Erbil'den Bakıldığında Görülen
Erbil'deki "Barışı ve Geleceği Birlikte Aramak" başlıklı toplantı birçok bakımdan önem taşıyor. Bunların en başında, diplomatik dilin sakıngan, resmî, mesafeli, her sözün önünün arkasının düşünüldüğü bir atmosfer yerine insanların daha rahat ve diledikleri gibi konuşabildikleri bir ortamın sağlanması gelir. Esasen Abant Platformu'nun en önemli özelliklerinden birisi de zaten budur.
Platformun bu iklimine rağmen Erbil'deki toplantıda Türk-Kürt ilişkilerine dair repertuarların tam manasıyla dile getirilebildiği söylenemez. Çünkü kimlik gibi mayınlı bir arazide anlaşılamama, yanlış anlaşılma, hususen yanlış anlama, kelimelerin kolaylıkla baştan çıkartıcı bir mahiyet kazanması, kolektif kimliğin nirengi noktalarına dokunması endişeleri herkeste bir ölçüde otosansür doğurmuş olmalıdır. Ancak bu bile önemlidir, eğer birileriyle anlaşmaya, konuşmaya niyetliyseniz kaçınılmaz problemler böyle aşılabilir.
Türk ve Kürt kelimeleri yan yana telaffuz edildiğinde toplantıdaki Erbil tarafını temsil eden insanlarda iki farklı duygunun belirdiğini gözlemek mümkündü. Bunlardan birincisi, sadece bölgedeki Türkmenlerin geleceğiyle ilgilenen, buradaki siyasî yapılanmayı kendisine tehdit bilen, bu yüzden de hasmane davranan, Amerikalılar gittiğinde ne yapacağı kestirilemeyen Türkiye'nin vatandaşları. Böyle düşünenler çok telaffuz etmeseler de Türkiye'yi tedbirliliğe itenin Türkmenler politikası ayrı bir bahis- bölgede konuşlanmış PKK'lılar olduğu muhakkaktır. Ancak Türkiye'nin PKK meselesini aşarak gelişmeleri tayin eden bir rol üstlenmesi umut edilmektedir. Kudreti, itibarı, politikalarını gerçekleştirme iradesi buna yetecek çapta görülmektedir. Böyle davranıldığında PKK sorununun da halledileceği bir geniş perspektifin mümkün olduğu düşünülmektedir. Erbil'deki insanların ikinci duygusu ise Saddam'ın saldırılarında Türkiye'ye sığınan Kürtlere gösterilen yakınlık ve dostluk üzerinden şekillenmektedir. Buradan hareketle daha derinlerdeki ortak moral bağlara, aynı coğrafyanın parçası olma haline, kültürel benzerliğe vurgu yapılmakta, hasımlık gerekçelerinin kolaylıkla aşılabileceği öngörülmektedir. Coğrafî kaderin işbirliği ve dayanışmayı zorunlu kıldığını Türkiye anlamalı, bölgesel yönetim ile iyi ilişkiler kurmalı, kendi asıl çıkarlarının Kerkük'ün de bu bölgede kalması olduğunu takdir etmelidir.
Oradan bakıldığında bölgede söz sahibi, güçlü bir ülke olan Türkiye'nin bölgeye yönelik politikalarını çözümlemek kolay gözükmüyor. Çünkü Türkiye, gelişmelere arafta durur gibi bakıyor; alttan alta Kürt yönetimiyle bağlar kuruyor, orada yürütülen işlerde çok ciddi rol oynuyor, fakat diğer yandan da yönetimi tanımıyor, Erbil'de konsolosluk açmıyor, sanki çeşitli opsiyonları elinin altında tutmaya çalışan, gelişmelere göre kısa dönemli senaryoları hazır bir ülke suretinde görünüyor. Oysa bu bekleyiş, belki en kötü politik pozisyon. Çünkü bekleme hali, kendi dışındaki güçlerin irade ve inisiyatifleriyle şekillenecek bir ortamı tasavvur eder. Alanı kendi dışındaki güçlere bırakan bir ülkenin herhangi bir vakitte irade üstlenmesi de kolay değildir.
