) İnanmış bir insan olarak kâinata ‘kardeşlik beşiği’ nazarıyla bakıp, hangi inanç, görüş ve düşünceden olursa olsun, her varlıkla münasebet kurma yolunu araştırınız ve hele mutlak surette, dostlarınıza karşı daima yumuşak ve difüzyona hazır durumda bulununuz!”[9]
Fethullah Gülen, Vatikan dönüşü görüşmeye dair soruları cevaplarken şöyle demiştir: “Değişik platformlarda gerçekleştirmeye çalıştığımız hoşgörü ve diyalog sürecinin halkalarından birisiydi, sonuncusu da değil; çünkü ne ben kaim ve daimim, ne Papa kaim ve daimdir. Bundan sonra da insanlığın hoşgörüye, diyaloga, beraber yaşamaya, uzlaşmaya ihtiyacı varsa şayet orda da burada da bu işi temsil edecek insanlar olacak ve bu işi devam ettireceklerdir. Bu umumi süreçten bir halka daha böylece yerine getirilmiş oldu.”[10]
Aslında Gülen-Papa görüşmesi aleyhinde ısrarla iftiralar üretenler de biliyordur ki Fethullah Gülen sadece Papa ile değil, farklı din mensuplarından pek çok kimselerle diyalog görüşmeleri yapmıştır. Mesela Ortodoks Patriği Bartholomeos, Hahambaşı Bakshi Doron, Vatikan’ın İstanbul temsilcisi monsenyör Georges Marovitch, Kadim Süryani Katolik Cemaati Metropoliti Yusuf Çetin, Süryani Katolik Patrik Vekili Yusuf Sağ, Kadim Süryani Cemaati Piskoposu Samuel Akdemir, önemli bir Musevi örgütü olan ADL (Anti Defamation League) Başkanı Abraham Foxman, Katoliklerin önde gelen liderlerinden Kardinal John O’Connor’la diyalog görüşmeleri yapmıştır. Ayrıca Dünya Kiliseler Birliği (CMEP) üç kişilik bir heyetle, Gülen’e barış adına ziyarette bulunmuş ve Amerikan Yahudi Örgütleri Başkanları Konferansı (AYOBK) Heyeti’yle de görüşmüştür. Gülen bunlardan başka pek çok diyalog görüşmeleri de yapmıştır.
Fethullah Gülen neden Papa ile görüştü?
Fethullah Gülen’e göre dünya çapında evrensel barışın gerçekleşmesi öncelikle dünyada en fazla müntesibi olan iki din olan İslam ve Hıristiyan dindarlarının diyalogu ile mümkün olacaktır. Bu düşünceden hareketle karşılıklı diyalog imkan ve fırsatlarının değerlendirilmesi ve güçlendirilmesi adına bir adım olarak bu görüşme gerçekleştirilmiştir. 09.02.1998 tarihinde Vatikan’da dinlerarası diyalog adına Katolik dünyasının lideri Papa II. John Paul ile yaklaşık 30 dakika süren bir görüşme yapılmıştır. Bu görüşmede Gülen ile Papa arasında Vatikan’ın İstanbul temsilcisi monsenyör Georges Marovitch tercümanlık yapmıştır. Ayrıca bazılarının aleyhte bir kampanyaya dönüştürüp iddia ettiği şekilde Fethullah Gülen Papa’nın elini öpmemiştir. Aralarında yalnızca samimi bir tokalaşma ve görüşme olmuştur.
