İhlas ve Uhuvvet risaleleri

Fethullah Gülen: Kürsü: İhlas ve Uhuvvet risaleleri

İhlas ve Uhuvvet risalelerinin mevzu olarak ele aldığı meseleler, iman ve Kur’an’a hizmet edenler için su, ekmek ve hava kadar önemlidir. Şayet insan, kendisini hizmet ettirenin Allah olduğu duygusunu hissetmiyorsa ve -aksine ihtimal vermeyecek şekilde- bu duygunun içine yerleşmesini sağlayacak olan ihlasa sahip değilse, hizmet adına koşup dursa da yine şirkten kurtulamaz.

Bir hadiste, Cenab-ı Hakk’ın ilk sorguya çektiği kimseler arasında muharebe meydanında kanlar içinde ölüp giden şehitten bahsedilir. Aynı hadiste, ilk sorguya çekileceği bildirilen diğer bir grupsa ilim ehli ve diğeri de servetini hayır için sarf eden kimsedir. Şehide, Cenab-ı Hak mahkeme-i kübrada sorar: “Niçin öldürüldün?” O,“Ya Rabbi! Senin yolunda cihadla emrolundum. Ben de öldürülünceye kadar savaştım.” der, ona Allah, “Hayır! Sen bunu katiyen benim için yapmadın, aksine sen bu mücadeleyi, “falan adam ne cesur!” desinler diye yaptın ve o dendi” buyurur. Yani sen beklediğini aldın, alacağın kalmadı.

Evet, insan, ne kadar amel yaparsa yapsın, eğer ihlaslı yapılmamışsa, Allah tarafından kabul edilmeyecektir. Sıra ilim ehline gelir, “Sen niçin bu ilmi edindin?” diye sorar Allah. O ,“Seni anlatmak için ya Rabbi” cevabını verir. Allah, ona “Hayır! Sen, falan çok biliyor, ne güzel Kur’an okuyor, büyük âlim, desinler diye yaptın bunu.” diyerek susturur. Ve sanki ona, “Git mükâfatını onlar versin.” der gibi olur. Malını infak eden için de aynı şeyler geçerlidir. O da aynı şekilde, niyeti sağlam ve ihlaslı değilse itaba maruz kalır.

Sıdk ile isteyene verir

Evet, ihlas çok önemlidir; ihlasta öyle bir sır ve öyle bir kuvvet vardır ki, kâfir bile arzu ve amellerinde samimiyetle istediği şeyi Cenab-ı Hak ona lütfeder. Nice inanmayan insan görülmüştür ki, onlar esbabın bil külliye sükût ettiği yerde ızdırarî olarak müsebbibü’l-esbaba dönmüş, hallerini O’na (celle celaluhu) arz etmişler, O da onlara felah vermiştir.

Canlı bir misal; bazen bir uçak kazası oluyor ve enkaz, buzulların içine düşüyor. On-on iki saat sonra buzların içinden insanlar canlı olarak çıkarılıyor. Başka bir örnek;  zelzele oluyor, on gün sonra bir adamı taşların altından canlı olarak çıkarıyorlar. Bu insanlara sorulduğunda, “Orada esbab bi’l-külliye sükût etti, Rabb’ime teveccüh edip O’na arz-ı halde bulundum” diyorlar. Bu türden çok vaka var ki, insan kırık kalbiyle Allah’a teveccüh edip “Ya Rabbi” deyince Rabbi de “Lebbeyk” diyerek onu sahil-i selamete çıkmıştır. İşte, ihlasta böyle bir kuvvet vardır.

İhlaslı davranıp, ihlas melodisini söyleyen insanda öyle bir hususiyet söz konusudur ki, o haliyle insan Cenab-ı Hak’tan ne isterse, Allah (cc) ona lütfedip istediğini verir. Ayrıca hizmetimiz adına da ihlas fevkalade önemlidir.

Biz, Allah rızası için hizmet etmeyecek ve Rabb’imizin hoşnutluğunu kazanamayacak, kendilerine hizmet götürdüğümüz insanların dualarını alıp, rıza dairesini genişletemeyeceksek ve Rabb’imiz bizim hakkımızda; “Ben sizden razıyım, siz de Benden razı olun” demeyecekse, bütün bu mücadelelerin hiçbir manası yoktur. Binaenaleyh, konumumuz itibarıyla biz hep, rıza istikametinde yürüyen kimseler olma yolunda sadece ve sadece Rabb’in rızasını gözetmek ve şayet bir semere ve meyve bekliyorsak onları da ötede beklemek durumundayız.

Ameller niyetlere göredir

İmam Buhari’nin, hadis kitabının başına koyduğu, “Ameller niyetlere göredir” hadisi Şâfiî mezhebinde çok önemli bir yer işgal eder; o mezhebe göre her amelde niyet bir esastır.  Hanefi mezhebinde, abdest gibi bizzat ibadet olmayan ameller niyetsiz de yapılabilir ama namaz ve oruç gibi bizzat ibadet olan amellerde niyet şarttır.

