Hasta Ruhlar
Her devirde nebilerin dizinin dibinde bile olsa, kalbinde marazı olan hasta ruhlar buluna gelmiştir. Günümüzde de, kalbinde maraz bulunan bir hayli böyle insan vardır. Şöhrete talip olma, 'benim yaptığım' deme, yalnız kendiyle alakalı şeylere alkış tutma..
İşte bütün bunların hepsi ihlassızlık belasıdır ve hizmette ayak bağıdır. Yani marziyat-ı ilâhiyeye kilitlenememe ve ihlassızlık problemidir.. evet bu durum, insan için en büyük bir bela ve problemdir. Hem öyle bir bela ve problemdir ki, bir daire içinde ihlassız böyle bir adamın bulunması, genel âhenk ve havayı bozmaya yeterlidir. Zira bir cemaati teşekkül ettiren fertlerin herbiri, adeta bir çark hükmündedir. Çarkların birinde bir balanssızlık varsa bu, bütün çarkların âhengine tesir eder. Bu itibarla iman ve Kur'an hizmeti yolunda kimin için ne planlanmış ve kurgulanmışsa, o kişi ona talip olmalı ve asla inhiraf da göstermemelidir. Bunun için de, iman ve Kur'an hizmetini bir beyin gibi kabul edip bütün bencil ve egoist duygulardan sıyrılıp genel hedef istikametinde kalma adına Allah'tan hep ihlas ve samimiyet murad etmek gerekir. İman hizmetinin, genel hedeflerine ve kurgusuna tabi olmayıp kendi bencilliğini aşamamışlara fırsat vermek ise, Allah (cc) davasına ihanet etmek demektir.
Bir hizmet insanı şunu gönlünden gele gele her zaman rahatlıkla söyleyebilmelidir: 'Ben arkadaşlarım olmadan cennete bile gitmemeliyim.' Bizim hizmet ahlakımız hasbîlik, diğergamlık ve fedakârlığa dayanmaktadır. Zaten bu dava bir körük gibidir; er geç ihlassızları süpürüp atar. Bu tür insanlar, bulundukları müddetçe âhenksizliğe sebebiyet verir, problem çıkarır ve diğer fertleri de meşgul ederler.
Fakir, şu anda kafir ve münafık olacağından korktuğum çok kimse var. Onun için onları kendi dünyaları içinde tutarak İslam ve toplum adına ordubozanlık yapmalarına ve telef olmalarına mani olmaya çalışıyorum. Bunlardan dolayı çok defa oturup hıçkıra hıçkıra ağladığım da az değildir. Bu insanlar her zaman kendilerine biraz teveccüh edilince, hemen bencilliklerine takılıp önü alınmaz problemlere sebebiyet verebilmektedirler. Hz. Mesih'in oniki havarisinden Yahuda'nın önünü alamaması gibi, bu insanları engellemek de zorlardan zor olsa gerek. Bunlar, teveccühü hazmedemeyen egoist ruhlu insanlardır. Aslında mümin, meyve yüklü ağaçlar gibi her zaman toprağa doğru eğilmesini bilmelidir. Azıcık bir imkan verildiğinde, bu tür insanların kendi bildiğince gittikleri, kendince ekip yapıp, grup kurmaya kalktıkları ve bir de bu imkanlarla caka yaptıkları görülmektedir. Onun için milletin başındakiler çok basiretli ve uyanık olmalıdırlar. Bu insanlar, tarih boyu bir imtihan olarak hep var olmuş öyle habis ruhlulardır ki, hemen her fırsatta hizmete giden yolları tıkayan birer bela olagelmişlerdir. Allah bu ümmeti böyle belalardan korusun!
Peygamberlerin bile kendi dönemlerinde böyle belaların önünü alamadıkları, sadece dondurabildikleri görülmektedir. Bir insan, hangi heyetle olursa olsun, o heyet ve toplum için esas sayılan hususlara mızıkçılık etmeden uymasını bilmelidir. Nitekim Allah Rasulü (sav) Uhud'da herşeye rağmen heyetin aldığı karara tabi olmuştur. Evet, vahiy ile müeyyed olan bir Zat bile eğer istişare kararına uyuyorsa, dar akıllı ve dar ufuklu bir insanın itirazda bulunmaya hiçbir hakkı olmamalıdır. İnsan, istişare meclisinde şayet bir düşüncesi varsa onu seslendirmelidir. Bu düşünce kabul gördüyse mesele yok.. ancak kabul görmediyse ondan sonra o kişiye susmak ve alınan karara uymak düşer. Allah milletçe hepimize insaf ve istikamet versin!
- tarihinde hazırlandı.