Gülen, Papa ile görüşmenin önemini şöyle ifade ediyor: “Papa Hıristiyanlık dünyasında önemli bir sima, çok taraftarları olan ve aynı zamanda saygınlığı bulunan diğer kilise teşkilatlarına göre bir konumu bulunan, devlet gibi bir müessese. Ciddi insanlar var orada ve zannediyorum onların ciddiyeti ölçüsünde biz de öyle ciddi teşebbüslerde bulunursak gelecekteki o huzurlu dünyaya katkıda bulunabiliriz.”[11]
Fethullah Gülen, dünya çapında dinin öneminin fark edildiği ve dine dönüşün yaşandığı çağımızda ısrarla diyalog üzerinde duruyor. Çünkü Gülen, evrensel barışa ulaşmanın farklı dinlerin müntesipleri arasındaki diyalog sayesinde mümkün olacağını öngörüyor: “Bizim için eskiden beri vârid olan, fakat dünyanın Demirperde’nin yıkılmasından sonra keşfettiği bir gerçek var ki, gelecek asırda dinler çok söz sahibi olacaktır. Bu, insanların yürüdüğü tabiî bir hedeftir. Şu anda, İslâm ve Hıristiyanlık, dünyada en fazla müntesibi olan iki dindir. Budizm ve Hinduizmin de çok sayıda müntesibi vardır. Yahudilik, müntesiplerinin sayısı itibariyle küçük gibi görünse de, etkilidir. Dolayısıyla, âhir zamandaki evrensel bir dirilişin, sulhün ve barışın bu dinler arasında, önce ortak noktalarda başlayacak bir diyalogdan geçeceği bir vakıa olarak karşımızda durmaktadır. Böyle bir diyalogda geç kalındığı bile söylenebilir. Biz, kendi değerlerimizden şüphe etmiyoruz ve kimseye iltihak teklifinde bulunmadığımız gibi, kimsenin aklından da bize böyle bir teklifte bulunmak geçmiyor.”[12]
Gülen, diyalog faaliyetlerindeki niyet meselesinde ise şunu ifade ediyor: “İster Vatikan’la ister başka din mensupları ile görüşmemizde onların niyetlerinin, maksatlarının ne olduğunu tabii ben bilemem. Neyi beklediklerini de bilemem. Sadece hüsn-ü zan ederim. İnsanlık adına iyi şeyler düşünüyorlardır. Ama biz herkesle temasımızda dinlerin insanları birbirinden kaçırmadığını, belki bir araya getirdiğini, uzlaştırdığını, bunları yapabileceğini ortaya koymak için kendi mülahazalarımız açısından değişik din mensupları ile görüşüyoruz.”[13]
Papa neden Gülen’i muhatap aldı?
Gülen-Papa görüşmesinden sonra “Papa neden Gülen’i muhatap aldı” veya “Gülen hangi sıfatla gitti” sorularını gündeme getirenler olmuştur ve hâlâ da önyargılı yorumlarla bunları tekrar tekrar gündeme getirenler olmaktadır.
“Bir insanın milleti adına, ülkesi ve ülküsü adına bir şey yapması için herhangi bir payeye sahip olmasına gerek yoktur. Ben bir vatandaşım. Milletimin adına yaptığım her şeyi de bir vatandaş olarak yaptım.” diyen Gülen, “bir vatandaş olarak burada diyalog ve hoşgörü adına teşebbüslerde bulunduğu gibi, Barthalemeos’la görüştüğü gibi, Ermeni patriğiyle görüştüğü gibi, Papa ile de görüştüğünü” ifade etmiştir.[14] Papa ile görüşmesinin kısa sürede sonuçlanmasına yönelik eleştirileri “Papa’nın kimin müracaatına cevap verip vermeyeceğinin kararı herhalde ona ait bir husustur ve bu, kendisine sorulmalıdır. Bu konuda karınca kaderince ortaya koyduğum gayretlerim Türkiye’de ve Türkiye dışında bazılarının dikkatini çekmiş ve bu da Papa ile görüşmenin yolunu açmışsa, böyle bir şeyle suçlu mu oluyorum?”