Nitekim Kürt bölgesindeki rejimle ilgili de sık sık Ortadoğu'ya örnek teşkil edecek bir demokratik modeli gerçekleştirdikleri iddiasını dile getirirlerken "kendini dışarıdan görme"ye dair o eksiklik aklıma geldi. Çünkü demokrasi sadece seçimlerle açıklanamaz, kendisini mümkün kılan şartlara ihtiyaç hisseder. Ortada işleyen bir piyasanın olması, halkın üretici gücünün bulunması, az çok bir burjuva sınıfının teşekkül etmesi, bütün bunlarla beraber sivil toplumun ciddi bir alana sahip bulunması gerekir. Kuzey Irak'ta bu saydıklarımızın hemen hemen hiçbiri demokrasiye payanda teşkil edecek ölçüde mevcut değildir. Örnek demokrasi iddiasının en önemli gerekçesi farklı milletten ve dinden insanlara siyasî temsil hakkının verilmiş olmasıdır. Ancak bu, demokratik süreçlerin değil bir üst otoritenin toplumsal ve politik istikrar için cemaatler federasyonu tarzındaki örgütlenmesinin ürünüdür. Her grubun temsilcileri de demokratik usullerle değil elitlerin güç ilişkilerince belirlenmektedir. "Ortadoğu'ya örnek demokrasi" iddiasının arkasında Kuzey Irak'ın gerçekliğinden çok diğer ülkelerdeki Kürtlere ilişkin bir hatırlatma ve benzeri türden bir çözüm beklentisi vardır.
Erbil'de dikkat çeken bir başka husus, teşekkül halindeki Kürt milliyetçiliğinin naif yönlerine dairdir. Esasen her milliyetçilik başlangıç döneminde kendi kamusuyla ilişki kurarken çocuksu bir dönem yaşar. Seslendiği toplumsal kesimleri milliyetçi görüş istikametinde dönüştürmek için tarihi çok özel bir şekilde okur, kendisini diğerlerinden ayıran farkları abartır, o milletten olmayı ayrıcalıklı kılan bir onur duygusuna vurgu yapar. Kürt milliyetçiliğinde de bu tür özellikler mevcuttu fakat bu türden eğilimler yerli Kürtlerden çok Kürt diasporası diyebileceğimiz dışarıdan, özellikle Avrupa'dan gelenlerde baskındı. Kürtlerin milliyetçilik yapmaya hakkı yok mu derseniz, elbette vardır ancak dünyadaki milliyetçiliklerin tarihsel seyrini aynen yaşaması gerekmez. Belki naif milliyetçiliğe yönelik en fazla teyakkuz durumunda bulunması gereken doğrudan Kürt milliyetçileridir; çünkü yaşadıkları tarihî ve coğrafî şartlar dikkate alındığında aşılması gereken bu dönem çok daha yüksek bahaları önlerine koymaktadır. Her milliyetçi proje çevre milletlerle ilişkilere yönelik bir perspektif içerir, naif milliyetçilik ise iyi ilişkilerin kurulmasını cemaat içi retoriği ile tehdit eden bir özellik taşır.
Erbil toplantısı ile ilgili ne söylenirse söylensin, bu görüşmeler Türkiye ve bölge için son derece faydalı olmuştur. "Görmüyorsam onlar yoktur," türünden bir çocuksu bakış yanlıştır. Bu sorunları başkaları, süper ülkeler değil öncelikle bölgenin insanları çözecektir ve onların elindeki en önemli araç görüşmelerdir. Varlığıyla değil gölgesiyle siyaset yapmak, imalar ve dolayımlardan sonuç beklemek manasızdır. Uzaktan uzağa bakışarak ya da başkalarının aracılığıyla konuşarak gerçek bir müzakere sağlanamaz. Resmî yetkililer elbette görüşecek, konuşacaktır fakat sivil görüşmelerin herkesçe paylaşılabilen verileri siyasî kararlar için de son derece değerlidir. Bundan sonraki dönemde de Erbil'de, Süleymaniye'de, Bağdat'ta benzeri görüşmeleri yapmak hatta bunu Ortadoğu'daki tüm tarafları kapsayacak şekilde genişletmek çok faydalı olacaktır.
- tarihinde hazırlandı.