“Allah sevgisini çaldılar bizden”
Fethullah Gülen Hocaefendi, “gayr-ı meşru sevginin neticesi” konulu sohbetinde Allah ve peygamber sevgisinin insanlardan çalındığını, sevgi kabiliyetinin bütünüyle dünyaya bağlandığını, Allah ve peygamber sevgisinin toplumda yeniden ihya edilmesi gerektiğini ve asıl delice sevgi ve alâkanın Allah’a ve derece derece Allah’a yakın olanlara gösterilmesi gerektiğini ifade etti. Ayrıca sevgi hususunda yapılan dengesizliğe dikkat çekerek “Hazreti Pir, ‘gayr-ı meşru bir muhabbetin cezası, merhametsizce azap çekmektir’ diyor.” sözüyle Bediüzzaman Said Nursi’nin bu küllî kaideyi beyan edişine işaret etti.
Allah için olmayan sevgiler gayrimeşrudur
Üstad bu meseleyi Sözler’de şöyle izah ediyor: “Gayr-i meşrû bir muhabbetin neticesi, merhametsiz azab çekmektir’ kaidesi sırrınca, siz, fıtratınızdaki Cenâb-ı Hakkın zât ve sıfat ve esmâsına sarf edilecek muhabbet ve mârifet istidadını ve şükür ve ibâdât cihazâtını nefsinize ve dünyaya gayr-i meşrû bir sûrette sarf ettiğinizden, bilistihkak cezasını çekiyorsunuz. Çünkü Cenâb-ı Hakka âit muhabbeti nefsinize verdiniz; mahbubunuz olan nefsinizin hadsiz belâsını çekiyorsunuz. Çünkü hakiki bir rahatı, o mahbubunuza vermiyorsunuz. Hem onu, hakiki mahbub olan Kadîr-i Mutlaka tevekkül ile teslim etmiyorsunuz, dâimâ elem çekiyorsunuz. Hem, Cenâb-ı Hakkın esmâ ve sıfatına âit muhabbeti dünyaya verdiniz ve âsâr-ı san'atını âlemin esbâbına taksim ettiniz; belâsını çekiyorsunuz. Çünkü o hadsiz mahbublarınızın bir kısmı size Allahaısmarladık demeyip, size arkasını çevirip, bırakıp gidiyor. Bir kısmı sizi hiç tanımıyor, tanısa da sizi sevmiyor, sevse de size bir fayda vermiyor; dâimâ hadsiz firâklardan ve ümitsiz dönmemek üzere zevâllerden azab çekiyorsunuz.” (Otuz İkinci Söz) “ Ve kâinata dağınık bütün muhabbetlerin, Onun esmâ ve sıfâtına karşı verilmiş bir muhabbettir; sen sû-i istimâl etmişsin. Cezasını da çekiyorsun. Çünkü yerinde sarf olunmayan bir muhabbet-i gayr-i meşrûanın cezası, merhametsiz bir musîbettir.” (Yirmi Dördüncü Söz)
Fethullah Gülen Hocaefendi, “gayr-ı meşru sevginin neticesi” konulu sohbetinde sevgi ve alâka hususlarında yapılan dengesizliğe şu ifadelerle dikkat çekti: “Bazen hareket, tavır ve davranışlarımızda daha farklı bir dengesizliğe de düşebiliriz. Mesela bazen hiç farkına varmadan birilerine karşı öyle bir alâka gösteririz ki nezd-i uluhiyette öyle bir alâkaya liyakatleri yoktur onların. Fakat biz o mevzuda dengeyi koruyamayız. ‘İlle de onlar’ deriz. Ve hiç farkına varmadan onlardan şefkat tokadı değil de öyle nikmet tokatları (intikam, azap, kahır şamarları; içinde hiç merhamet bulunmayan hiddet silleleri) yeriz ki dünyaya geldiğimize de geleceğimize de bin pişman oluruz. Dengede kusur etmemek lazım. Herkes ne kadarsa o kadar alâka göstermek lazım.”