[15] diye cevaplayan Gülen, “Vatikan’da Papa ile görüşmeden evvel de değişik din mensuplarıyla sıcak münasebetlerinin devam ettiğini ve diyalog faaliyetlerinin tabii bir devamı olarak bu görüşmenin de gerçekleştiğini”[16] ifade ediyor; “Gitmeden önce, burada Barthalemeos’la geçen yaz da Amerika’dayken Papanın temsilcisi Kardinal O’Connor’la görüşmemiz buradaki bütün Hıristiyan ve diğer dinlerdeki ruhanîlerle çok iyi temasımızın olması, bizim için referans oldu. Vatikan’a gittiğimizde çok zorluk çekmedik.”[17]
Aslında “Papa neden Gülen’i muhatap aldı” veya “Gülen hangi sıfatla gitti” soruları kasıtlı olarak ortaya atıldığı izlenimi vermektedir. Çünkü bütün dünyanın bildiği bir gerçek varken sanki hiç bilinmeyen gizli bir sır varmış intibaı uyandırılmak istenmektedir. Bütün dünyanın bildiği gerçek şu ki Fethullah Gülen nerdeyse yarım asra varan bir hizmet yolunun fikir ve aksiyon öncülüğünü yapmakta olan bir fikir ve aksiyon insanıdır. Gönüllüler Hareketi veya Gülen Hareketi olarak anılan hizmet gönüllülerinin oluşturduğu dünya çapında milyonlarca insandan müteşekkil sivil toplum hareketinin öncüsü ve teşvikçisi olduğu bilinmektedir. Dolayısıyla zaten farklı dinlerin mensuplarıyla diyalog faaliyetleri yapmakta olan Papa’nın, dünya çapında yayılmış böylesine geniş katılımlı ve evrensel insanî değerleri esas alan bir sivil toplum hareketinin fikir öncüsüyle diyalog maksatlı görüşme yapması gayet tabii bir hadise olsa gerek.
Sade bir vatandaş olarak ve sivil bir girişim olarak diyalog çabasının önemini ve gereğini Gülen şöyle ifade ediyor: “Diyalog adına resmi devlet yetkililerin birbiri ile temasları biraz siyasi mülahaza ile olduğundan dolayı pek topluma aksetmeyebilir diye düşünüyorum. Böyle bir diyalog, böyle bir hoşgörü süreci doğrudan doğruya halk tarafından ortaya atılır, halk tarafından temsil edilir, halk tarafından götürülürse hem topluma mal olması hem kalıcı olması bakımından önemsiyoruz. Yanılabiliriz belki. O açıdan bir düz insanın, sıradan bir insanın, sadece bir vatandaşın bu mevzudaki teşebbüsü halk adına önemli sayılabilir. Devletin bakanları, müsteşarları gidip görüşebilirler. Onlar iki devlet arasındaki siyasi münasebetlere bağlı kalırlar, onları aşamazlar. Ama halkın bu mevzudaki münasebetleri biraz farklı olabilir.”[18]
Dinî liderlik arayışı mı?
Gülen-Papa görüşmesini ‘Gülen için Papa gibi bir dinî liderlik ihdas etme gayreti’ olarak yorumlama çabasına girenler de olmuştur. Ancak böyle bir iddia, olsa olsa “Ben, dünyevî hiçbir şeye talip değilim; dünyanın sultanlığını teklif etseler, gözümü o tarafa çevirip bakmam.”[19] diyen ve hatta “Cemaat lideri gibi yakıştırmalardan küfür işitmiş gibi rahatsız olduğunu”[20] ifade eden Fethullah Gülen’in duygu ve düşünce dünyasını bilmeyenlerce veya bile bile çarpıtma gayesini güdenlerce ortaya atılabilir.
