Asırlar Aşan Gurbet

Yüce dağların başından kar eksik olmadığı gibi, yüce gönüllerden de dert ve ızdıraplar eksik olmaz. Âlemin derdini, kendi derdi bilmiş her gönül, nasibini almıştır dert, ızdırap ve gurbetten...

Hacer Validemiz, oğlu İsmail (as) için Safa'dan Merve'ye, Merve'den Safa'ya koşarken Hz. İbrahim (as) uzaklardaydı. Gurbette büyük zorlukları aşmaya çalışan bu yüce aileye Allah, zemzem gibi bir nimeti ihsan etti.

Efendiler Efendisi Hz. Muhammed (sas), vatan-ı aslîsinden Medine'ye hicretlerinde gurbet soluklamış ve Mekke'nin hasretini yıllarca gönlünde taşıyıp durmuştu. Yine Efendiler Efendisi (sas) Mîrâc'da Cenab-ı Hak'la mülâki olma şerefine erdikten sonra, bir tür gurbet hükmündeki dünyaya, çok sevdiği ümmetinin arasına dönmüş ve yakîn gelinceye dek vazifesinin başında, gurbetin koynunda vuslat arzulamış ve "Bugün dininizi tamamladım." fermân-ı kudsîsinden sonra Refik-i Âlâ'ya yürümüştü. O'nun (sas) gurbeti, günümüzde başka bir gurbete kalbolmuş durumda. Bu gurbet, O'nun (sas) mübarek ismi güneşin doğup battığı her yere ulaşıncaya kadar devam edecek.

O'ndan (sas) sonra da yüce kâmetlerin kaderi olan gurbet, asırlar boyunca varlığını hissettirmeye devam etti.

Hz. Sıddık (ra), Hz. Ömer'i (ra) yakasından tutup sarsarken O'na (sas) olan gurbetini dile getiriyor; Hz. Ömer (ra), Sıddık-ı Ekber'den (ra) sonra Hz. Aişe'den (r.anha) Efendiler Efendisi'nin (sas) yanıbaşında bir mezar yeri talep ederken, lisân-ı hâliyle gurbetini ifade diyordu.

Hz. Bilâl (ra), Yüce Nebi'nin (sas) rıhletinden yıllar sonra, O'nun (sas) hatıralarıyla dolu bir beldede, bir an kendini gurbette hissediyor, ezanı tamamlayamıyor, dizlerinin bağı çözülerek yere kapaklanıyordu. Bir iyi, bir de kötü haberi alan Hz. Fatıma (r.anha) ise, o narin yapısıyla gurbete ancak altı ay dayanabiliyordu.

Efendiler Efendisi'nin (sas) ikliminde yoğrulan Ashab (r.anhüm), O'na (sas) kavuşmayı büyük bir arzuyla beklerken, O'nsuz (sas) geçen günlerden ürperiyor ve içten içe O'nu (sas) özlüyordu.

Saadet Asrı'ndan sonra da pek çok Hakk âşığı, Peygamber sevdalısı gönül, gurbeti ruhunda duya duya geçip gitti dünya bağından.

Yaygın bir rivayete göre, Yemen illerinden Üveys, annesinden aldığı müsaade ile Huzur-u Nebi'ye çıkmak için Medine'ye kadar geldi; ancak kader onun maksuduna ulaşmasına izin vermedi ve annesinin yanına geri dönerken vuslatı da Âhiret'e bıraktı.

İbrahim b. Edhem dünya sultanlığından Âhiret sultanlığına koşarken, kaybettiği oğlunu bulunca; "Ey İbrahim! Bir kalbde iki muhabbet olmaz!" ikazıyla sarsıldı. Ve ciğerparesiyle buluşmayı ertelemek durumunda kaldı.