Bu noktada akla gelen “sevgi ve alâka insanın iradesi ile kontrol edebileceği duygular mıdır” sorusuna Üstad şöyle cevap veriyor: “Muhabbet, çendan, ihtiyârî değil. Fakat ihtiyar ile muhabbetin yüzü, bir mahbubdan diğer bir mahbuba dönebilir. Meselâ, bir mahbubun çirkinliğini göstermekle veyahut asıl lâyık-ı muhabbet olan diğer bir mahbuba perde veya ayna olduğunu göstermekle, muhabbetin yüzü mecâzî mahbubdan hakiki mahbuba çevrilebilir.” (Otuz İkinci Söz)
Ayrıca Fethullah Gülen Hocaefendi, Peygamber Efendimizin “Sizden biri, beni evlâdı, ana-babası ve bütün insanlardan daha fazla sevmedikçe iman etmiş (imanın kemal mertebesine ulaşmış) olamaz” (Buhârî, iman 8; eymân 3; Müslim, iman 69, 70; Nesâî, iman 19; İbn Mâce, mukaddime 9.) buyurmasının sevginin irade ile kontrol edilerek yönlendirilebileceğine işaret ettiğini ifade ediyor. [Bakara, 2/165, Kur’ân’dan İdrake Yansıyanlar]
Yine bu meseleye ışık tutacak bir husus olarak Fethullah Gülen Hocaefendi, “Sevgi ve en Sevgili” sohbetinde Hazreti Ömer ile Peygamberimiz arasında geçen şu hadiseyi naklediyor: “Hazreti Ömer (radıyallahu anh) bir gün, ‘Yâ Resûlallah! Seni nefsimden başka her şeyden daha çok seviyorum!..’ der. Resûl-i Ekrem Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), Hazreti Ömer’in elini tutar ve ‘Beni nefsinden/canından çok sevmedikçe kâmil iman etmiş olamazsın ey Ömer!’ buyurur. O da hemen, ‘Seni canımdan da çok seviyorum yâ Rasûlallah!’ der. Bunun üzerine Sâdık u Masdûk Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem), ‘Şimdi oldu.’ buyurur.”
Allah ve peygamber sevgisi ihya edilmeli
Fethullah Gülen Hocaefendi, “gayr-ı meşru sevginin neticesi” konulu sohbetinde Allah ve peygamber sevgisinin insanlardan çalındığını, sevgi kabiliyetinin bütünüyle dünyaya bağlandığını, Allah ve peygamber sevgisinin toplumda yeniden ihya edilmesi gerektiğini ve asıl delice sevgi ve alâkanın Allah’a ve derece derece Allah’a yakın olanlara gösterilmesi gerektiğini ifade etti:
“Delice alâka gösterilecekse şayet, divanece alâka gösterilecekse şayet, o Allah’a karşı gösterilmeli, İnsanlığın İftihar Tablosu’na karşı gösterilmeli, Ebû Bekr, Ömer, Osman ve Ali’ye karşı gösterilmeli, sonra derecesine göre sahabe-i kiram efendilerimize karşı gösterilmeli. Toplum içinde ihya edilmesi gerekli olan duygular bunlardır. Biz Allah sevgisi mahrum zedeleriyiz, biz peygamber sevgisi mahrum zedeleriyiz. Kaç insan gösterirsiniz eskide olduğu gibi camilerde Hazreti Ruh-i Seyyidi’l-enam bahis mevzuu edildiği zaman bayılıyor, düşüyor orda, kalp masajı yapıyorlar yeniden onu hayata döndürüyorlar? Hiç gördünüz mü böyle birisini? Biz muhabbet mahrumu insanlarız. Allah sevgisini çaldılar bizden, peygamber sevgisini çaldılar, sevgi kabiliyetimizi bütünüyle dünyaya bağladılar, kendimize bağladılar. Sevilmesi gerekli olan şeyleri sevilmesi gerekli olduğu ölçüde derinlemesine sevemedik. O sevgiyi suistimal ettik. Bazen birisi şöyle bir iyilik yapacak diye ona öyle bir sevgi duyduk ki bu da gayretullaha dokundu, Allah ‘aklınızı başınıza alın, onlar o kadar teveccühe, o kadar takdire layık değillerdi, haksızlık ediyor, dengeyi koruyamıyorsunuz.’ diye suratımıza bir şamar indirdi. İnsanla çok alâkalı bir surede, Rahman suresinde Allah (celle celaluhu) dört defa ‘mizan’ diyor. Mizan: denge. Denge, denge, denge, denge Dengeli olmak lazım. Biz bazılarımız itibarıyla bu mevzuda dengeyi koruyamadığımızdan dolayı gayr-ı meşru muhabbetin cezası olarak merhametsizce tokatlara müstahak olduk. Allah, ‘aklınızı başınıza alın. O ölçünün insanları değil onlar.’ diye tokatlıyor.”
