İrtica Abartılıyor

Türkiye uzun süredir gerilim içinde yaşıyor. Gerginliğin ortadan kalkması için siz ne öneriyorsunuz?

 

Herkesin enerjisini tüketen bir ortam bu. ABD'ye bakıyoruz, türlü türlü milletten farklı inançlarda, farklı fikirlerde insanlar bir araya gelmişler ve birlikte yaşamayı başarıyorlar. Bizim şartlarımız onlardan daha mı zor, anlamıyorum. Birileri toplumda uzlaşmanın olmasını istemiyor, başka izah yok.

Devlet 'irtica tehdidi var' diyor. Bu ne oranda önemli sizce?

İrtica tehdidinin olmadığı hiçbir devir yaşanmadı. Peygamberin dönemi dahil. Onun nebilik sıfatına ve ona karşı gelmenin Allah'a karşı gelmekle aynı anlama geldiği bilinmesine rağmen. Sonraki dönemlerde de bu hareketler eksik olmadı. Selçuklu'da, Osmanlı'da da. Onun için bugün de var irtica tabii.

İrtica'nın ne oranda tehdit oluşturduğunuzu düşünüyorsunuz?

İrtica kelime manasıyla toplumu geriye götürme niyetidir. Bugün var olan da budur. Bununla mücadele ederken öyle hatalar ve haksızlıklar yapılıyor ki,adları irticayla birlikte anılamayacak insanlar dahi irtica'nın yanında yer almaya itilebilir. Ben, bir manga askerle halledilir bu iş, demiştim. Hoca irtica'yı hafife alıyor, dediler. Hafife almıyorum aksine ama bu adamlar tarikat cübbesiyle sarığıyla tepkilerini dile getiriyorlar, yani başkaldırmaların emaresi bu.

Sadece sarık ve cübbe değil herhalde, gösteriler de kastediliyor.

Türkiye'de siyasete bir müdahale oldu mesela. Bu insanlar tarafından tepki diye nitelendirilebilecek ne yapıldı? Hiçbir şey. İstanbul Belediye Başkanı'na mahkemenin verdiği cezayla ilgili toplanan insanların zarar verici bir şey yaptıkları söylenebilir mi? Başkaları bir araya geldiklerinde farklı davranıyorlar. Kan dökmekten, kamu malına zarar vermekten hoşlanıyorlar. Bu farkı görmemek mümkün mü?

Görülmediği kanaatinde misiniz?

Ne görüldüğünü bilmiyorum. Ama nasıl görülmesi gerektiğini söylüyorum ben. İmam Hatip Liseleriyle ilgili karara tepki gösterenler tek bir vatandaşın camına, çerçevesine zarar vermediler. Askere, polise karşı çıkmadılar.

O tepkinin haklılığı...

Haklılık, haksızlık önemli değil. Davranışın mahiyetinden, hedefinden söz ediyorum. İmam-Hatip Liseleri kapatılmadı, isteyen çocuğunu yine lise döneminde bu okullara gönderebiliyor. Bazı vatandaşlar farklı anladı ve karşı çıktı.

Olaylar büyüyebilir miydi?

Açık söylemek gerekirse benim ciddi endişelerim vardı. Sanırım Attila İlhan Bey'e ait bir tespittir: 'Tanzimattan beri yapılan hataları hep halk tashih etti' diyor. Bu çok doğru. Halkın basireti, sağduyusu tartışılmaz. Yoksa kitle psikolojisiyle kötü şeyler olabilirdi pekala.

İrtica tehdidi tespitinin abartılı olduğu kanaatinde olduğunuz anlaşılıyor...

Büyük çapta bir irticai tehlikeden bahsetmek mümkün değil bana göre. Bu, irtica'nın olmadığı manasına gelir. Sadece çok ciddi bir tehdit oluşturmadığını söylüyorum. Bazı şeyleri günah sayıp, aklı ihmal edenler var elbette. Sarıkla, cübbeyle, asayla dindarlık yapanlara, bunun dinle irtibatlandırılmasının doğru olmadığı ilahiyatçılar tarafından anlatılabilir. Ve ikna edilebilirler kanaatimce...

Cehalet herkese hakim olunca aralarındaki mücadele de cahilce olmuyor mu? Sakal, cübbe, başörtüsünden öteye geçilemiyor...