Gülen’in duygu ve düşünce dünyası hakkında fikir vermesi açısından şu ifadelerine göz atmak faydalı olacaktır:
“Şu kısacık ömrümüzde, şahsımızın bilinmesi, iyi olarak tanınması ve böylece bize hürmet edilmesi şeklinde gayeler taşımak ya da dünya nimetlerinden istifade etme türünden bazı sevdalar ardına düşmek Rabb’e karşı çok büyük bir ayıptır. O’nu anlatmak ve dinimizin i’lâsına çalışmak gibi bir kulluk vazifemiz varken dünyevî başka hedefler edinmek Allah’a karşı vefasızlıktır. Kendi adıma da, makam-mansıp sevdasına kapılmaktan, iyi olarak bilinip tanınmaya kadar her türlü dünyevî isteği Rabb’ime, Efendim’e ve dinime karşı vefasızlık kabul ediyorum… Dinime ve milletime hizmet duygusu bütün bütün ufkumu kaplıyor.. bunun dışında başka hiçbir şey düşünmüyorum. Hatta düşünmemin, istememin haram olduğunu zannediyorum.”[21]
“Fikirleri siyasetle bulanmış ve her şeyi dünyevî çıkarlar ve siyasî maksatlarla açıklama eğilimindeki bazıları anlayamasa veya anlamamakta diretse de, Kur’an-ı Kerim, Peygamber Efendimiz’in Sünnet-i Seniyyesi ve Selef-i Salihin’in safiyane içtihadlarından çıkardığım dinime ve milletime hizmet çizgimde siyasetin ve dünyevî ücretlerin en ufak bir yeri olmadığına hayatım şahittir.”[22]
“Papa ile görüşmenizin arkasında dünya Müslümanlığının lideri olma gibi bir arzunuz mu yatıyor?” sorusunu Gülen, “Bu iddiayı ortaya atanlar, herhalde Türkiye Müslümanlığını, hattâ İslâm’ı İran Şiîliği ile aynı görüyorlar. İslâm’da dînî liderlik, Hıristiyanlık’ta ve Şiilikte olduğu gibi din adamlığı müesseseleri veya makamları yoktur. Hele hele ben, herhangi bir liderlik, makam arzusu ve yarışından hep fersah fersah uzak kaldım.”[23] şeklinde cevaplamıştır.
Papa’yla ne konuşuldu?
“Roma’ya gittiniz. Papayla görüştünüz. Ne konuştunuz?” sorusuna Fethullah Gülen şöyle cevap vermiştir: “Üzerinde konuştuğumuz hususlar medyaya intikal etti. Papa yaşlı; bu bakımdan, her meseleyi rahat dinleyemeyebilir diye, kendisiyle konuşmak istediğimiz şeyleri bir mektup haline getirip, kendisine sunduk. Önce bir buçuk saat kadar konsülde görüşme yaptık. Bakanları vardı, bakan yardımcıları vardı. Dünyanın değişik yerlerinden gelmiş Katolik temsilcileri vardı. Onlarla da görüştük. Gitmeden önce, burada Barthalemeos’la geçen yaz da Amerika’dayken Papanın temsilcisi Kardinal O’Connor’la görüşmemiz, buradaki bütün Hıristiyan ve diğer dinlerdeki ruhanîlerle çok iyi temasımızın olması, bizim için referans oldu. Vatikan’a gittiğimizde çok zorluk çekmedik. Esasen, o türlü kabullerdeki merasimi çok iyi bilemiyorum. Merasimin ne türlüsü alâkanın ifadesidir, onu da bilemiyorum. Fakat hem İstanbul’da Papalığı temsilen bulunan rahip Moravitch, hem başkaları Papa hazretlerinin gereğinden fazla alâka gösterdiğini söylediler. Kalkıp elimden tuttu, zor yürüyordu. Beraber işinin başına gittik. Konsülde de çok alâka gösterdiler. Biri bize refakat etti ve daha sonra orada görüştüğümüz iki zat, burada İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Kültürler Arası Diyalog Sempozyumuna iştirak ettiler, onlarla tekrar görüşme imkânı bulduk.
