Doğu-Batı Buluşmasında Köprü: Hizmet-2

İslam ve kadın, herkesin bildiği gibi öteden bu yana hep İslam'ın yumuşak karnı olarak gösterilir.

Batı'nın doğruları zaviyesinden bakınca böyle bir isimlendirme doğru olabilir belki ama İslam'ın bir bütün olarak kabullenildiği ve hayata hayat kılındığı zaman ve mekanlar için aynı şeyi söylemek temellendirilmesi zor bir iddia olur. Söz konusu olan Hocaefendi ve hizmet hareketi olunca bu mevzular konferansta da gündeme geldi. Sadece bayanların konuşmacı olduğu bir panel akdedildi ve kadınlarla alakalı bazı mevzular ele alındı; erkek dinleyiciler ise salonu hiç terk etmedi. Genel değil özele indirgenmişti konular. İğne ile kuyu kazma özdeyişini hatırlatacak türden alan çalışmalarına şahit olduk bu panelde. Mesela; Fountain dergisi ve kadın yazarlar veya kadın meselelerinin ele alınışı bağlamlarında yapılan istatistiki bir çalışma, sonucun kadınlar açısından iyi olmadığını gösterdi. Liderlik ve cinsiyet konusunun üst başlık olarak ele alındığı ve harekete mensup kadınlarla yapılan mülakatlara bağlı olarak sunulan tebliğ sonucu da kadınlar açısından manzaranın iç açıcı olmadığını gösteriyordu.

Bir başka tebliğde, İslam dini ve kadınlar diyerek yapılan bazı eleştirilerin aynen Hıristiyanlık ve kadın ya da Batı dünyası için de geçerli olduğu vurgulandı. Hamileliği geciktirmeden, çocuk bakım ve eğitimine, okur-yazarlıktan siyasi haklardaki eşitsizliğe, iş dünyasında çalışmadan kadın-erkek ücret politikasındaki farklılıklara kadar hemen her şey örnek olarak sunuldu. Ve bitirici cümle bu tespitlerin ardından geldi: "Öyleyse gelin; başörtüsünü konuşacağımıza, artık bu ortak problemleri konuşalım."

Burada dikkati çeken husus, tıpkı Fountain veya bayanlarla yapılan mülakatlarda olduğu gibi istatistik ve mülakat usullerinin kullanılarak yazılan tebliğlerin bilgi ve müşahede temeli üzerine oturmasının sağlanmasıydı.

Tebliğlerde yer alan istatistiki metot sadece kadın mevzularında değil, başka alanlarda da kullanılmış. Mesela; Hocaefendi'nin 2000 yılı öncesi sohbetler ile 2000 yılı sonrası yaptığı sohbetlerde "iman" ve "İslam" kelimelerini kaç defa kullandığı araştırılmış. Amaç meydanda; bu kelimeler farklı manalar ihtiva ediyor ve bu manalara göre Hocaefendi'nin Türkiye'de yaşaması ile ABD'de yaşaması bunu nasıl etkiliyor? Aynı şey, Türk İslam'ı, Türk kültürü, Türk milleti gibi kavramlarla yer değiştiren global söylemler için de geçerli. Güncel bir konu olan Kürt açılımı mevzuunda Zaman gazetesi haber, yorum ve köşe yazısı çerçevesinde yapılan Zeynep Şahin ve Fatma Durak'ın ortaklaşa yaptıkları çalışma da aynı kulvarda mütalaa edilmesi gereken bir diğer tebliğ.

Özgür Koca imzasını taşıyan bir başka tebliğde ise Allah ile irtibat, sorumluluk şuuru, adanmışlık ruhu, vicdan genişliği, yaşatma ideali, tevazu ve mahviyet gibi kavramlar ele alındı. Zira bunlar insanları mobilize eden, motive eden temel kavramlar. Son aktardığımız ve özellikle Hocaefendi ile alakalı istatistiki araştırmalara konu olan şeyler Hollandalı akademisyen Valkenberg'in haklı olduğunu gösteriyor.

Bitmeyen Hikaye; Değirmenin Suyu ve Kafes

Bitmeyen dedim ama bitmeyecek demem herhalde daha uygun olacak; hareketin dünya çapında gerçekleştirmiş olduğu eğitim-öğretim başta olmak üzere diyalog vb. faaliyetlerdeki harcamaların kaynağı yine bu konferansın konuları arasındaydı. Avustralya'daki okullar üzerinde Çemen Polat'ın yaptığı araştırma üzerinden dile getirilen konu, ilmi kıstaslar eşliğinde ele alındı. Bilenler biliyor; nitekim bu faaliyetlerin maddi-manevi fedakarlık ekseni etrafında cereyan ettiğini bilenler konu ile alakalı şakalar bile yaptılar. Ama bilmek istemeyenlere gelince -dikkat ederseniz bilmeyenler demedim, demedim zira gerçekten bilmek isteselerdi maliye kayıtları, banka hesapları ile birlikte alabildiğine şeffaf bir şekilde sunulan açıklamalara en azından kulak verirlerdi- bu çalışmaların dahi onlar adına bir şey ifade etmediği ve belki de hiçbir zaman etmeyeceği ortada.