Elbette... Birileri bunları yaparken yaptıklarının önemli şeyler olduğunu düşünerek ifrada varıyor; diğerleri de bunların çok kötü şeyler olduğu fikrinden hareketle tefride düşüyor. Sonuçta milletin enerjisi, aktivitesi heder oluyor tabii...

Siz kravat taksanız bir problem halledilecek gibi..

Mesela öyle bir durum çıktı ortaya. Kendimce bu davranışım için mülahazalarım var tabii. Yine de başkalarına rahatsızlık veriyor olsam buna hakkım bulunmaz. Birilerinin beni yanlış değerlendirip hakkımda su-i zanna kapılarak günaha girmesine sebep olmak da istemem. Ama şimdi birileri tepki gösteriyor diye kravat takarsam o zaman takiyye yapmış olurum. Bunlar konuşulacak, üzerinde tartışılacak meseleler değil ama maalesef konuşmak durumunda oluyoruz... Yakınımdaki herkes kravat takıyor. Ben mi sözümü geçiremiyorum, onlar mı beni önemsemiyor?

Üniversitelerde devam eden başörtüsü direnişini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Genç kızlarımızın zorlanmaları halinde tercihlerini eğitim görme hedefinden yana yapmalarını arzu ederim. Tabii ki dini mülahazalarla başlarını örten hanımlara müdahale edilmesine karşıyım. Onların dinin detayına ait bir konuyla tahsilleri arasında tercih yapmak zorunda bırakılmalarına üzülüyorum. Ama toplumumuz hassas bir dönemden geçiyor. Herkesin bunu göz önüne alması lazım. Bir taraf bunu kavga sebebi yapmamalı, diğer taraf da tepkileri kavga başlatıldı diye görüp üzerine gitmemeli... Hukukçu bir dostumuz yazdığı kitaba 'Müntesiplerinin Cehaleti, Hasımlarının Kör Düşmanlığı Arasında Talihsiz Müslümanlık' adını koymuş.. Çok doğru.. Durumumuzu özetliyor kitabın ismi. İki taraf da cehalete yenik düşüyor.

Sizin orta yolun bulunmasına katkınız olabileceğini düşünenler var.

İki taraf arasında hakemlik yapacak birine ihtiyaç olduğu gerçek. Ama ona da bir kesim kafir diyor, diğer kesim mürteci...

Resmi raporlarda, MGK toplantılarında sizinle ilgili değerlendirmeler yapıldığı haberleri basına yansıyor. Bir ara bırakıp gitmekten söz etmiştiniz?

Kendimi saklamakta bu kadar başarılı olduğunu düşünülüyorsa korkmakta haklı olabilirler. Bir insan kırk senedir göz önündeyse ve hiç iz bırakmamışsa deha sayılmalı. Ki ben çok akıllı birisi olduğum kanaatinde değilim.. Kurgu romanlara konu olacak bir durum kısacası...

Son zamanlarda mafyayla da irtibatlandırıldınız. Akın Birdal'a suikast teşebbüsünü organize edenlerle bağlantılı olduğunuz iddia edildi.

Hiç bir vicdan kabul etmez bunu. Tanıdığım, tanımadığım, ilgi duyan, merak eden birçok insanla birlikte oluyorum. Bir kısmı kitaplarımı okuyor, bir kısmı konuşmalarımı dinliyor. Kimseden saygı, sevgi beklemem. Ama insanlara, neden bana saygı duyuyorsunuz, diye soramam, gazetelere düzeltmeler yazamam. Oturup kusurlarımı kitaplaştırıp insanları, çevremden kaçırmam mı bekleniyor? Beni takdir ettiğini söyleyen bir kişi suça karışmışsa onunla birlikte ben de zanlı olacağım, suç ortağı sayılacağım; bunun mantığı var mı?

Bu da şüpheli bir hal. Üstüne vazife mi? 'Meclis var, hükümet var' deniliyor.

Ben devletimize rağmen bir şey yapmıyorum ki. Dün rahmetli Özal destekledi; bugün Sayın Demirel ve Sayın Hikmet Çetin destek. Çünkü yapılanın Türkiye'nin çıkarına olduğuna inanıyorlar. Halkımız da açılan okullara dört elle sarılmış vaziyette. Bu müesseselerin cennete girmelerine vesile olacağına inanıyorlar. Milletin azminin karşısına çıkmanın izahı nasıl yapılır anlamıyorum.