Genelde medeniyetler çatışması, dinler çatışması gibi teoriler üzerinde durduk. Ben, bu tür teorilerin yanlış anlama veya bazı maksatlardan kaynaklandığını sanıyorum. Ama böyle bir şey varsa, şayet muhtemelse, şimdiden buna karşı bir kısım dalgakıranlar koymakta yarar var. El ele verirsek, inanan insanlar olarak işbirliği yaparsak, kitleler bizim gözümüzün içine bakacaktır. Dünyayı böyle muhtemel kavgalara karşı koruma adına önemli adımlar atmış oluruz. Bu türden düşüncelerimi ifade ettim. İkinci olarak, daha sık görüşmeyi teklif ettim. Karşılıklı yakınlaşmayı daha da arttırmak için, müşterek projeler sundum. Bu cümleden olarak, meselâ Harran’da bütün büyük dinlerin, bilhassa İbrahimî dinler olan İslâm, Hıristiyanlık ve Yahudiliğin okutulacağı bir üniversite kurulsun teklifini yaptık. Bunların hepsini çok güzel karşıladılar. Ayrıca, faydalı olabileceğimiz mevzularda yardımcı olabileceğimizi, meselâ Filistin’e gitmek isterlerse, birlikte Kudüs seyahati yapabileceğimizi ilettik. Bu mülâhazalarımı Konsül’de de ifade ettim. Bunlar medyada yer aldı. Türkiye olarak, Avrupa Birliğine girme talebimize kadar tüm mülâhazalarımı orada ifade etmeye çalıştım.”[24]
Fethullah Gülen, Papalık misyonunun bir parçası mı?
Fethullah Gülen’in diyalog maksadıyla Papa ile görüşmesinden ötürü Gülen’in “Papalık misyonunun bir parçası olduğu” ithamını ortaya atanlar ve Gülen’in açıklamalarına rağmen bu iftirayı sürdürenlerin var olduğu görülmektedir. Oysaki Gülen’in diyalog faaliyetleri Papa ile görüşmesinden çok daha önceleri başlamıştır.
Diyalog çalışmalarının Hıristiyan misyonerlik çalışmalarıyla ilişkisi olmadığını Gülen şu sözlerle ifade ediyor: “Vatikan’da ya da başka yerlerde yürütülen bu tür faaliyetlerin, bizim hoşgörü ve diyalog hareketiyle bir alakası yoktur. Ne benim, ne de benimle beraber bu hareketi benimsemiş arkadaşların katiyen bir başkasının dümen suyunda olması söz konusu değildir. Bizim diyalog ve hoşgörü hareketimiz tamamen Türk milletine aittir ve Türkiye orijinlidir; diyalog faaliyetlerini kendi maksatları doğrultusunda yapanlara eklenmiş değil, aksine onlar yapıyorsa biz neden yapmayalım, onlarla müşterek programlar planlayarak kendimizi ifade yollarını neden aramayalım mülahazalarından doğmuştur.”[25]
Fethullah Gülen’in hoşgörü ve diyalogu İslam’ın ve Hz. Muhammed’in sünnetinin gereği olarak değerlendirmesi[26] bazılarının saptırdığı gibi “Papalık misyonuna bir kılıf olarak sonradan ileri sürülen yeni bir şey” değildir. Gülen, daha 1998’de Papa ile görüşmeye sevk eden hissiyatını ifade ederken şöyle demiştir: “Kur’an-ı Kerim 14 asır önce, bu diğer din mensuplarına diyalog çağrısını yapmıştır. Fakat, aradan geçen asırlar, zamanın ve şartların gereği olarak daha çok çatışma asırları olmuş. Bundan sonra ise, zihinlerin, kalplerin fethi, en azından karşılıklı saygı ve sevgiyle kaynaşma asırları olacaktır. Bu konuda, Hudeybiye öncesi ile, Hudeybiye ve Mekke’nin fethi arasında geçen 2 yılın karşılaştırılması bize gerekli ipucunu verebilir. Kur’an-ı Kerim, Mekke’nin fethi için değil, Hudeybiye sulhü için fetih der. Hudeybiye ile kavga kapıları kapanmış, kalplerin kapısı açılmıştır. Gerçek fetih budur. Toprak elde etmek değildir. İşte, bu hissiyatla sayın Papa ile görüşmemiz tabiî idi. Geçen seneden bu yana, Papalığın Türkiye temsilcileri gibi, Amerika’da görüştüğümüz temsilcileri de bu konuda bir hayli istekli davrandılar ve gerekli zeminin hazırlanmasıyla bu görüşme gerçekleşti. İnşaallah hayırlara vesile olur.”[27]
Ayrıca Gülen’in hoşgörü ve diyalog hakkındaki değerlendirmeleri, 1997 yılında yayınlanan Prizma-2 kitabındaki “Muhammedî Ruh ve Mânâ İçinde Diyalog”[28] başlıklı yazıda, 1995 yılı konuşmalarında, hatta Hoşgörü ve Diyalog İklimi kitabı incelendiğinde görüleceği üzere daha eski tarihli yazılarında bile öyledir. Yani Gülen, ilkten bugüne bu meseleyle ilgili bütün konuşma ve yazılarında sevgi, saygı, hoşgörü ve diyalog kavramlarını hep İslam’ın ve Hz. Muhammed’in yoluna uymanın gereği olarak anlatmıştır.