Ney'in feryadıyla gurbetini anlatan Mevlâna: "Şems!" dedi, yolundaki yalanlara hırkasını verdi; ama gurbet yolunda vuslata dünya gözüyle eremedi. Şimdilerde bir bayram edâsıyla idrak edilen Şeb-i Arûs gününde hakiki vuslata erdi. "Gel, ne olursan ol, yine gel!" dediği söylenen bu gönül insanına, ötelerden bir ses Azrail'in eliyle "Gel!" dedi.
Müjdenin kapısındaki güzel emir Sultan Mehmed Han, sevdasına, Konstantıniyye'sine, erene kadar çalıştı. Bıyıkları yeni terleyen genç serdar, 'Fatih' ismiyle erdiği payeyi, Yüce Peygamber'den (sas) aldığı müjdeyle perçinledi. Fetihle onun gurbeti, vuslata kalboldu.

Şair Fuzuli gurbet acısıyla başını taştan taşa vurup gezerken, kanlı yaşlarını içine akıttı. Bir hançer gibi gönlüne saplanan gurbetin 'âh'ıyla felekleri yaktı; ama murâdın şem'ini söndüremedi.

Geçmiş asrın minaresinin başından asra bakan büyük dava adamı, Zamanın Bedîi; elîm elemlerin koynundayken, Şeyh Senan Tepesi'nde medresesinin plânını yaparken, Kosturma'da esarette düşman kumandanına izzet dersi verip de küfrün önünde dimdik durup ölümü elinin tersiyle iterken, Barla'da bir dağın başında, bir çam ağacının tepesinde yıldızlarla konuşurken, Isparta'da bir evde insanlarla konuşmaktan şiddetle men edilirken, kırk yamalı cübbesiyle âleme kanaat dersi verirken, zindanlarda defalarca zehirlenirken, kâğıt bulamayıp Nurları kibrit kutularına yazarken, "Davam!" deyip inlerken hep gurbet solukluyordu.

O Yüce Kâmet: "Acele ettim, kışta geldim. Sizler cennetâsâ bir baharda geleceksiniz." cümlesinin sonunda özlemini tekrarlıyor ve dünya zindanlarından Âhiret saraylarına giderken kendisine bir mezarı bile çok görenlerin eliyle sevenlerine: "Birimiz şimalde, birimiz şarkta, birimiz garpta olsak da..." diyor ve kavuşmayı mahşere bırakıyordu.

Günümüz insanı türlü gurbetlerle hem dem olurken, paslanmış gönlü ve kirletilmiş düşünceleriyle içine düştüğü çorak vadinin farkında bile değil. Bu insanların ruh kirlerini arındıracak pınarlar kurutulmuş, nesillerinin gönül ve zihinleri yağmalanmış. Âhirzaman'ın kurak iklimine, çorak topraklarına doğmuş bu insanlar, kurtuluşu yalancı baharların kapısında aramakta.

Âhirzaman karanlığında bir mum yakmayı kendine vazife bilen bir Gönül İnsanı da, yine gurbeti iliklerine kadar yaşıyor ve ona okyanuslar ötesinden şiirler yazıyor. Elindeki kırık testisiyle, kâh gönlümüzün bamteline dokunuyor kâh gurbet için hüzün dolu nağmeler dokuyor, evlerimize aydınlık, nesillerimize ideal, dünyamıza hoşgörü ve müsamaha aşılıyor. Adının anıldığı her mecliste zihinlerimize "Acaba döner mi?" soruları düşüyor. Suyun ötesinden gelmiş, yanık bağrını bir parça vuslatla ferahlatmış ruhlara tıpkı "Gören var mı? Göreni gören var mı? Göreni göreni gören var mı?" sorusuna cevap verenlere yapılan muamele yapılıyor. Bir haber, bir selâm bekleniyor...

Burada ona teşne gönüllerin umut dolu bekleyişi bir yana, o da orada insanlığın dertlerine devalar arıyor, vatan hasretini başucuna koyduğu vatan topraklarıyla dindirmeye çalışıyor, yurdunun kokusunu taşıyan elbisesini yıkamadan öylece saklıyor.

Orada binler hükmünde bir gönül, burada bir hükmünde binler gönül, ümit ve hicranla vuslatı beklerken, lisân-ı hâlle "Hoştur bana Sen'den gelen..." diyor ve kaderin hükmüne râzı boyunlarını O'nun takdirine bırakıyor.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.