373. Nağme: Kurban da bir paratonerdir!..
Soru: Hazreti Üstad, 1. Dünya Savaşı’nda müslümanların maruz kaldığı zayiat-ı maliye ve meşakkat-i bedeniyenin sebeplerini anlatırken, fakirlere gelen acı, açlık ve kahtın sebebini orucun tatlı açlığını çekmemeleri, zenginlere gelen hasâret ve zayiatın sebebini de zekât yerinde ihtikâr etmeleri olarak nazara veriyor. Kurban ibadeti de bir paratoner olarak değerlendirilebilir mi?
Bediüzzaman hazretlerinin meseleye yaklaşımındaki derinliğe, hadiselerin perde arkasına bakışına, musibetleri okuyuşuna ve istiğfar çağrısına dikkat çekerek sözlerine başlayan Hocaefendi, bugün yapılan hizmetlerin bir yönüyle vaktinde eda edilmeyen vazifelerin kazası, mazideki hataların telafisi ve onların bir nevi kefareti olduğunu anlattı.
Kadınıyla erkeğiyle fedakâr ruhların, bir seferberliğe çıkmış gibi, gönüllü olarak, ülkemizin ve dünyanın dört bir yanına açılmalarını, bayramı evlerinde geçirme yerine başkalarına da bayram tattırmaya koşmalarını ve anne babalarının yanına varmak için saatlerce yol alanlara bedel saatlerce yol alıp başkalarına kurban yetiştirmelerini takdirle dile getiren Hocaefendi, bu ihlas ve takva şuuru ile kurban kesen/dağıtan insanların, bir taraftan rıza-yı ilahiyi kazanacaklarını, diğer yandan da böyle halis bir amel sayesinde gönüllere taht kuracaklarını ifade etti.
Rasûl-ü Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimiz’in, “Bu benim için, bu da ümmetimden fakirlerin yerine!.” diyerek birden fazla kurban kestiğini, hatta Veda Haccı’nda -altmış üçünü bizzat, diğerlerini Hazreti Ali’nin eliyle olmak üzere- yüz deve kurban ettiğini; böylece hem vacip olan kurban görevini yerine getirip hem de nafileler vesilesiyle kurbete erme ufkunu gösterdiğini; bu itibarla da, muhtaçlara yardım etme ve onların da bayram yapmalarına vesile olma niyetiyle on, yirmi, hatta yüz kurban kesen insanların bir sünneti ihya sevabı alabileceklerini belirten Hocaefendi, “Benim imkanım olsa hepiniz için burada birer tane kurban keserim!” dedi.
Kurbanın, Rasûl-ü Ekrem (sallallâhu aleyhi ve sellem) Efendimiz’in çok önem verdiği bir ibadet olduğunu; Hanefi mezhebinde “vacip” sayılan kurbana, Şafii mezhebinde “sünnet” denmesinin (iki mezhep arasındaki ıstılah farkı da düşünülerek) kat’iyen bu ibadetin hafife alınmasına sebebiyet vermemesi gerektiğini dile getiren Hocaefendi, Kurban Bayramı’nın bir taraftan muhtaçlara yardım açısından çok iyi değerlendirilmesi, diğer yandan da o mübarek ibadetin herkese sevdirilmesi, herkesin ona özendirilmesi lazım geldiğine değindi.
Allah’ın rızası gözetilerek yapılan en küçük işin dahi dergah-ı ilahîde çok kıymetli olduğunu; bu açıdan, hiçbir iyiliğin küçük görülmemesi gerektiğini; hangi amelin ötede nasıl bir kıymete ulaşacağı burada bilinemediğine göre, insanın her güzel işe kıymet vermesi ve önüne çıkan her hayırlı fırsatı öteler hesabına değerlendirme gayreti içinde olması lazım geldiğini vurgulayan Hocaefendi, kesilen kurbanların yeryüzünün dört bir yanında akıtılan kanları durduracak bir paratoner olarak da görülebileceğini, Hak katında böyle bir vesile sayılabileceğini ve Cenâb-ı Hakk’ın rahmetinden bunun da beklenebileceğini belirtti.
Fethullah Gülen Hocaefendi sözlerinin sonunda şunları söyledi:
“Bunların hepsi O’nun kapısının tokmağına dokunmadır: Gitme bir dokunmadır.. kurban götürme ayrı bir dokunmadır.. kapı kapı gezip onları verme ayrı bir dokunmadır.. “İyi misiniz, başka bir isteğiniz var mı?” deme ayrı bir dokunmadır.. çoğu fakir olan o çocuklara oyuncak götürme o tokmağa ayrı bir dokunmadır Bunlar adeta peşi peşine hiç yılmadan usanmadan dua etmek gibi bir şeydir. Cenâb-ı Hak o dualara ne zaman icabet edeceğini ancak kendi bilir. Siz oradaki vefanızı, sadakatinizi, samimiyetinizi, sabit-kadem olduğunuzu ortaya koymuş olursunuz; O da ahlak-ı sübhanisiyle size muamelede bulunur.”
Bu bölüm ilk olarak www.herkul.org'da yayınlandı.
- tarihinde hazırlandı.