Zor Zamanlar

Efendiler Efendisi (sas) arkadaşlarına gelecekten bahsediyormuş. Sohbetin bir yerinde, "Değişik ümmetlerin birbirlerini sofraya davet eder gibi, üzerinize yığılacakları bir zaman gelecek" buyurmuşlar.

Varlığını, Efendiler Efendisi'nin yoluna adamış o güzide insanlar refleks verir gibi "Biz o zaman sayıca az mı olacağız Ya Resulallah?" demiş.

Efendiler Efendisi "Aksine… Çok ama… selin sürüklediği çer çöp gibi olacaksınız." buyurmuş.

Hem Müslüman, hem sayı olarak çok ve hem de selin üzerindeki çer-çöp mesabesinde olmak!...

"Nasıl olabilir ki!.."

"İlk Müslümanlar" bir türlü anlayamamış.

Efendiler Efendisi (sas) düğümü çözmüş ve 'Müslüman'ı tanınmaz hale getiren marazı açıklamış: "Allah, düşmanlarınızın kalbinden size karşı duydukları korkuyu kaldıracak. Ve sizin içinize 'vehen' atacak."

Ardından da "vehen" kelimesini açıklamış: "Dünyayı seveceksiniz. Ölüme karşı isteksiz davranacaksınız."

***

Efendiler Efendisi'nin (sas) bu sözünü bir hadis âlimi ile görüşüp, enine boyuna yazmak isterdim. Fakat başka bir konuya zihnimi hazırlarken arkadaşlardan birisinin telaffuz ettiği sözler öncelik sıramı değiştirdi. Hadisi en azından hatırımda tutarak bazı meselelere temas edeyim dedim.

***

Birbirinden acı gerçeklerle karşı karşıyayız.

Dünyanın en gözde yerlerinde Müslümanlar yaşıyor. Bu toprakların altında petrol ve diğer yeraltı kaynaklarından bol miktarda mevcut. Sayı olarak da epey Müslüman var elhamdülillah…

Ama bu durum, İslam dünyasının terörle malul halden kurtulup, savaş meydanı olmaktan çıkmasına yetmiyor. Hatta fakirlikten kurtulmasına bile yetmiyor.

Savaş acı bir şey. Ve bu acı, kara propagandaların malzemesi haline gelince çözüm üretecek akılları da düşünemez hale getiriyor.

Hele bir de bebeklerin parçalanmış cesetlerinden, tecavüze uğramış kadınların çığlıklarından "dünyalık" çıkarma peşinde koşanlar varsa…

İşte o zaman gerçek müminlerin işi çok zorlaşıyor. Yüreğinde acının bin bir türlüsünü yaşarken, diğer taraftan bol miktarda gürültü çıkartıp, sonra da bu gürültü içinde asıl amacını saklayanların "saptırıcı" söylemlerinden kurtulma mücadelesi vermek zorunda kalıyor.

İnsan, daha dünyadayken "sırat köprüsünde" yürüdüğünü hissediyor o zaman.

Tamtamların, goygoyların arasından tanıdık sesler yükseliyor bazen: "Hey diyalogcular!.. Gördünüz mü? Sizin el sıkıştıklarınız ne yapıyor?"

Ne diyeceksin şimdi buna?

"Kıyamet kopuyor bile olsa elindeki fidanı dik" diyen bir Peygamber'e iman etmiş insanların samimi gayretlerini, dünyayı şekillendirmek isteyen devletlerin çıkardığı savaşlarla vurmaya kalkacak kadar temyiz gücü yüksek dostlarımız var, demekten başka!..

Elmayla armudun toplanmayacağını bilmeyen insanlar köşe yazmaya kalkarsa böyle olur işte, demekten başka…

***

İnsanoğlu konuşuyor. Asıl olan Yaratan'ın ne dediğidir.

Mesela, "Hücrelerin arkasından sana seslenenlere gelince, onların çoğu akıl edemezler!" ayetinde olduğu gibi. (Hucurât; 4)

Akıl edemeyen çoğunluğun medyadaki kısmını görüyoruz. Pergelinin iğnesi havada, düzgün daire çizebilmek için uğraşıp duran çocuklara benziyorlar.

Ya akıl edebilen 'az'lar!...

Bir taraftan "akıl edemeyenlere" bağırmaları için malzeme üretirken, diğer taraftan onların akıllarının ermeyeceği yerlerde neler yapıyorlar acaba?

Ne yaptıklarını bilmesek de, bize düşeni iyi biliyoruz. Çünkü yukarıdaki ayet mealinin hemen arkasından şu ilahi beyan geliyor: "Ey iman edenler! Size bir fasık haber getirirse onu iyice araştırın. Yoksa bilmeden bir kavme kötülük yapar ve sonra çok pişman olursunuz."

***

Bilmeden yapmak…

Akıl edememek…

Yani ne yaptığını bilmediği halde bir de dünyanın biricik akıldânesi gibi gürleyip durmak…

Ne denir?

Cenab-ı Mevla ile kalplerin irtibatı zaafa uğrayınca, kötülük yol bulup içimize aktı galiba!

Belalar hem dışardan hem de içerden üşüşmeye başladı.

Ne olacak şimdi? Kıyamet mi kopacak?

Bence önemli olan, akıl edebilen, kalbi rabbisine merbut ve olayların boyutları nereye ulaşırsa ulaşsın akıl selametini kaybetmeden çare arayabilen müminlerin varlığıdır.

Diğerleri ne yaparsa yapsın.

Ve Allah kalplere bakıyor, çıkartılan gürültülere değil.

***

Ahmet Selim Bey, Zaman gazetesinde 'Tepkisel ifrat oyunları'nı yazdı.(06.08.2006) Bence o yazıda "hücrelerin arkasından bağıranlara" fevkalade bir ders vardı.

Anlarlar mı bilmiyorum.

Onlar anlamasa da Efendiler Efendisini örnek alabilenler var ya, o yeter. Onlar, içi düşmanlık duygularıyla dolu olanların kalbini titretecek formülü Âlemin İftihar Tablosu'nun hayatında ararlar.

Çünkü, Allah, düşmanlarınızın kalbinden size karşı duydukları korkuyu kaldıracak haberini alınca, aynı haberden kendilerine bir vazife düştüğünü anlar. "İçinizden 'vehen'i söküp atın. Yerin altını ve üstünü paylaşmak üzere savaşlar çıkaranlar, karşılarında Allah için çalışanları görsün. Böylece ağırlığınız artmaya başlar." mesajını alırlar.

Bu mesaj onlara bir başka Nebevî beyanı hatırlatır. Efendimiz (sas) buyurmuşlar ki:

"Benden önceki peygamberlere verilmeyen beş şey bana verildi. Bunlardan birisi de şudur: Düşmanlarım bir aylık mesafeden adımı duyunca kalpleri korkuyla çarpmaya başlar."

Madem önemli olan Yaratanımızın ne dediğidir dedik, öyleyse şu ayete de kulak verelim: Allah'ı ve ahiret gününü umanlar için Hz. Muhammed Mustafa (sas)'de güzel bir örnek vardır.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.