İkinci Bahar

Kurban Bayramı sonrası Güney Afrika Cumhuriyeti'ne yaptığımız geziden dönmüştük. Dergilerimizin yazı kuruluna katılmak için İstanbul'a gelmiştim.

Gönlünü okyanuslar gibi geniş şekilde açabildiği kadar açanlardan kahraman bir fedkârın ailecek hastalık cihetinden ciddi rahatsızlıklarını öğrendim... Hiç olmazsa telefonla olsun görüşelim diye kendisini aradık... Biz daha ağzımızı açmadan o "İkinci bahar. İkinci bahar!" diyordu. O da Güneydoğu'ya gitmiş, o tarihî tabloları seyretmiş, fiilen içinde bulunmuş, eliyle kurban eti dağıtmış birisi olarak olanlara hakkalyakin vâkıf olmuştu. O kadar heyecanlı konuşuyordu ki. Kendi kendime "Bu böyle olmayacak" diyerek ilk fırsatta evlerine gittim... Bir gün önce hastaneden çıktıkları halde, doktorlar bilhassa yengemizi yeni çağırdıkları için, onları tekrar hastaneye gitme telaşı içinde bulduk. Ama o, bize olanları anlatmaya çalışıyor... Sanki bir destanın ilk ve son şahidi gibi, anlatmazsa unutulur gider gibi bir arzu ve istekle gayret gösteriyordu. "Ben tekrar hayat buldum, canlandım... Bu farklı bahar" diyordu. Tek tek fakir halkın kapılarını çalmakla, köylere kadar gitmekle kalmadık... Ağaları da ziyaret ettik. Onlarla çok candan, çok samimi konuştuk. Onlar da coştular. Öbür gün birisiyle beraber bir köye gittik... Hakikaten ora insanı çok şeye muhtaç... Ama çok civanmert... O da size bir şeyler ikram etmek istiyor... Bir evde birisi dedi ki: "Siz ne iyi ettiniz de gelip bizim kapımızı çaldınız... Bizim ağamız otuz senedir henüz kapımızı çalmamış."Halbuki ağa yanında.. Tanımıyor.. Ağa çok üzüldü... Bütün derinliğiyle, ihmaldeki payını hissettiği her şeyi ile anlaşılıyordu. Çünkü daha sonra bize, ağa çok dua etti. 'Bize çok şey öğrettiniz... Gözümüzü açtınız... Yapmanız gerekenler ve vazifelerimiz konusunda bizleri gerçeklerden fiilî rehberliğinizle haberdar ettiniz.' mealinde sözler söyledi. Bunlara şâhit olmakla çok mutluyum... Senelerdir, şu güzel gayretlerin içinde karınca kararınca bulundum... Yurtdışına da gittim. Ama bu çok farklı bir güzellik oldu. Sokaklar genç kaynıyor. Bunlar bizim çocuklarımız. Bunların ellerinden bizim tutmamız lâzım... Bunun için her türlü fedakârlığa değer.

Ben onun 1990'ların başında firmasını, işini gücünü bırakıp en uzak en büyük Asya ülkesine gidiş-geliş destanlarını biliyordum. Daha da öncesinden, bir gün bir duvar dibinde oturup hıçkıra hıçkıra ağlayan bir beyefendinin yanına yaklaşıp halini hatırını sorduktan sonra 'Senin sıradan bir insan olmadığın belli... Biliyorum, derdini açmazsın... Ne olur şurada dükkânım var. Sana hiçbir şey sormayacağım... Sadece orada oturmanı istiyorum.' diyerek merhum Hacı Kemal Erimez ağabeyi işyerine götürüp, eğitim hizmetleri adına bir problemin çözülmesi için çok büyük bir meblağı verip o dertliyi sevindirdiğini de biliyordum. Ama şimdiki heyecanı çok farklıydı...

"Şimdi, Kurban Bayramı'nda gezdiğimiz yerlerden insanlar, kardeşlerimiz bizi ziyarete geldiler.. Bayramımız hâlâ sürüyor... Hz. Ömer Efendimizi, rüyasında poşet poşet kurban eti dağıtırken görenler... Efendimiz'i (sas) yine oralara gidenlerin isimlerini tespitle meşgul görenler pek çok... Zülkadiroğullarının medar-ı iftiharları olan Mehmet Bey'in vefatından evvel koma hâlinde 'Etler dağıtıldı mı?' diye diye öbür âleme intikalini anlatanlar ayrı bir heyecan tufanı içinde... Senin anlayacağın, yeni bir bahara uyandık." diyordu.

Bu aşklı şevkli insanlarımızın Cenab-ı Hak adetlerini çoğaltsın, gayretlerini bereketlendirsin... Ruhlarda uyanan bu güzel düşüncelerin, çimlenip neşv ü nemâ bularak gelişmelerini ve çok güzel ve olgun meyveler vermesini temenni ediyor, herkesin bu hususta üzerine düşenleri yapmasını diliyorum.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.