“Nefret söylemleriyle toplum kasten kutuplaştırılıyor”
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı (GYV) Başkanı Mustafa Yeşil, Türkiye’de son dönemde en üst düzey siyasîlerin kullandığı, nefret suçu oluşturan söylemlerle toplumun gerildiğini ve kasten kutuplaştırıldığını söyledi. “Siyaseti bir savaş, farklı görüştekileri de düşman cepheler olarak gören bir anlayışla toplumsal barışa büyük zarar verilmektedir.” dedi.
Yaşanan gelişmelerin demokrasi ve hukuk devleti adına kaygı verici olduğuna dikkat çeken Yeşil, anayasal düzen, güçler ayrılığı, yargının bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğünün riske girmemesi için Cumhurbaşkanı’nı göreve çağırdı. Yeşil, yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarının sağlıklı bir biçimde yürütülmesini engelleyen siyasî müdahalelerle hukukun üstünlüğünün çok büyük bir darbe aldığını, bütün bunlardan dolayı ülkenin huzur, istikrar ve ekonomisinin de büyük risk altına girdiğini ifade etti. Demokrasi ve hukuk devleti ilkeleri ile bağdaşmayan bu durumun, bütün vatandaşların ortak sorunu olduğunu dile getirdi. Paralel yapı, çete, örgüt iddiasıyla ilgili de, “Somut ve inandırıcı deliller varsa hukuk zemininde ele alınıp incelenmesi demokratik hukuk devletinin gereğidir.” ifadesini kullandı.
Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı (GYV) yolsuzluk ve rüşvet operasyonundan sonra hizmet hareketine yönelik hakaret içeren açıklamaların devam etmesi, hükümete yakın bazı medya kuruluşlarında kara propaganda yürütülmesi üzerine önemli açıklamalarda bulundu. Vakıf Başkanı Mustafa Yeşil, 14 Ocak’ta yaptığı basın toplantısının ardından dün ikinci kez gazetecilerin karşısına çıktı. Açıklamasına, son dönemde demokrasi ve hukuk devleti konusunda kaygı verici gelişmeler yaşandığını vurgulayarak başlayan Yeşil, bunları şöyle özetledi: “İfade özgürlüğünün sınırlandırılması, teşebbüs hürriyetinin engellenmesi, yasa dışı dinlemeler, fişlemeler, yargısız infaz niteliğindeki kitlesel tasfiyeler, gazetecilerin susturulması, ayrımcılık, medyanın ihale alan işadamları yolu ile dizayn edilmesi, internete getirilmek istenen yasaklar, akademisyenleri memurlaştırma gayretleri, işadamlarına yapılan tehditler, vatan haini söylemleri, yargıyı hükümetin kontrolüne alma çabaları.”
Siyaset savaş alanına çevrildi
Yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarının sağlıklı bir biçimde yürütülmesinin siyasi müdahalelerle engellendiğine dikkat çeken Yeşil, hukukun üstünlüğünün darbe aldığına işaret etti. Anayasa’nın yargı bağımsızlığını düzenleyen ve emreden 138. Maddesi’nin fiilen rafa kalktığını dile getiren vakıf başkanı, en üst düzeydeki siyasilerce dile getirilen, nefret suçu oluşturan söylemlerle toplumun kasten kutuplaştırıldığını söyledi. Şu uyarılarda bulundu: “Siyaseti bir savaş ve siyasi farklılıkları da düşman cepheler olarak gören bir anlayışla toplumsal barışa büyük zarar verilmektedir. Farklı kesimler düşmanlaştırılmakta ve hatta şeytanlaştırılmaktadır. Ülkenin huzuru, istikrarı ve ekonomisi büyük risk altına girmiştir. Bu bütün vatandaşların ve toplumsal kesimlerin ortak sorunudur. Antidemokratik ve hukuk dışı gidişatın, sadece Hizmet Hareketini değil, iktidarı yönlendiren oligarşik yapıya mutlak itaat ve biat etmeyen diğer siyasi, sivil, ideolojik, etnik, ekonomik, mezhepsel ve dini gruplara yöneleceğini tahmin etmek zor değildir.”