Niyette öyle bir iksir vardır ki o, hasenatı seyyiata, seyyiatı da hasenata çevirir. Binaenaleyh ihlaslı olunduğu nispette Cenab-ı Hak, çok kötü, fena ve karanlık şeyleri aydınlatır ve onları iyi şeyler haline getirir.

Ayrıca İhlas Risalesi okunmalı ki, arkadaşlar arasında münakaşa ve tartışmaya meydan verilmesin. Orada anlatılan düsturlara göre müminin asıl hedefi, hakkı batılın savletinden kurtarmaktır; ağlayan ümmet-i Muhammed’in iniltilerini dindirmek ve izzet-i İslamiye’yi muhafaza etmektir. Hatta bir bakıma bâtıl karşısında ne kadar ehl-i hak varsa, onların hepsine taraftar olma civanmertliğini sergilemektir. Onun için her on beş günde bir defa onun tekrar edilmesi İslam’a hizmete adanmış ruhlar için çok önemlidir.

İhlastaki kuvvet

Uhuvvet Risalesi müminler arasında kardeşlik duygu ve düşüncesini canlandıran hususlar ihtiva eden bir risaledir. O da kardeşler olarak bizleri birbirimize bağlar ve hadisin beyanına göre, bizi “bünyân-ı marsûs - kurşunla perçinleşmiş bir duvar” haline getirir.

Burada en önemli husus da kardeşlerin meziyetleriyle yaşama, ittihattaki kuvvete inanma ruhudur. Evet, hakiki bir anlayışla kardeşler omuz omuza verdikleri zaman, iki tane birin on bir olması gibi, toplamları 12 olan 3 tane 4 ittihad edip yan yana geldikleri zaman 444 derece güç elde ederler. Bundan dolayı Allah davasında gayret gösteren insanlar olarak bizler, O’nun adına ittihat etme, birleşme ve kardeşliği aramızda hakkıyla yaşama mecburiyetindeyiz. Uhuvvet Risalesi de işte bu bakımdan ehemmiyet arz eden bir risaledir. Keşke bizler, bu kitapları bilenler ve tanıyanlar olarak, onları on beş günde bir tekrar edip okuyabilseydik! Okuyabilseydik de bir kısım kinlerimizden ve nefretlerimizden sıyrılabilseydik!…

Ama çoğumuz itibarıyla biz, ihlasın düsturlarını çiğnedik, uhuvvet esaslarına önem vermedik. Bir vapurda, aynı vapurun hizmetçileri ve hademeleri bulunduğumuzu, bir fabrikada farklı işlerde çalışan değişik vazifeliler olduğumuzu unuttuk. Çoğumuz kendisine düşen işi yapma yerine; başkalarının işine karıştı, inhisar-ı fikre düştü ve “her şeyi ben yapayım” dedi ve “şayet bir muvaffakiyet olacaksa, sadece benim cephem adına olmalı”… gibi Allah’ın sevmediği şeylere gönül kaptırdı. Bütün bu kötü şeyler, Rabb’in rızası istikametinde olmadığı için İslam toplumunun zaafa uğramasına, onun kuvvetinin ve gayretinin fiyasko ile neticelenmesine sebep oldu.

Evet, böyle kitapları çok okumamız lazım; ancak okuma bir iştir, okuyup anlama ve hazmetme ikinci bir iştir. Evvela birinci işiyapılmalı: her on beş günde bir okuma prensip haline getirilmeli hatta arkadaşlardan biri tembellik ederse, öbürü tembih edip onun okumasını sağlamalı… Sonra da anlamı üzerinde durulmalı.

Kur’an’ı sık sık okuma; ondaki ulvî, ruhanî emirlerin bizi uyarması, gönlümüze girmesi ve bizde yeni bir fıtrat meydana getirmesi maksadına matuftur. İnsan, bahsedilen risaleleri de bu niyetle okumalıdır; yoksa okur, anlar ve manasını kafasına koyup “Artık okumaya gerek yok.” diyebilir ki, bu büyük ölçüde bir yanılmadır. Aslında insan, okuduğu şeyleri her okuyuşta kendinde bir yenilenme hissedecektir ki, işte bunun için de tekrar okuma çok önemlidir.

Haftanın duası

Yüce Zatına yakınlıkla serfiraz kıldığın kulların için nezdinde tuttuğun lütuflarla biz aciz ve muhtaç kullarını da sevindir ve bizi mahrum ve ümitsizliğe yenilmiş bîçarelerden eyleme! Ya Rab, mevhibe sağanaklarınla bizi de sırılsıklam hale getir… Âmin.

Sözün özü

Zira dinî hayatın kaymalardan korunması ve kollanması ancak ibadet ü taatle mümkündür. İnsan, ibadet ü taat olmazsa, kendi tabiatıyla bütünleşemez ve bunun neticesinde onun için, her zaman bir kısım değişik inhiraf noktalarından kaymalar söz konusu olabilir.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.