Tevhid ufkuna ulaşabilmek için...
Günümüzde Müslümanlar, hem “tevhidi kazanma” adına pek çok avantajların, hem de “kayma noktaları”nın bulunduğu kaygan bir zeminde hizmetlerini sürdürme durumundalar. Bu dönem, diğer dönemlerde olduğundan fazla “mağrem” ile “mağnem”in atbaşı olduğu bir dönem. İlim ve irfan hizmetleri adına ortaya konan sa’y u gayretler neticesinde meydana gelen duruma baktığımızda görülen o ki, bu işler, ne fertlerin ne de cemaatlerin işi olabilir.!
Evet, bütün işlerin arkasında hakikî müessir ve müsebbibü’l‑esbab olan Cenâb‑ı Hak vardır. O, hem fertleri hem de cemaatleri bu yolda istihdam etmektedir. Ne var ki bazen, Allah’ın planladığı işlerin tahakkukunda sadece sebeplerden bir sebep sayılan insanlar gaflete düşerek kendilerini fâil gibi görüp, “Biz yaptık, biz ettik.” diyebilirler. İşte bu nokta, insan için bir kayma noktasıdır. Hâlbuki kendisini İslâmî hizmetlere adamış hak yolcusu, yaptığı işlerin hepsini Allah’tan bilmeli ve O’na olan hamdini dile getirme adına da her zaman dolu dolu “Her şey Senden Allahım. Sen Ganîsin, Rabbim Sana döndüm yüzüm.” diyerek Hakk’a yürümelidir.. yürümelidir ki böyle bir insan için sarp yollar dümdüz, düzlükler de pürüzsüz olur. Ayrıca tevhid ufkunu yakalamaya çalışan bir insan için haddini bilmenin ifadesi sayılan bu sözler, aynı zamanda gerçek bir arınma vesilesi de olabilir.
Ben inanıyorum ki, zulmet üstüne zulmetlerin yaşandığı şu içinde bulunduğumuz asırda, hem Türkiye hem de dünyanın sair yerlerinde aydınlıklar dönemi mutlaka yaşanacaktır. Bu dönemde, “Tan yeri süvarileri”nin elmas kalemleri, Mesih nefesleri, alın terleriyle elde edilecek her şey, Allah’tan bilinecek ve nefse pay çıkarma gibi firavunâne işlerden hep Allah’a sığınılacaktır. Bu mevzuda çocuklar önemli bir örnek teşkil eder. Öyle ki birisi, bir çocuğu korkuttuğu ve onun üzerine gittiği zaman o da hemen kendini bir yakınının kucağına atar ve emniyete kavuşmanın verdiği hazla âdeta itminan soluklar.
İşte bu ölçüde kul da kendini Allah’a salmalıdır ki, kendisine Allah’ın zahîr olduğu bir insan, bütün zehirleri panzehir yapabilir. Dolayısıyla tevhidi yakalamaya çalışan her insanın, her şeyde kendisini Allah’ın büyüklüğüne ulaştıracak hakikatleri araştırması ve O’na götürecek tünelleri bulması gerekir. Kaldı ki insan, her gün yirmi dört saatte, yirmi dört defa tevhid yolunda ayrı ayrı tüneller bulsa ve yaptığı her yeni işteki orijinalitenin müşâhedeleriyle dolup taşsa bile, bunu yeterli bulmamalıdır. Çünkü insan, duygu, düşünce, davranış ve sûrî hedefler itibarıyla her an mevzi değiştirmektedir. Zaten “İmanınızı ‘Lâ ilâhe illallah’ ile yenileyiniz.”[1] sözü, sadece kelime‑i tevhid ve kelime‑i şehadeti söyleyerek iman yenilenmesi mânâsına hamledilmemelidir.
İmanın yenilenmesi için “âyât‑ı tekvîniye”nin kanunları hallaç edilmeli ve bu yolda nihaî hedefe ulaşabilmek için sürekli tüneller aranmalı ve yollara köprüler kurulmalıdır. Evet, kendini bu yola adamış her insan, ibadet ü taatiyle ayrı; evrâd u ezkârıyla ayrı; his ve hülyalarıyla ayrı; mütalâa ve müşâhedeleriyle ayrı vesileler aramalıdır. Müşâhede, sergi ve meşherde; mütalâa ise kitapta olur. Kâinat ise bu iki şeyi ile büyük bir meşher ve kitaptır.
Evet, O’nun bize verdiği her şeyi gerçek değerine ulaştırmak, verilen bu nimetleri yine O’nun yolunda kullanmaya bağlıdır. Çünkü dünyadaki fâni ve çürüyüp kokuşmaya müsait mal, O’nun yolunda infak edilince bekâya mazhar olacağı gibi, cisim itibarıyla yokluğa mahkûm olan insan da, Bâkî‑i Hakikî’nin yolunda olabildiği ölçüde fâni âlemin dar kalıplarından sıyrılıp ebediyete namzet olabilir.
- tarihinde hazırlandı.