Şurası kesin ki Türkiye üzerinde çalışan akademisyenler resme bir bütün olarak bakıyorlar. Tougaloo College'dan Dr. Loye Ashton bunlardan birisi gibi geldi bana. Ashton'un "Politik, ekonomik ve ideolojik konseptte Gülen'i anlama" adlı tebliğini dinlerken sanki Türkiye'de yaşayan ve olaylara derinlemesine vakıf bir insanı dinler gibiydiniz. Hareket karşıtlarını ideolojik, pragmatik ve cehalet üst başlıklarında toplayan Ashton, hareketin demokratikleşme sürecine yaptığı katkılardan dolayı bu kategoriler içine giren grupların tepkisini aldığını söyledi. Teker teker örnekler verdi. Öyle örnekler ki Kafes planı ile gündeme gelen harekete ait okul, ev, yurtlara silahlar koyma bile konuşulan konular arasındaydı.

Sosyal bilimlerde hizmet hareketi gibi oluşumların safahatının anlatıldığı tebliğ de oldukça ilginçti. Tebliğ sahibi Jerald Whitestone'a göre bu ve benzeri hareketler, doğumuyla başlayıp ölümü ile son bulan yolculuklarında 5 ayrı safhadan geçiyor. 1- Karizmatik ve dönüştürücü bir lider etrafında toplanma. 2- Müntesiplerinin harekete aidiyetleri ile kimlik kazandığı safha. 3-Herkesten maksimum seviyede verimliliğin elde edildiği dönem. 4-Kurumsallaşma. 5-Dağılma ve çözülme. Pekala hareket bu safhalar içinde nerede? Tebliğciye göre birinciyi tamamlamış, ikinci safha içinde.

İkinci soru, "başarılılar mı ve neden?" Sadece tebliğ sahibine değil, o paneldeki herkese yöneltilen bir soru oldu bu. Herkes kendi bakış açısı ve çalışma alanı itibarıyla ulaştığı sonucu anlattı ama bunlar arasında bir tanesi vardı ki çok çarpıcıydı. Bizim ne inanç ne de kültür dünyamızla uzaktan-yakından alakası olmayan bir insanın ağzından dökülen bu tespit çoklarını hayrete sürükledi ve salondan alkış aldı. Söylenen şey aslında bir tek soru cümlesiydi ama hem ihtiva ettiği mana hem dinleyicileri sevk ettiği nokta -ki hakikate yapılan vurgudur o- tek kelime ile enfesti; "Allah'ın iradesini ve yardımını neden hesaba katmıyor, niye bunu söylemiyorsunuz?"

Hayal edilen, tahakkuku düşünülen ve varsayımlar üzerine kurulu farazi düşünceler değil, aksine ete-kemiğe bürünmüş ve hayata geçmiş projeler ekseninde yapılan konuşmalardan bir demet sunduk sizlere. Keşke bu hep böyle devam etse. İthamlar, iftiralar, karalamalar yerine ferdi planda insani hasletlere, toplumsal planda yapılan aktivitelerle insanlık ailesinin karşı karşıya olduğu sorunlar ve çözüme yapılan katkılar konuşulsa. Böyle olunca hem çok daha ciddi kritikler yapılmış olur, hem de iyiye, güzele ve doğruya giden yolda mesafe alınır. Karşılıklı münasebetler içine girdikten sonra bunu görmek zor olmasa gerek diye düşünüyorum; zira din, dil, kültür vb. nice farklılıklarımıza rağmen başkaları bunları görüyor ve konuşuyor. Yukarıda bir nebze bahsettiğimiz farklı kişiler tarafından kaleme alınan ve sunulan tebliğler bunu isbatlıyor.

Sözü, bu fasılda söylenen birkaç cümleyi aktararak bitirelim: "Bu insanlar konuşmazlar; iş yaparlar; havaalanında veya misafir olduğun bir yerde bir eşyanı unutmuşsundur; getirir, verir ve teşekkür bile beklemeden arkalarını dönüp çeker giderler. Beni en çok etkileyen işte bunların bu halleri.", "New Orleans'ta Katrina felaketinde mağdurlara ilk koşanlar bunlardı.", "Dünyanın her yerinde insanları bir araya getirirler. Nereye giderseniz gidin hep aynı manzara ve hep aynı ruhla karşılaşırsınız. Hata mı yaptınız; af talebinizi iletmeye fırsat bulmadan sizi affederler."

Son söz eski Kültür Bakanımız Namık Kemal Zeybek'in açılış gecesi konuşmasından bir alıntı olsun: "Fethullah Gülen'i anlamaya çalışan, onun anlaşılmasına yardım eden herkese teşekkür ederim."

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.