Sevgide şirk, azaba müstahak
Gayrimeşru sevgilerin merhametsizce azaba müstahak olması, insanoğluna verilen bu duyguya “Allah, Kendisine şirk koşulmasını affetmez” (Nisâ, 4/48) ayetinde ifade edildiği üzere affedilmeyen günah olan şirk şaibesinin bulaştırılmış olmasındandır. Nitekim Kur’an, sevgi şirkine de işaret etmektedir: “İnsanlardan bazıları da Allah’tan başkasını eş, ortak edinir ve Allah’ı seviyor gibi onları severler. İman edenlerin Allah’a muhabbeti ise daha sağlam (ve daha fazladır).” (Bakara sûresi, 2/165) [Bakara, 2/165, Kur’ân’dan İdrake Yansıyanlar]
Fethullah Gülen Hocaefendi, sevgi şirkine şöyle dikkat çekiyor: “Şu bir gerçek ki, farkında olunsun olunmasın ehl-i iman da bazen şirke girmektedir. Aşırı çocuk sevgisi de bu şirk yollarından biridir. Hazreti Üstad, ‘Gayr-ı meşru bir muhabbetin neticesi, merhametsiz bir azap çekmektir.’ buyuruyor. Evet, ister çocuğuna isterse de başka mahbuplara haddinden fazla alâka gösterenler için de böyle bir su-i akıbet söz konusudur; onların da maksatlarının aksiyle tokat yemelerinden ve çocuklarının/sevdiklerinin onlardan nefret etmelerinden korkulur.” [Çocuk sevgisi ve şirk şâibesi, Bamteli, 02.01.2012]
Gayrimeşru sevgilere dair işaret ve ikaz ifade eden bir başka ayetin izahı hakkında Fethullah Gülen Hocaefendi şu açıklamaları yapıyor:
“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım ve akrabanız, ter dökerek kazandığınız mallar, kesâda uğramasından endişe ettiğiniz ticaret, hoşunuza giden konaklar, size Allah’tan ve Rasûlünden ve O’nun yolunda cihad etmekten daha sevimli ve önemli ise, o halde Allah, emrini gönderinceye kadar bekleyin! Allah öyle fâsıklar güruhunu hidâyet etmez, umduklarına eriştirmez.” (Tevbe, 9/24) Bu ayette zikredilen hususlar aslında birer nimettir; meşru dairede bu nimetlerden istifade etmede ve onlara karşı kalbî alâka duymada bir mahzur yoktur. Fakat zaruret ve ihtiyaç ölçüleri tam belirlenemez, onlara karşı alâkanın sınırları korunamaz ve yanlış tercihlerden uzak durulamazsa, işte o zaman, çeşit çeşit imtihan, bela ve musibetlerin gelip çatması kaçınılmazdır.” [Sevgi ve en Sevgili, Bamteli, 17.05.2010]
Fethullah Gülen Hocaefendi, fıtrî ve tabiî sevgilerde de Allah’ın çizdiği meşru çerçeveye riayet edilmesi gerektiğini ifade ediyor: “İnsan fıtrat ve tabiatı icabı, ana-babasını, çocuğunu, hanımını, malını vs. sevmesi, evet bunlara karşı sevgi de, muhakkak Allah’ın emrettiği çerçeve içinde olması lâzımdır. Aksi hâlde, Allah kulunu ya dünyada çeşitli vesilelerle imtihana tâbi tutar ve muaheze eder ya da ahirette. Mü’min denge insanıdır. O bu dengeyi, hayatının her lahzasında, hem de bir sürü başka arzu ve isteklerine rağmen korumak zorundadır.” [Bakara, 2/165, Kur’ân’dan İdrake Yansıyanlar]
Huzurlu sevgi Allah’tan ötürü olan sevgidir
Fethullah Gülen Hocaefendi, Allah’tan ötürü olmayan sevgilerin insana belalar getireceğini; Allah’tan ötürü olan sevgilerin dünyada huzur, ahirette cennet getireceğini anlatıyor:
“İnsan fıtrî olarak mahiyetine dercedilmiş ve kullanımı kendi iradesine verilmiş olan sevgiyi yanlış kullandığı takdirde, şahsî hayatı adına çok şey kaybedeceği gibi, Allah ve Resulünden de uzak kalacaktır. İnsanın, Allah'ı (cc) düşünmeden bir şeye karşı duyduğu sevgi, sonunda kendi başına gaile olabilir. Bu, evlad ü ıyâl, mal-menal, arkadaş, hatta mürşid sevgisinde de böyledir. Mü'min bir denge insanıdır. Her şeyde olduğu gibi sevgide de dengeyi gözetmesi gereklidir. Ne güzel der Allah Resûlü (sav): 'Sevdiğin kişiyi ölçülü sev. Gün gelir düşmanın olabilir. Buğzettiğin kişiye de ölçülü buğzet. Gün gelir o dostun olabilir.' (Tirmizi, Birr ve Sıla, 60) Allah'ın fıtratımıza dercetmiş olduğu sevgi melekesini önce bir noktada toplamalı ve O'na tevcih etmeliyiz. Sonra da O'ndan ötürü O'nun bütün mahlûkâtına.” [İnsan Muhabbet İlişkisi, Prizma-2]
“Dünyada elemsiz, kedersiz bir muhabbet varsa o da Allah’a olan muhabbettir. Daha sonra da O’ndan ötürü olan muhabbetlerdir. Zât-ı Ulûhiyetten ötürü olmayan muhabbetlerin neticesi elemdir, ızdıraptır ve mahbupları kaybetmenin neticesi de kederdir, ızdıraptır. Cenâb-ı Hakk’a karşı duyulan muhabbettir ki, mebdei huzur ve hazz-ı mânevî, neticesi de dâr-ı cinândır.” [Büyük Zatlara Muhabbette Ölçü, Kendi İklimimiz]
- tarihinde hazırlandı.