Yeşil’in basın açıklamasında 5 maddeden oluşan tespit ve uyarıları ise özetle şöyle:
Hakaret ve iftiralar nefret suçu
Anti-demokratik gidişatın bir parçası olarak, Hizmet’e yönelik linç kampanyası yürütülmektedir. En üst düzeydeki yetkililer ve hükümete yakın medya tarafından sıkça zikredilen “paralel yapı, ananas cumhuriyeti, örgüt, çete, darbeci, casus, in, Haşhaşi, âlim müsveddesi, içi boş veli, sahte peygamber, kula kulluk yapanlar,” gibi öfke ve nefret içeren itham, hakaret ve iftiralarla nefret suçu işlenmektedir. Dikkatleri yolsuzluk soruşturmalarından uzaklaştırmayı amaçlayan bu tür şeytanlaştırmalar, kışkırtmalar ve linçlerin yakın tarihimizde nasıl acı sonuçlar doğurduğu açıktır. Kefen giyen insanların “öl de, ölelim” diye slogan attığı, resmi sıfata sahip bazı kişilerin “ürpertici devlet geleneklerinden” ve “devlet için evlatların feda edilmesinden” bahseder olduğu bu ülkede, tarihteki acı olayların tekerrürü akıllara gelmektedir.
Gül, hukuka müdahaleyi araştırmalı
Anayasal düzen, güçler ayrılığı, yargının bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğünün riske girmemesi adına Sayın Cumhurbaşkanını göreve çağırıyoruz. Kendilerinin yolsuzluk ve rüşvet soruşturmalarında yaşanan hukukun işlevsiz hale getirilmesi yönündeki müdahaleleri araştırmak üzere anayasanın verdiği tüm yetkileri kullanması kamuoyunun beklentisidir. Ülkenin ve devletin birliğini temsil eden Sayın Cumhurbaşkanının bu süreçte sergileyeceği yapıcı ve proaktif yaklaşım, toplumsal barışın dinamitlenmemesi, ülkenin bir kaosa sürüklenmemesi, ülkenin önemli bir kesiminin siyasi, medyatik ve toplumsal bir lince tabi tutulmaması ve hepsinden öte adaletin temini adına elzemdir ve aciliyet kesbetmektedir.
Elinde delili olan yargıya versin
Yolsuzluk ve rüşvetten tutuklu bulunanlar için dahi masumiyet karinesi esas iken Hizmet Camiasının, en üst düzey isimler tarafından mesnetsiz iddialarla ötekileştirilip hedef gösterilmesi haksız, hukuksuz ve adaletsiz bir durumdur. Paralel yapı, çete, örgüt gibi iddialarla ilgili eğer somut ve inandırıcı deliller var ise, hukuk zemininde ele alınıp inceleme yapılması demokratik hukuk devletinin gereğidir. Hatırlanacağı üzere Ağustos ve Aralık 2013 aylarındaki açıklamalarımızda; “hükümetin elinde delil varsa bir an önce yargıya teslim etmesini” çok açık ve net bir şekilde talep etmiştik. Yargıya mevzu teşkil eden bu iftiraların hiçbir delil öne sürülmeden defalarca tekrar edilmesi evrensel hukukta ciddi bir yeri olan nefret suçudur.
Hocaefendi’yi milyonlar biliyor
Kullanılan nefret dilinin nice kanaat önderleri yetiştirmiş olan ortak geleneğimizi, bir arada yaşama idealimizi, toplumsal barışımızı ve vicdanları örseleyip tahrip ettiği aşikârdır. Vakfımızın Onursal Başkanı Muhterem Fethullah Gülen’in kim olduğunu, ideallerini, söylemlerini ve hepsinden önemlisi yaşayışını, altmış yıldan bu yana başta Erzurumlu hemşerileri olmak üzere, yurtiçi ve yurtdışında milyonlarca insan çok iyi bilmektedir. Yakın zamanda başka bir iftirası ile dikkat çekmiş olan İçişleri bakanının devlet terbiyesi ve nezaket sınırlarını aşıp hakaret ve nefret diliyle kullandığı ifadeler siyasi tarihimizin en talihsiz beyanlarından biri olarak hatırlanacaktır.
Şartları olgunlaştırma senaryoları
Vakfımızın 13 Ağustos 2013 tarihli açıklamasında yer alan; “Gerekirse hareketi iki polis bir savcı ile terör örgütü kapsamına sokarız” iddiaları hâlâ yalanlanmamıştır. Bazı hükümet yetkililerinin ve medya aktörlerinin pervasızca kullandığı tahrik edici dil, akıllara karanlık senaryoları getirmektedir. Kasten artırılan gerginlikle toplumsal tahriklere zemin hazırlanmaktadır. Bu provokatif yollarla birilerinin, bizce asla tasvip edilmeyecek tepkiler vermesi sağlanarak, Hizmet Camiasının terör örgütü kapsamına alınması yönünde “şartların olgunlaştırılmak” istendiğine dair şüpheler güç kazanmaktadır. Camianın gönüllülerinden böyle bir tepki gelmesi beklenmeyeceğine göre, suni olarak provokatif eylem ya da eylemlerin organize edilmesinden endişe duyuyoruz. Akıllardan çıkarılmamalıdır ki, Camianın gönüllüleri, muarızları kendilerine hangi kabul edilemez üslup ve metotlarla muamele ederlerse etsinler, anayasal çerçeveden ve demokratik hukuk devletinin sınırlarından asla ayrılmayacaklar, hiçbir zaman gayri meşru yollara da tevessül etmeyeceklerdir. Müspet hareketi şiar edinmiş olan Hizmet Camiası, hakkını ve hukukunu savunmaya devam edecek, ancak karanlık senaristlerin oyunlarına ve kışkırtmalarına, Allah’ın izni ve inayeti ile gelmeyecektir.”