Fethullah Gülen’in “Papalık misyonunun bir parçası olduğu” iddiasına cevap ararken Gülen’in başka vesilelerle ifade ettiği şu hissiyatını bilmek de gerçeği idrak için yardımcı olacaktır:
“Biz hizmet ederken kimseyi ayırmıyoruz. Allah’a, Peygamber’e inanan, dini bizim gibi yaşayan insanlar bizim başımıza tahtlarını kursunlar. Onların yeri orasıdır. Fakat bir de meselenin insana saygı ekseninde götürülmesi hususu var ve hedeflerimizden bir tanesi odur. Allah’ı insanlara tanıtma ve sevdirmeden başka gayemiz yoktur. ‘Allah’ı kullarına sevdirin ki Allah da sizi sevsin’ buyuruyor söz sultanı. Cenab-ı Allah belli ölçüde bunu ihsan etti ve çok yere girildi. Ama tamam oldu mu bu mesele; bütün insanlığa Hz. Âdem’den Efendimiz’e gelinceye kadar oluşan o değerleri ulaştırabildiniz mi? Gerçekten Allah’ın sevdiklerini sevdirebildiniz mi, Allah’ı sevdirebildiniz mi?”[29]
“Her Müslüman, Allah’ın tanıtılması, Allah Resûlü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) adının cihana duyurulması meselesinde dertlidir. Ben kendim için ‘dertli’ diyemeyeceğim, şu arz ettiğim şeyleri bir fazilet olarak da söylemiyorum; fakat ümmet-i Muhammed’in çektikleri sineme bir hançer gibi saplanıyor. Dünyanın dört bir tarafında ezilen, horlanan, mazlum ve mağdur durumdaki insanların hayali gözümün önünden bir türlü gitmiyor. Onların ıstıraplı hali yanında yüce dinimizi tanımayan insanların vaziyeti de içime dert oluyor. Belki her vakit gönlümden şu duyguları geçiriyorum: Herkes İslâm’ın nuruyla aydınlansın; her gün birkaç ihtidâ olsun; ihtidâ etmeyenler de, hiç olmazsa hoşgörüye, diyaloga açık yaşasınlar. Bunları arzu ediyorum ve bu işin kolay olmayacağını da biliyorum. İşin tabiatını bildiğim halde bu duygumun aksine cereyan eden hâdiseler beni hasta ediyor. Hatta bazen, ‘Benim en başta vereceğim bir canım var. Cenâb-ı Hak insanları barış içinde, diyaloga açık, kendisine ve kullara karşı saygılı yapacaksa; bunun karşılığında da canımı alacaksa hemen alsın da o neticeyi hâsıl etsin’ diyorum.”[30]
Bu ifadeleriyle derdini ve ızdırabını dile getiren ve yazılı, sözlü, fiilî bütün eserlerinin de şahadetiyle hayatını İslam’ın ve Müslümanların yüceltilmesine adamış olan Fethullah Gülen’in “Papalık misyonunun bir parçası olduğunu” iddia etmenin zalimce bir iftira olduğunu insaf ve vicdan sahibi herkes teslim edecektir.
