Peygamberâne istiğnâ ve geniş manasıyla yolsuzluk
- Çok ciddi kalibrasyonlarla sesin doğrusunu bulmaya çalışmak lazım. Diyeceğimiz edeceğimiz her şeyi vicdanın kadirşinas terazilerinde tartarak sunmak lazım. (00:30)
- Her zaman Kur’an-ı Kerim’in
فَاسْتَقِمْ كَمَا أُمِرْتَ
“Emrolunduğun gibi dosdoğru ol.” (Hûd sûresi, 11/112) - Her yerde Hakk’ı heceleme ve hep O’nunla geceleme peşinde olanların solukları dahi ibadet sayılır. Nitekim yatsı namazını eda edip sabah namazına kalkma niyetiyle yatan bir insanın uykudaki nefeslerinin bile zikir/sadaka olacağını Hazreti Sâdık u Masdûk Efendimiz bildirmektedir. (05:50)
- Cenâb-ı Allah kullarına rahmetinin enginliğiyle muamelede bulunmuş ve onlara güçlerinin yetebileceği vazifeleri tahmil buyurmuştur. İbadetlerimiz ve ubudiyetimiz, “teklif-i mâlâyutak” yani insana gücünün yetmeyeceği işleri yükleme denebilecek cinsten değildir; herkesin az bir gayretle altından kalkabileceği vazifelerdir. (07:27)
- Adanmış ruhların O’nu dileme ve O’nu dilettirmeden öte başka bir arzuları olmamalıdır. (08:35)
- Kudsî hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur:
أَعْدَدْتُ لِعِبَادِيَ الصَّالِحينَ مَا لَا عَيْنٌ رَأَتْ وَلَا أُذُنٌ سَـمِعَتْ وَلَا خَطَرَ عَلٰى قَلْبِ بَشَرٍ
“Salih kullarıma gözlerin görmediği, kulakların işitmediği ve insan tasavvurlarını aşkın şeyler hazırladım.” - O’nu dileme ve aynı zamanda başkalarında da O’nu dileme duygusunu uyarma.. işte bundan daha büyük bir şey yoktur. (11:28)
- İstiğnâ ve beklentisizlik, Peygamberlik mesleğinin şiarıdır; insanları kurtarmak için kendi hayatını istihkâr ederek her gün ölüp ölüp dirilme, sürekli çalışma, hep koşturma, zahmet çekip meşakkatlere katlanma ama bütün bunlara bedel hiçbir ücret istememe irşad yolunun hususiyetidir. Nitekim Hazreti Nuh, Hazreti Hûd, Hazreti Salih, Hazreti Lût ve Hazreti Şuayb (Allah’ın salat ve selamı Efendimizin ve bütün peygamberlerin üzerine olsun) hep aynı cümleyi tekrar etmiş;
وَمَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ مِنْ أَجْرٍ إِنْ أَجْرِيَ إِلَّا عَلَى رَبِّ الْعَالَمِينَ
“Bu hizmetten ötürü sizden hiçbir ücret istemiyorum. Benim ücretimi verecek olan, ancak Rabbülâlemîn’dir.” (Şuarâ, 26/109) - Allah Teala (celle celaluhu), Rasûl-ü Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimize şöyle demesini emir buyurarak İnsanlığın İftihar Tablosu’nun istiğna ruhunu nazara veriyor:
قُلْ لَا أَسْأَلُكُمْ عَلَيْهِ أَجْراً إِلَّا الْمَوَدَّةَ فِي الْقُرْبَى
“De ki: Ben bu risalet ve irşad hizmetinden ötürü, sizden akrabalık sevgisinden başka hiçbir karşılık beklemiyorum.” (Şûrâ, 42/23) - Bir hadis-i şerifte, Rasûl-ü Ekrem Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) hasır üzerinde istirahat buyurması ve hasırın da vücudunda iz bırakması sebebiyle Hazreti Ömer’in gözleri dolu dolu, “Yâ Rasûlallah! Sasaniler şöyle, Romalılar böyle
” diyerek O’nun da dünya nimetlerinden biraz istifade etmesi gerektiğini ima etmesi üzerine Efendimiz’in (sallallâhu aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğu rivayet edilir:
مَا لِي وَمَا لِلدُّنْيَا مَا أَنَا فِي الدُّنْيَا إِلَّا كَرَاكِبٍ اسْتَظَلَّ تَحْتَ شَجَرَةٍ ثُمَّ رَاحَ وَتَرَكَهَا
