Aksiyonun Önünde Engeller
Sağlıklı bir aksiyon için prensipler getiren ve onun dinamiklerini nazara veren Fethullah Gülen, böyle bir aksiyonun önündeki engellere ve aksiyon yolundaki tehlikelere de dikkat çeker. Bu engel veya tehlikeler içinde de daha çok bedenî zevklere mağlûbiyet, makam ve rahat düşkünlüğü, bencillik, kanıksama (ülfet), sebatsızlık ve günahlara dalma gibi, her biri tek başına fertleri de toplumları da yutabilecek çukurlar üzerinde durur.
Şöhret ve Makam Düşkünlüğü
Gülen'e göre, insanda pek çok iyi şeylerin özü ve çekirdekleri, meselâ hasbîlik, samimiyet, diğergâmlık, istiğna gibi güzel huylar bulunduğu gibi, bunların yanısıra, bir kısım faydalar için kötü şeylerin esasları, sözgelimi, makam sevgisi, mansıp düşüncesi, görünme arzusu nevinden kalbi öldüren, ruhu felç eden kötü hasletler de onda mevcuttur. Samimiyet ve ihlâs, yani din ve ülke adına yapılan bir işin yürekten ve karşılık beklemeden yapılması, o işin ruhu ve Allah katında kabul edilmesinin şartı olmakla birlikte, hemen her insanda az-çok bulunması tabiî olan kötü hasletler eğer meşrû şekilde tatmin edilmezse, kendilerini bunlardan kurtaramayanlar, hem kendilerine, hem de içinde yaşadıkları topluma çok zararlı olabilirler. Tıpkı, doyma noktasına ulaşmış bir nesnedeki boşalma temayülüne karşı koymanın, depresyona, tahribe, aritmiye sebebiyet vermesi gibi, ruhunda şan ve şöhrete yenilmiş derbeder gönüllerin de bu içten arzuları, uygun bir yola kanalize edilmezse, yapacakları tahribat kaçınılmaz olur.
Gülen, bu objektif tesbitini bir misalle açar ve "meselâ, sesinin güzelliğini ve müzik kabiliyetini şöhret ve kazanç adına kullanmak isteyen birinin, müstehcen parçalarla etrafına ‘sis ve duman püskürteceği'ne', onun ilâhî gibi, kaside gibi veya daha başka zararsız türlere yönlendirilmesinin yerinde olacağı"nı belirtir.
Gülen, daha sonra asıl gerçeği ve olması gerekeni, bir arzu olarak ortaya koyar:
Keşke gönüller, Yüce Yaratıcı'nın verdiğine ve vereceğine kanaat ederek, her bucakta O'nun hoşnutluğunu arayabilselerdi. (Ölçü veya Yoldaki Işıklar, 214–17)
Bencillik Girdabı
Fethullah Gülen, önce şu sözleriyle, insandaki enaniyetin, yani ben düşünce ve bilincinin, insan benliğinin, asıl mahiyet ve fonksiyonuna dikkat çeker: "İnsana bahşedilen benlik emaneti, en büyük gerçeği tanıyıp bulma yolunda ona verilmiş mukaddes bir armağandır; vazife biter bitmez de taşa çalınıp kırılması gerekli olan bir armağan. Böyle yapılmadığı takdirde kabarır, şişer ve sahibini yutacak bir ifrit haline gelir. Fert, onunla Yüce Yaratıcı'yı, O'nun Kudreti'nin, İlmi'nin, İrades'inin sonsuzluğunu, eksiklik ve kusurların O'nun semtine sokulamayacağını idrak edecek, sonra da sinesinde tutuşturduğu marifet ve muhabbet ateşiyle onu eritip bitirecek, sadece Yüce Yaratıcı'nın varlığıyla bakıp görecek, O'nunla düşünüp O'nunla bilecek ve sadece O'nunla soluyacaktır." Fakat Gülen'e göre hep bencil olarak kalıp gitme, Hakk'ı görüp bilememenin, sonsuzluk yolunda mesafe alamamanın ve gözleri bağlı, aynı yerde dönüp durmanın ifadesidir. Devamlı benlik hesabına düşünenler, benlikle oturup kalkanlar, aradıklarını "ego"nun karanlık atmosferinde arayanlar, yıllarca dere-tepe demeden aşıp gitseler de, bir çuvaldız boyu yol alamazlar. Yapılan işler işlerin en ağırı, en yorucusu dahi olsa, benlik hesabına yapıldığı takdirde katiyen fazilet vadetmez ve İlâhî Dergâh'ta kabûl görmez. Kendini aşamamış, benliğine bıçak çalıp parçalayamamış, basireti bağlı kimselerin ötelere doğru her hamlesi bir avunma ve aldatmaca, her fedakârlığı da bir akılsızlıktır.
Gülen, "benliğin ilimden kaynaklananı, servet ve iktidarla ortaya çıkanı, zekâ ile, güzellik ile şişip büyüyeni ve daha birçok çeşidi vardır. Bu sıfatlardan hiçbiri, insanın zâtî malı olmadığından, bu husustaki her iddia, hakiki Mal Sahibi'nin gazabına bir vesile ve davetiye sayılmış ve bu mağrur ruhların helâkiyle neticelenmiştir" dedikten sonra şu ikazı yapar ve ardından da, gerçek insanlığın portresini çizer:
Her fırsatta kendini etrafa anlatma ruh haleti, fertte bir eksiklik ve aşağılık duygusunun ifadesidir. Böyleleri, iyi bir ruh terbiyesiyle varlıklarını gerçek Mal Sahibi'ne feda edecekleri güne kadar da bu durum sürer gider. Bunların her işi bir çalım, her ifadeleri gürül-gürül benlik, her mahviyet ve tevazuları da ya bir riya, ya da kendilerini başkalarına anlattırabilme yatırımıdır.