[2]Aksiyon, Fethullah Gülen’in bazı iddialara verdiği cevaplardan, 6 Haziran 1998
[3]“Yahudi ve Hıristiyan kavgası bilhassa Ortadoğu için iyi olmaz”, Zaman’da Nuriye Akman’la röportaj, 29.03.2004
[4]Papa XVI. Benedikt’in İslamiyet hakkındaki sözleriyle alâkalı açıklaması, 16.09.2006
[5]“Papa II. John Paul’e verdiği mesaj”, 10.02.1998
[6] “Zümrüt tepelerimizin üç gülü: Sevgi, diyalog ve hoşgörü”, Hoşgörü ve Diyalog İklimi, 2. Baskı, İzmir, 1999.
[7]Favorit dergisi röportajı, Nisan 2009.
[8] Bu konuda ayrıntılı malumat için Hoşgörü ve Diyalog İklimi kitabına bakılabilir.
[9]Sulh çizgisi üzerine, Sızıntı, Temmuz 1979, Sayı 6 (İbrahim Canan’ın Sulh Çizgisi kitabına takdim).
[10]Fethullah Gülen, Vatikan dönüşü görüşmeye dair soruları cevaplıyor, 10.02.1998
[11]“Dinlerarası diyalog ve Papa görüşmesi”, İtalyan Haber Ajansı’ndan (ANSA) Giulio Gealibter’la röportaj, 13.05.1998
[12]“Aksiyon’da Papa görüşmesi üzerine”, 14.02.1998
[13]“Dinlerarası diyalog ve Papa görüşmesi”, İtalyan Haber Ajansı’ndan (ANSA) Giulio Gealibter’la röportaj, 13.05.1998
[14]NTV’de Taha Akyol ve Cengiz Çandar’la röportaj, 27.02.1998
[15]Aksiyon, Fethullah Gülen’in bazı iddialara verdiği cevaplardan, 6 Haziran 1998
[16]“Dinlerarası diyalog ve papa görüşmesi”, İtalyan Haber Ajansı’ndan (ANSA) Giulio Gealibter’la röportaj, 13.05.1998
[17]“Kaç çeşit İslâm var?”, Fransız Le Monde’da Nicole Pope’la röportaj, 28 Nisan 1998
[18]“Dinlerarası diyalog ve Papa görüşmesi”, İtalyan Haber Ajansı’ndan (ANSA) Giulio Gealibter’la röportaj, 13.05.1998
[19]“Hayret ediyorum ve kırgınım!..”, Kırık Testi, 12.08.2002
[20]“Hangi parti?”, Kırık Testi, 29.10.2002
[21]“Ufkumu tutan tek şey, biricik sevdam...”, Kırık Testi, 03.06.2002
[22]“Hangi parti?”, Kırık Testi, 29.10.2002
[23]Aksiyon, Fethullah Gülen’in bazı iddialara verdiği cevaplardan, 6 Haziran 1998
[24]“Kaç çeşit İslâm var?”, Fransız Le Monde’da Nicole Pope’la röportaj, 28 Nisan 1998
[25]“Hoşgörüden geriye dönüş intihar olur”, Milliyet’te Mehmet Gündem’le röportaj, 27.01.2005; ayrıca bakınız “Vahşet”, Bamteli, 21.04.2007
[26]“Hoşgörü sürecinin tahlili”, Kırık Testi, 04.04.2004
[27]“Aksiyon’da Papa görüşmesi üzerine”, 14.02.1998
[28]“Muhammedî ruh ve mânâ içinde diyalog”, Prizma-2. Ayrıca Prizma-3 kitabında da bu konuda muhtelif yazılar vardır.
[29]“İftiralara hukukla cevap veririz yumruk sallayana yumruk sallamayız”, Zaman, 10.05.2011; Elsiz, dilsiz ve gönülsüz (Zaruri bir tenbih), Bamteli, 09.05.2011
[30]“Hastalık, hastane mülahazaları ve ötelere hazır yaşama”, Kırık Testi, 08.04.2002
- tarihinde hazırlandı.