“Benim dünya ile ne alâkam olabilir ki! Benim dünyadaki hâlim, bir ağacın altında gölgelenip azıcık dinlendikten sonra yoluna devam eden bir yolcunun hâline benzer.” (Tirmizî, Zühd 44) - İnsanlığa hizmete kendini adamış olanlar, peygamber yolunda yürüdükleri zaman kalıcı eserler bırakırlar. Yoksa Harun olarak yola çıkıp sonra Kârunlaşan kimseler, bir gün hazineleriyle beraber yerin dibine batarlar da lanet ile yâd edilirler. Hiç olmazsa imana ve Kur’an’a hizmete kendini adamış bu daire-yi mübareke içinde bulunan insanlar, yaptıkları hizmetler içinde, konumları itibarıyla “Ben şunu kendi hesabıma bir avantaj olarak değerlendirebilirim. Hatırımı kullanarak ‘şöyle bir mukavelede/ihalede bana da şu kadar şey düşünün’ diyebilirim” mülahazalarından uzak olmalıdırlar. Eğer dilimde tel’in etmeye, “Yerin dibine batsın!” demeye azıcık açıklık bulunsaydı, dilimin bir parçasında bedduaya yer olsaydı, ‘millete hizmet ediyoruz’ dedikleri halde o iş içinde kendi çıkarlarını düşünenler, meseleleri çıkar çarkına bağlayanlar, ihalelerde kendilerine pay ayıranlar ve kendilerine pay verenleri mabeyn-i hümayun insanı haline getirenler hakkında “Allah sizi çoluk çocuğunuzla, beklentilerinizle, ümitlerinizle yerin dibine batırsın, mahvetsin!” derdim. Ama demedim; çünkü dilimde öyle bir şeye yer yok. İkbal’in dediği gibi, “Dua dua yalvardım; tel’ine, bedduaya ‘amin’ demedim!” (23:47)
- Yol, İnsanlığın İftihar Tablosu’nun, Hazreti Ebu Bekir’in, Hazreti Ömer’in yoludur. Onların yol ve yöntemlerinin dışında yürümeye “yolsuzluk” denir. İnsan farkına varmadan elli türlü yolsuzluğa kaymış olur.. ve yolsuzluk, bir yerde insanı güldürse bile, bir gün öyle bir ağlatır ki, orada “Ah keşke ölüp gitseydim, toprak olsaydım da bunları duymasaydım!” dedirtir insana. (27:10)
- Dünya bir yandan çok kıymetli ve değerlidir; diğer taraftan ise o, hadislerde bir cîfe, bir leş yuvası olarak tarif edilmekte ve onun talipleri de köpeklere benzetilmektedir. Hazreti Üstad bu ikilem gibi gözüken meseleyi “dünyanın üç yüzü” vardır diyerek açıklığa kavuşturuyor: “Dünyanın üç yüzü var: Birinci yüzü, Cenâb-ı Hakk’ın esmâsına bakar. Onların nukûşunu gösterir. Mâna-yı harfiyle, onlara âyinedarlık eder. Dünyanın şu yüzü, hadsiz mektubât-ı Samedaniyyedir. Bu yüzü gayet güzeldir. Nefrete değil, aşka lâyıktır. İkinci yüzü, âhirete bakar. Âhiretin tarlasıdır. Cennet’in mezraasıdır. Rahmetin mezheresidir. Şu yüzü dahi, evvelki yüzü gibi güzeldir. Tahkire değil, muhabbete lâyıktır. Üçüncü yüzü, insanın hevesâtına bakan ve gaflet perdesi olan ve ehl-i dünyanın mel’abe-i hevesâtı olan yüzdür. Şu yüz çirkindir. Çünkü: Fânidir; zâildir, elemlidir, aldatır. İşte hadiste vârid olan tahkir ve ehl-i hakikatın ettiği nefret bu yüzdedir. Kur’ân-ı Hakim’in kâinattan ve mevcudâttan ehemmiyetkârane, istihsankârane bahsi ise, evvelki iki yüze bakar. Sahabilerin ve sair ehlullahın mergub dünyaları, evvelki iki yüzdedir.” (28:55)
- Kur’an-ı Kerim’de şöyle buyurulmaktadır:
زُيِّنَ لِلنَّاسِ حُبُّ الشَّهَوَاتِ مِنَ النِّسَاءِ وَالْبَنِينَ وَالْقَنَاطِيرِ الْمُقَنْطَرَةِ مِنَ الذَّهَبِ وَالْفِضَّةِ وَالْخَيْلِ الْمُسَوَّمَةِ وَالأَنْعَامِ وَالْحَرْثِ ذَلِكَ مَتَاعُ الْحَيَاةِ الدُّنْيَا وَاللَّهُ عِندَهُ حُسْنُ الْمَآبِ
“Kadınlar, çocuklar, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüş, güzel cins atlar, davarlar ve ekinler gibi nefsin hoşuna giden şeyler insanlara cazip gelmektedir. Bunlar dünya hayatının geçici bir metaından ibarettir. Asıl varılacak güzel yer ise, Allah’ın katındadır.” (Âl-i İmran Sûresi, 3/14) - Zülcelâli ve’l-ikrâm unvanı, Cenâb-ı Hakk’ın mürekkep isimlerindendir. Bu isim, Allah Teâlâ’nın herkese ve her şeye, o şeyin istidat ve kabiliyetleri ölçüsünde, seviye ve ihtiyaçları nisbetinde lütuf, ihsan ve ikramla taltifte bulunduğunu; aynı zamanda O’nun esmâ ve sıfatlarının aşkın ve ihata edilmez şekilde gâlibane, kâhirane, hâkimane zuhurlarının da mevcut olduğunu hatırlatan bir isimdir. (37:20)
- Unutulan/soğutulan çayın hatırlattıkları.. tarihî ibretlere uzanan hakikat damlaları (38:28)
Bu bölüm ilk olarak www.herkul.org'da yayınlandı.
- tarihinde hazırlandı.