Okulları devretme girişiminde bulunmuştunuz.

Bu okullar benim değil, ama devlet çıkıp, şimdiye kadar siz yaptınız, bugüne getirdiniz, bundan sonra bize bırakın biz yapacağınız artık bu işi, dese; kimse itiraz etmez.

Bu tartışmalar okulların bulunduğu ülkelerde sıkıntı doğurdu mu?

Hayır. Oralarda bu iddialara inanan yok. Söylentilerin orduyla irtibatlandırıldığını duymak onları büsbütün şaşırtıyor.

Suudi Arabistan okul açmak isteğinizi kabul etmedi herhalde.

Aslında var olan bir okulun sürdürülmesi söz konusuydu. Türkiye Büyükelçiliği bünyesinde bir okul vardı ve kapatılmasını istiyordu Suudlar. Bizim arkadaşlarımız sürdürmek için girişimde bulundular ama netice almak mümkün olmadı.

Araplar, sizinle bağı olan bir okulun varlığını mi istemediler?

Türkiye'deki bazı kimselerin, Suudi Arabistan'ın, İran'ın tavrını değerlendirmesi lazım. Kaddafi Libya'da izin vermedi. Esad, Suriye'de vermedi.

Yunanistan?

Konuyu şimdiki Hava Kuvvetleri Komutanımız İlhan Kılıç Paşa biliyor. O zaman MGK Genel Sekreteri'ydi kendisi. Patrik hazretleriyle bir görüşme yapmam söz konusu olmuştu, kendisinin Heybeliada Ruhban Okulu'nun yeniden açılması için siyasiler nezdindeki girişimlere destek vermemi isteyeceğini biliyordum. Ortodoks dünyasının din görevlilerinin Türkiye'de eğitim görmeleri vicdanen de, siyaseten de doğruydu bana göre. Karşılık olarak Selanik'te Atatürk adına bir lise açılmasına izin verilmesini sağlamasını istemeyi düşündüm. Bu düşüncemi Kılıç Paşa'ya ilettim, yerinde bulmaları üzerine Patrik Hazretlerine yansıttım. Ama netice alınamadı.

Hiç bir dini lider sizin kadar popüler olmadı. Tehdit diye algılanmanız bu manada doğru sayılmaz mı?

Beni kimin tehdit gibi gördüğünü bilmiyorum. Ülkenin Cumhurbaşkanı'ndan başlayarak kimse öyle görmüyor. Başbakanlar öyle görmüyor, parti liderleri öyle görmüyor. Gören varsa oturup konuşalım, kendimizi anlatalım. Tehdit diye görenler yanılmış olabileceğini düşünmüyorlar. Kendilerini mercek altına koyup gözden geçirsinler, biz yanılıyor olmayalım desinler bence. Çünkü ben kendimi nasıl yok edeceğimi veya nefyedeceğimi bilmiyorum. Din intiharı men ediyor. İnsanın kendi kendini öldürmesi inancımıza göre cezası ağır olan bir günah. Ve ben buna inanıyorum. Nasıl kendimi nefyedeyim yani.

Bunaldığınız bir anda, istenmiyorsam giderim, demiştiniz.

Dedim ama yurtdışına gitsem kendi kendimi idare edecek durumda değilim. Yakınımda doktor olması, bir bakanın olması lazım. Sağlık durumum bilindiği için burada yatarken dahi aletlere bağlı olarak uyumam gerektiğini, sürekli kontrol altında olmam gerektiğini söylüyor dostlarım. Gerçi kısa bir süre ABD'de kaldım, oradaki masraflarımı redaktörlüğünü yaptığım müessese karşıladı ama sürekli karşılayacak halde de değilim. Hep, kendimi nasıl nefyedeyim diye düşünüyorum. Oturulup konuşulsa bu tür kaygıların varid olmadığı görülecek. Bir kesimde benden yana kuşkular var, bir kesim beni takdir ediyor, anlayamıyorum.

Dini siyasetin odağına yerleştirererek particilik yapanların yerine kendimizi koysak, sizin gibi bağımsız birinin varlığını istememek mantıklı geliyor...

O zaman rica ediyorum, bir yol gösterin. Ne yapayım ben?

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.