Aynı iftiralar defalarca atıldı, beraatle sonuçlandı
GYV Başkanı Mustafa Yeşil, basın açıklamasının ardından, gazetecilerin sorularını cevapladı. 50 yıldan bu yana Hizmet Hareketi’nin duruşunun değişmediğini vurgulayan Yeşil, AK Parti ile olan ilişkisinde asla bir iktidar paylaşımı hesabının olmadığını kaydetti. Ülkenin demokratikleşmesi, AB sürecine katkı beklentileriyle hükümetin desteklendiğini vurgulayan Yeşil, “Fakat ne olduysa 17 Aralık’tan sonra AK Parti yepyeni bir söylem, kavramlarla karşımıza çıktı. Milli orduya kumpas kurmaktan tutun, yanılmışız, sezememişiz sözleri 11 yıllık geçmişi adeta görmemezlikten gelen veya inkar eden bir duruşla ifade edilmesi esef ve üzüntü vericidir. “ dedi. Yeşil’in yöneltilen sorulara verdiği cevaplar şu başlıklardan oluşuyor:
Başbakan ısrarla örgütten bahsediyor. Bir operasyon bekliyor musunuz?
Örgüt kavramıyla ifade edilen şey hizmete kesilmek istenen bir elbise ise bu kıyafetin bu bedene olmayacağı aşikardır. Birtakım bilgi belge üreterek bir şeyler yapılacaksa, bu sadece camia için tehlike değil, hukuk adına cinayettir. Hareket geçmiş yıllarda da, vesayet dönemlerinde bu kavramlarla davalara muhatap olmuş, beraat etmiştir. Bugün, beraat ettiği meselelerle alakalı tekraren iddiaların gündeme gelmesi, hukuki değildir. Tamamen algı yönetimine matuftur.
Cumhurbaşkanı’ndan ne yapmasını istiyorsunuz?
Devletin işleyişinden sorumlu olan en üst mercii temsil ediyor. Hukuksuzluklar, tasfiyeler, fişlemeler mevzuunda araştırmalar yapabilir ve hukukun işlerliğini temin edebilir. İktidar 76 milyonun iktidarı olmasına rağmen, bugün kullandığı dil itibarıyla taraf konumundadır. Bu zeminde meseleleri çözme imkanının uzak olduğunu görüyoruz. Tarafsız bir mercii olan Cumhurbaşkanı’nın, yetkisini kullanmasının vaktinin gelip hatta geçmekte olduğu kanaatindeyiz.
Süleyman denen kişiyi ne gördüm ne duydum
İnternette Süleyman isimli kişiye ait ses kayıtları var. 78 AK Partilinin istifa edeceği, tuzluğu koysa milletvekili yapabilecekleri ifade ediliyor. Siz tanıyor musunuz? Kim bu Süleyman?
Son 6 aydan bu yana, gayri kanuni olarak sayın Gülen’in dinlendiğini, bunlar servis edilmezden önce, bazı kasetlerin montajlanarak piyasaya sürüleceği açıklamalarını okumuşsunuzdur. Bundan bir hafta sonra kasetlerin servis edildiğini, kara propagandaya malzeme olacak şekilde içeriklerin hazırlandığını görüyoruz. Süleyman denen kişiyi otuz yıldır ne gördüm ne duydum. Hizmetin bugüne kadar siyasi mühendisliğe soyunma gibi hiçbir faaliyeti olmamıştır. Burada iddia edilen meselelerin kurgulanmış konuşma metni olduğunu görüyoruz.
Partilerinden ayrılmak isteyen kişilere bugüne kadar Gülen’in ayrı bir proje kapsamında bir şey söylediğini hatırlamıyorum. Hakan Şükür’e, asla ayrılma diye ısrar ettiğine şahidiz. İdris Bal’ın açıklamalarında, eğer benim talimatla istifa ettiğime dair belge varsa vekillikten istifa edeceğim dediğini biliyoruz.
Başbakan’ın istifa eden milletvekillerine dair, tuzluklar sızmış, vaiz lobisi sözleri var. Mehmet Ali Şahin’in açıklamaları oldu, bırakmıyorlar mı yoksa diye...