Bir insanın insanlığa yükselmesi, onun tevazuu ile, tevazuu da, makam, mansıp, servet ve ilim gibi halkın itibar ettiği şeylerin onu değiştirmemesiyle belli olur. Anılan hususlardan biriyle düşünce ve davranışlarında değişikliğe uğrayan bir şahsın, ne tevazuundan, ne de insanlığa yükselmesinden bahsedilebilir.
Alçak gönüllülük, hemen bütün güzel huyların anahtarı mesabesindedir. Onu elde eden, diğer güzel huylara da sahip olabilir. Ona malik olamayan ise, çoğunlukla diğer huylardan da mahrum kalır. (Ölçü veya Yoldaki Işıklar, 218–20)
Rahata Düşkünlük
Fethullah Gülen, çok yerde ‘tenperverlik' olarak nitelediği rahata düşkünlüğü, insanın çürüyüp gitmesinin en önemli bir sebebi olarak görür ve şöyle der:
Akıcılığını kaybedip hareketsiz kalan sular kokuşup bozulduğu gibi, kendini rehavete terk eden tembel kimselerin de çürüyüp zayi olması muhakkaktır. İnsanda rahat etme arzusu, ilk ölüm alarmı ve işaretidir. Ancak fert, hissiyatıyla felç olmuşsa, ne bu alarmı duyacak, ne de bu işaretten bir şey anlayacaktır. Tabiî, dostların ikaz ve uyarılarından da...
Gülen, tembellik ve tenperverliğin her türlü zillet ve mahrumiyetin en başta gelen sebeplerinden olduğu ve kendilerini rahat ve rehavetin kucağına salıveren ölü ruhların, bir gün zaruri ihtiyaçlarının dahi başkaları tarafından karşılanmasını bekleme gibi bir zillete düçar olacakları uyarısında bulunur. Ona göre, bu rahat ve rehavet düşkünlüğüne aşırı haneperestlik, yani eve düşkünlük de eklenince, artık hizmet hattının terk edilmesi kaçınılmaz olur.
Hizmet hattını terk edenler de, suçluluk ruh haletiyle, kendilerini savunmaya ve çalışıp, hizmet veren arkadaşlarını ise değişik bahanelerle eleştirmeye girişirler. Azim, irade ve gayretleriyle felce uğramış bu tür kimselerin, etraflarındaki insanların cesaret ve kuvve-i maneviyeleri (moralleri) üzerinde de önemli olumsuz tesirleri görülür. Böyleleri, düştükleri bu çukurdan kendi hata ve kusurlarını içten itirafla çıkmadan, katiyen kendilerine gelemezler (Ölçü veya Yoldaki Işıklar, 212–14).
Zıtlıklar
Fethullah Gülen, sağlıklı bir aksiyonu felç eden rahata düşkünlük, bencillik ve şöhret ve makam düşkünlüğü gibi ‘hastalıklar'a dikkat çektikten sonra, düşünce mekiğini paradoksal bir biçimde, aksiyon ve kişinin olgunluğu adına olumlu ile olumsuz kutuplar arasında dokur ve şunları söyler:
Duygu ve düşüncede saflaşıp özüne ermeyi, insanî melekelerini geliştirip Rabbânîleşmeyi düşünüyorsun; cismanî zevklerden sıyrılıp, behimî arzulara başkaldırmadan nasıl olacak ki..!
Gönül hayatında "tevhid"e ulaşmayı ve ruhanî zevklere gömülüp gitmeyi arzuluyorsun; içinde binbir kötü duygu kol gezerken ve sen her dönemeçte bedenî hazlarına "evet" derken nasıl olacak ki..!
Kanatlanıp pervaz etmeyi, yükselip gökler ötesi âlemlere varmayı hayal ediyorsun; bir çocuk gibi, şu dünyanın çamur ve balçığına bağlı kaldıktan sonra nasıl olacak ki..!
Ufkunda hep yeni şafakların sökün edip tüllenmesini bekliyorsun; yüce ideallerle gönlünü donatmadan, kükreyip eski yerini almadan ve bir çığlık olup dünyanın bağrında inlemeden nasıl olacak ki..!
Asırlardan beri üst üste yığılmış problemlere çözüm getirmek istiyorsun; azim deyip, ümit deyip o yolda yıllarca, asırlarca beklemeye kararlı olmadıktan sonra nasıl olacak ki..!
Vatanın yükselmesinden, insanımızın mutluluğundan söz ediyorsun; mektep, kışla, tekye müsellesiyle (üçgen) nesilleri kanatlandırıp bütün şeytan üçgenlerinin üstüne yürümedikten sonra nasıl olacak ki..!
Gönlünce varlığa ermeyi ve duygu dünyan itibarıyla hayattan kâm almayı özlüyorsun; gün batıncaya kadar orucunu bozmadan bu bezmi devam ettirmezsen nasıl olacak ki..!
Kendini eksiksiz ve kusursuz görüyor ve herkesin de bunu böyle bilmesini istiyorsun; her gün sırtında bin günah cemiyet içinde ve davranışlarındaki oynaklıkla nasıl olacak ki..! (Ölçü veya Yoldaki Işıklar, 205-207)
Ali Ünal, Bir Portre Denemesi, Nil Yayınları, İstanbul, 2002
- tarihinde hazırlandı.