İmtihan Unsuru Olan Çocuk, Allah'ın İnsana Vermiş Olduğu Bir Emanettir
Dünya hayatı, acı-tatlı birçok yönüyle, bizim ebedî âleme geçişimizi sağlayan bir hayattır. Aynı zamanda bu hayat, birçok fitne ve imtihanlarla doludur. İmtihan unsurlarından birisi olan çocukların ise, hayatımızda ayrı bir yeri vardır. İnsan için tamamen farklı bir nimet ve aynı zamanda tamamen farklı bir imtihandır çocuklar.
Anne için imtihan, haml döneminin ilk günlerinden itibaren başlar. Hemen her anne, kendi ruh dünyasında çocuğun aldığı havada bile kendi hissesinin olduğu kanaatini taşır. Çünkü yediği bir lokma, içtiği bir yudum su karnında bölünür ve ikisinin de gıdası olur. Sonraki dönemlerde onu, bazen sırtında bazen kucağında yine anne taşır. Uykularını böler onun için. Her an, çocuk merdivenden düşer, balkondan kayar, elektrik duyuna bir şey sokar, sıcak suyu başına döker veya sobaya tutunur yanar diye binbir türlü hafakan ve endişe içinde yaşar.
Çocuk, Allah'ın insana vermiş olduğu bir emanettir ve vakti geldiğinde de geri alacaktır. Şayet ona iyi bakılır, terbiyesi iyi yapılır ve başkalarına faydalı olacak bir insan olarak yetiştirilirse; imtihan kazanılmış demektir. Fakat insan, sadece nefsaniyeti adına, kendisinden bir parça mülâhazasıyla ona bakar ve bundan zevk duyar; Allah'a olması gereken sevgiyi tamamen çocuğa sevk ederse; 'bir kalpte iki sultan olmaz' düsturunca, imtihanı kaybetmiş demektir.
Bir âyet-i kerimede dünya malı da çocuklarla birlikte imtihan vesilesi olarak zikredilmiştir. 'Mallarınız ve çocuklarınız bir fitnedir (imtihan), Allah, onlarla sizi imtihan etmektedir. Allah ise, işte büyük ödül O'nun yanındadır (kim Allah sevgisini mal ve evlat sevgisinden üstün tutarsa o, Allah'ın yanındaki mükâfata erişir' (Teğabun, 64/15). Bu âyetin ifade ettiği hakikate göre her şeyde Allah'ın rızasını aramak ve O'na yönelmek; diğer şeyleri de tâlî olarak kabul etmek çok önemlidir. Zaten hayatını bu çizgide sürdürenler, imtihanı kazanırken diğerleri kaybetmektedirler. Yalnız bu, dünyayı ve evlat ü iyali tamamen terk etme demek değildir. Bilakis bütün bunların sahibi adına, onlara tam anlamıyla sahip çıkma demektir. Bu açıdan insan, kendisini bir emanetçi gibi görmelidir. Allah'ın kendisine emanet olarak verdiği diğer nimetlerle birlikte evlad ü iyale de sahip çıkmalı ve kendisine verilen bu emanete hıyanet etmemelidir.
İslâm dini, çocuklar hakkında anne-babaya güzel bir isim koyma, iyi bir eğitim verme ve vakti geldiğinde onu evlendirme gibi üç önemli vazife yükler. Bu vazifelerin çok iyi idrak edilmesi gerekir. Çünkü bu vazifeler, bütün bir hayatı kuşatır. Onun için hekimlerin beşikteki çocuğa gıda takvimi uyguladıkları gibi, ana-baba da çocuklarının yaş ve idrak seviyelerine göre hayat boyu eğitimlerine dikkat etmelidirler. Hele onu evlendirirken İnsanlığın İftihar Tablosu'nun (sav) beyanıyla servete, güzelliğe ve soya takılıp kalmamalı ve dinî hayatı, tercihte birinci unsur kabul etmelidirler.
Çocuğu terbiye mevzuunda da onunla aradaki mesafeyi koruma önemli esaslardan birisidir. Bir taraftan vakar ve ciddiyet muhafaza edilirken; diğer taraftan onun dertlerini ve sevincini paylaşma çok önemlidir. Ana-baba olarak vakar ve ciddiyet korunmadan, onunla sadece çocuksu şeyler paylaşılır, oyun oynanır, güreş tutulursa; mesafe korunamayacak ve sair hususlarda çocuğa müessir olunamayacaktır. Böyle bir atmosferde yetişen çocuk, şımarıp çeşitli davranış bozuklukları gösterebilir ve hatta küstahlaşabilir. Bu açıdan gerek kendi çocuklarımız olsun, gerekse terbiye edilmek üzere bize teslim edilmiş çocuklar olsun, onların sağlıklı bir terbiyeden geçmelerini istiyorsak; onlarla aramızdaki bu mesafe daima korunmalıdır.
Ayrıca çocuk, daima kendisine ideal bir model edinme ihtiyacını hisseder. İşte ana-baba çocuğun model olarak seçtiği insanlardır. Zaten ileri yaşlarda kendi ailesinde aradığı ideal modeli bulamayan çocuk, dışa yönelir ki bu da ruh dünyasında çatışmalara sebep olur. Aradığı ideal modeli ailesinde bulan çocuk ise mutlu ve huzurlu bir hayat yaşar.
Bu faslı bir âyet meali ile bitirelim: 'Ey inananlar! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan bazıları size düşmandır. Onlardan sakının. Ama affeder, hoşgörür, bağışlarsanız muhakkak ki Allah da Gafûr ve Rahîm'dir (O da sizi bağışlar)'. (Teğabun, 64/14) Demek ki mal ve evlat bir yönüyle potansiyel düşman, diğer yönüyle dosttur. Bunlar Allah yolunda değerlendirilebilirse, insan onlar vasıtasıyla hem dünyasını hem de âhiretini mamur edebilir.
- tarihinde hazırlandı.