Mümin, Tevhid Hakikatini Hayatının Her Karesine Yansıtmalıdır

Düşüncede tevhide, davranışlarda tevhide yönelip hemen her meselede tam bir muvahhit olarak Cenab-ı Hakk'ı birleme ve sadece O'na teveccüh etme her türlü şirk ve şirk şaibesinden kurtulmanın yegâne yoludur. Müşrikler bir yana, tevhit hakikatine inanan müminler, acaba bu hakikati ne ölçüde anlayıp içlerine sindirebilmişlerdir!

Cenab-ı Hak, bu yüce tevhit hakikatini en câmi şekilde: 'De ki: O, Allah birdir. Allah sameddir. O, ne doğurmuş ne de doğurulmuştur. Ve O'nun asla dengi yoktur.' (İhlas, 112/1-4) şeklinde ifade buyururlar. Evet Allah, birdir. O'nun vahdeti izâfî olmayıp zâtî ve hakikîdir. Vâhid, izâfi 1'dir ve ikinin biridir ama 'ehad' ikincisi tasavvur edilmeyen bir 1'dir yani onun eşi ve menendi yoktur. O, öyle bir ehaddir ki, ne önü vardır ne arkası ne de bir dayanağı; bütün birler, ikiler, üçler hepsi gider O'na dayanır; O ise kendi kendine vardır. 'De ki: O, Allah birdir. Allah sameddir.' Herkesin kendisine muhtaç olduğu, el-etek açıp dilendiği, hal, vicdan ve hissiyat diliyle kapısının tokmağına dokunduğu bir tek Zat vardır ki, O da Allah'tır. İnsan, Cenab-ı Hak'tan başka neye bel kırıp boyun bükerse büksün, bunların bir noktada yetmediğini görecektir. 'Allahu's-Samed' bu manayı ifade sadedinde, O, muhtaç olmayan, ama bütün ihtiyaçları gideren, dua edip yalvarmayan, yalvaranların âh-u efganlarını dinleyip dindiren biricik mercidir.

Evet, 'O, ne doğurmuş ne de doğurulmuştur.' O'nun esbabla münasebeti, onları icraatına perde olarak kullanmaktan ibarettir. Ve bundan öte de sebeblerin bir kıymeti yoktur. O, verâların.. verâların verâsında bir varlıktır. O, ne doğmuş, ne de doğurmuştur. O'nun bir anne ve babası olmadığı gibi evladı da yoktur. O, mahlûkâta ait bu türlü evsafın, hepsinden münezzeh ve müberradır. Bu ayetler, bütün sebeplerin, tabiatın, maddenin ve enerjinin kıymet-i harbiyelerini ortaya koymakta ve hakiki müessiriyeti sadece ve sadece Allah'a vermektedir. Bunun yanı sıra şirk ve şirk kokan hususlara karşı tavır almayı, sebeplere O'nun emri olduğu için riayet etmeyi, ama ne olursa olsun, bütün kevn ü mekanlarda cereyan eden hadiseleri O'na bağlamayı zımnen ihtar etmektedir.

Tevhit Hakikatine Yabancı Kalınmamalı

Evet, müminler, kalb ve vicdanlarını her türlü şirk ve şirk şâibesinden yıkayıp tertemiz hale getirerek bu büyük hakikati ifade eden şu sûreye mutlaka kulak vermelidirler. Özellikle de bilgi elde etme yollarının olabildiğine kolaylaştığı, yazılı ve görüntülü yayın organlarında Kur'anî hakikatlerin yayınlandığı bu dönemde artık bir mümin, katiyen tevhit hakikatine karşı yabancı kalmamalı ve Allah'ın ihsan ettiği imkanları mutlaka, iman, marifet ve muhabbet adına değerlendirmeye bakmalıdır. Kur'an:

'(Rasulüm!) de ki: Ey ehl-i kitap! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze geliniz: Allah'tan başkasına ibadet etmeyelim. O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım ve Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi Rab edinmesin. Eğer onlar yine yüz çevirirlerse, işte o zaman: 'Şahit olun ki biz müslümanlarız!' deyiniz.' (Âl-i İmran, 3/64) fermân-ı sübhânisiyle -müşrikler anlamasa da- Hıristiyan ve Yahudilerin ve onların içinde de ilim ehlinin dikkatleri çekilerek şöyle bir çağrıda bulunulmaktadır: Ey Hıristiyanlar, Yahudiler ve hususiyle de ilim ehli olanlar! Geliniz, aramızda müşterek olan bir kelime üzerinde -Allah'a imanda ve tevhidde- anlaşalım. Zira her şeyin O'na muhtaç bulunduğu Allah hakkında anlaşmak sizin de bizim de en önemli ve hayâtî meselemizdir. Gelin, 'Allah'tan başkasına ibadet etmeyelim. O'na hiçbir şeyi eş tutmayalım.' Evet, Allah'tan başkasına kul olmayalım. Zatında eşi ve ortağı olmayan Allah'a biz de eş ve ortak koşmayalım. Zira kâinatı kabza-i tasarrufunda tutup çeviren sadece O'dur. Bütün sistemler ve bütün kevn ü mekanlar, O'nun azamet ve uluhiyeti karşısında bir zerre mesabesindedir. Dolayısıyla kâinat da, biz de Cenab-ı Hakk'a muhtaç ve medyun olduğumuz, O'nun da eşi ve ortağı olmadığı halde, hayallerimizde O'na eş ve ortak koşmak suretiyle kendi kendimize yazık etmeyelim.

Bütün Benliğimizle Allah'a Yönelelim

Yani doğru yoldan inhiraf ederek, 'Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi Rab edinmesin.' Zira, bir kere de Allah'tan başkasına tapmaya başlayınca, daha doğrusu Allah'ı bırakıp başka vadilerde kurtuluş aramaya durunca bir daha da belimizi doğrultamayız. Öyle ise gelin bütün benliğimizle Allah'a yönelelim ve 'Velâ yettehize ba'dunâ ba'den erbâben min dûnillah; Allah'ı bırakıp da kimimiz kimimizi Rabb edinmesin' buyrulmuştur.

Bunca tembih ve tenvire rağmen hiçbir şey yokmuş gibi, 'Eğer onlar yine de yüz çevirirlerse, işte o zaman: 'Şahit olun ki biz müslümanlarız!' deyiniz.' İkaz, tembih, tenvir ve aklı işhaddan sonra da, vazifenizi ifa ile alakalı onların vicdanlarını şahit gösterip bir adım geri durun.

Cenab-ı Hak, bu ayette bütün ehl-i kitaba çağrıda bulunduğu gibi, kıyamete kadar gelecek bütün ilim ehlini, kitap mücadelesi verenleri ve kitap çevresinde müesseseleşenleri de muhatap olarak almakta ve onlara adeta şöyle seslenmektedir: Ey ilim erbabı! Gelin, aramızda müşterek olan, bizim kalben ulaştığımız ve vicdanlarımızın kabullenip tasdik ettiği 'Allah'tan başka mabud-u mutlakın olmadığı' hakikatinde birleşelim. Aslında hangi ilim dalıyla iştigal edersek edelim, neticede bu ilimlerin, vâhid-i hakiki ve vâcibu'l-vücûd olan Allah'a dayanmayınca, muallakta olduğunu duyacağımız kaçınılmazdır. Oysaki mümin gönüller, Kur'an'ın talim ve terbiyesiyle rûhen, vicdanen ve kalben ilimlere konu teşkil eden şeyleri daha farklı duymakta ve hissetmektedirler. Bu noktadaki problemler aşıldığı takdirde, ruh, fikir ve ilimlere ait tıkanıklık sayılan hususlar da kendi kendine vuzûha kavuşacaktır. Evet ilmin inhiraflardan kurtulabilmesi işte böyle bir tevhid anlayışında Kur'an'la anlaşmaya bağlıdır.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.