Başbakan’ın, farklı siyasi kişilerin Hocaefendi’yi davet ettiklerini hatırlıyoruz. Onun her seferinde ‘benim varlığım ülkemdeki henüz tamamlanmamış demokratik sürecin ihlaline bir vesile olmasından endişe ederim’ sözleri olmuştu. Bugün yaşadığımız olaylar o endişelerin o kadar küçük olmadığını çok net gösteriyor. Sayın Gülen’i ziyaret eden AK Parti vekillerinin, emirleriniz var mı efendim üslubunda konuştuklarını biliyoruz. Acaba 11 yıl içinde kimin tuzluk, kimin kaşıklık olduğunu fark edemediler de 17 Aralık’tan sonra bazılarının tuzluk olduğunu mu fark ettiler? Yürünen 11 yıllık yol mu doğrudur? Yoksa 17 Aralık’tan sonraki yol mu doğrudur?
Bir kaygınız mı var ki bu çağrılarda bulunuyorsunuz?
Kaygımız şahsi değil, birilerinin ifade ettiği gibi zümrevi de değil. Kaygımız topyekûn bu ülkenin barışı, demokratik kazanımlar, ülkemizin uluslararası arenada sahip olduğu kıymet ve bunların çözülmesiyle birlikte başlayacak toplumsal kaos, arkasından gelecek ekonomik kriz kaygısıdır. Biz ortada savaş var gibi meseleyi değerlendirmiyoruz. Savaş ve kavga, değerleri, dengeleri ve güçleri eşit olan iki yapı arasında olur. Biz sivil yapıyız. İktidar bugün devlet gücünü kullanarak hele hele son dönem organize edilmiş olan mono blok medyayı kullanarak bir sivil yapıyı tahribata yönelmişse bu, ülkede hukukun kalmadığı, uzlaşının bittiği, birlikte yaşama arzusunun tükendiğinin işaretleri olur. Eğer hukukun karşısında eşit isek, yolsuzluk operasyonlarının yürümesi kadar paralel yapı iddialarının hukuk zemininde soruşturulması, fişlenmelerin, gayri meşru dinlemelerin soruşturulması gerekir. Onun için açıklamamız bugün artık taraf halinde konumlanmış olan hükümetten ziyade Sayın Cumhurbaşkanı’na olmakta.
Başbakan’ın Cumhurbaşkanı’nın dinlendiğine yönelik söylemleri oldu...
Çok ciddi çelişkileri iç içe yaşıyoruz. Birisi, Cumhurbaşkanı’nın dinlendiği meselesi. Hatta Başbakan’ın kendi ofisine, böcek konduğu gündemdeydi. 2 yıl önce medyada ciddi gündeme getirildiğinde adeta bir adrese bu olay havale edilmişti. O dönemde biz açıklamamızda bunu kim yaptıysa mutlaka yargıya taşınmalı, bulunmalı ve cezalandırılmalı demiştik. Bir hafta önce Yargıtay açıklamada bulundu: ‘Bize böcekle ilgili intikal etmiş bir mesele yok’ dedi. Demek ki o süreçte konuşulmuş, algı malzemesi olarak devreye konmuş, bununla ilgili bir şikayet bile yargıya intikal etmemiş. İkincisi, Cumhurbaşkanını kim dinlemişse bulunması sivil yapıların değil, yargının, iktidarın ve bununla ilgili kurumların işidir. Fakat gel gör ki 6 aydan bu yana ancak teşkilatlı ve çok güçlü bir organizasyon yolu ile yapılacak dinlemelerle Sayın Gülen hakkında en ufak bir yargı ve açılmış dava olmamasına rağmen, 6 aydan bu yana Sayın Gülen’in dinlendiğine dair avukatlar açıklama yaptı. Şimdi siz Cumhurbaşkanı’nın dinlendiğinden şikâyet edeceksiniz, sonra illegal yollarla servis edilen dinleme kayıtlarını meydanlarda kullanacaksınız. Bunu insani ve siyasi ahlakla telif edemiyorum.
Suikast iddialarıyla ilgili haberler çıktı. Öncelikle Melih Gökçek dillendirdi. Görüşlerinizi alabilir miyiz?
Toplumda kutuplaştırıcı ve nefret dili bu kadar çok kullanılırsa toplumda gerilimin belli bir dönem sonra şiddete evrilmesi her zaman bir risktir. Suikastların dillendirilmesi gerçekten rahatsız edici, ürkütücüdür. Biz Hizmet olarak şiddetin her türlüsüne karşı olduğumuzu ve hiçbir zaman bu tarz şiddet içeren olayların içerisinde yer almadığımızı ve almayacağımızı ifade ettik.
- tarihinde hazırlandı.