• Anasayfa
  • Hukuk Köşesi
  • Tekzipler
  • 3 Mayıs 2005 Tarihli Takvim Gazetesi'nin 13. Sayfasında Zekeriya Beyaz Tarafından Yazılan "Türkiye'deki Mehdiler" Başlıklı Yazıya Tekzip

3 Mayıs 2005 Tarihli Takvim Gazetesi'nin 13. Sayfasında Zekeriya Beyaz Tarafından Yazılan "Türkiye'deki Mehdiler" Başlıklı Yazıya Tekzip

3 Mayıs 2005 tarihli Takvim Gazetesinin 13. sayfasında Zekeriya Beyaz tarafından yazılan 'Türkiye'deki Mehdiler' başlıklı yazıda, müvekkilim Fetullah Gülen hakkında gerçeğe aykırı, şeref ve haysiyeti ihlal edici nitelikte iddialar ortaya atılmıştır.

Sözkonusu yazıda 'Türkiye'deki Mehdiler' başlığının hemen altında 'Ülkemizde;... Fethullah Gülen, ... gibi çok sayıda Mehdi var' şeklinde asılsız ve mesnetsiz bir iddia yayınlanmıştır. Yazının başlangıcında alaylı bir biçimde 'Başta Türkiye olmak üzere bütün dünyayı kurtarmakla, Allah tarafından gönderildiği ve görevlendirildiği iddia edilen, mübarek ve kutsal kabul edilen Mehdileri kısaca tanıyalım' denildikten sonra, 'MEHDİ FETHULLAH GÜLEN'şeklinde ara başlık atılarak müvekkilimin de ismine de yer verilmiştir. Gerek yazının başlıklarındaki açık ifadelerle ve gerekse yazının içeriğindeki kelime oyunları, açık-örtülü imalar ve hayali kişilerin sözde beyanlarıyla müvekkilim mehdi ilan edilmiştir. Yazının sonuç kısmında ise ağır hakaret içeren ifadelere yer verilmiştir.

Öncelikle şunu belirtmek isteriz ki; 'tartışmalara son nokta' koyma iddiasındaki söz konusu yazının, akademik ünvan taşıyan bir kişi tarafından kaleme alınmış olmasına rağmen, ilmi nitelik ve ciddiyetten uzak olması üzüntü vericidir. Yazı; ilim erbabına yakışmayacak şekilde, sözde iddialardan, kelime oyunlarından ve ağır hakaretlerden ibarettir.

Söz konusu yazı objektif bir araştırmadan da yoksundur. Bilindiği üzere, bir iddia yayınlamadan önce gerçekliğini araştırma yükümlülüğü bulunmaktadır. Eğer samimiyetle ve iyiniyetle küçük bir araştırma yapılsaydı, müvekkilimin bu konudaki beyanlarına kolayca ulaşılabilirdi. Ancak, yazının amacı kamuoyunu doğru bilgilendirmek değil, müvekkilimi halk nazarında küçük düşürmek olduğundan, herhangi bir araştırma yapmaya gerek görülmemiştir.

Bu vesileyle kamuoyuna açık bir şekilde duyurmak isteriz ki; müvekkilim hiçbir zaman kendisine kutsallık, mehdilik vs atfetmemiştir. Bilakis bu tür iddiaların Müslümanlığa göre küfür, tekebbür, dalalet olduğunu söylemiştir. Müvekkilimin hayattaki bütün amacı kendi beyanlarıyla 'insanlardan bir insan olma' hedefine ulaşmak, en büyük vazifesi de 'Allah'a kul olmak' olmuştur. Bu konuda müvekkilim şöyle demiştir: 'Kendi adıma da, makam mansıp sevdasına kapılmaktan, iyi olarak bilinip tanınmaya kadar her türlü dünyevi isteği Rabb'ime, 'Efendim'e ve dinime karşı vefasızlık kabul ediyorum. Millet olarak, zaman içinde kendimizi yenilemek, daha parlak bir görüntü sergilemek, hususiyle de son bin senelik müktesebatımızı, kültürümüzü tanımak, tanıtmak ve dinimizi anlatmaktan başka hiçbir sevdam olmasını istemiyorum.' (Kırık Testi, s. 8586) 'Şu kısacık ömrümüzde, şahsımızın bilinmesi, iyi olarak tanınması ve böylece bize hürmet edilmesi şeklinde gayeler taşımak ya da dünya nimetlerinden istifade etme türünden bazı sevdalar ardına düşmek Rabb'e karşı çok büyük bir ayıptır. Onu anlatmak ve dinimizin i'lasına çalışmak gibi bir kulluk vazifemiz varken dünyevi başka hedefler edinmek Allah'a karşı vefasızlıktır.' Yazıdaki iddiaların asılsız olduğunun daha iyi anlaşılabilmesi için, burada müvekkilimin konuyla ilgili kendi beyanlarından bir kısmını hatırlatmakta fayda görüyoruz: 'Eğer bir insan Kisf gibi, Sudan Mehdi'si ya da Somali Mehdisi gibi kendisinin Mehdi olduğuna inanıyor, Mesih olduğunu iddia ediyorsa, bu büyük bir iddia ve mübalağa olur. O zaman da meseleyi akide açısından ele alıp analiz etmek gerekir. Ne demek istiyor o iddiasıyla? Mesih'in ona duhul ettiğini söylemek istiyorsa, bir kısım kimselerin Hazreti Mesih'de mütecessid bir uluhiyet gördüğü gibi, o da kendisini öyle görüyorsa, bu Müslümanlığa göre küfürdür; onu ifade etmek için dalalet kelimesi hafif gelir; evet, öyle bir iddia açıktan açığa küfürdür.

Eğer, o söz ve iddiasıyla, Hazreti Mesih'in yörüngesinde seyr u süluki ruhani yaptığını ve kazandığı şeffafiyetten dolayı kendisine bakanların O'nda bir Mesihiyet gördüğü mülahazasını kastediyorsa, işin doğrusu, bu da o ufka ait bir insan olmayı iddia etme açısından çok büyük bir tekebbürdür. Şahı Geylani gerçekten bir Mehdi olabilir; fakat hiçbir zaman böyle bir iddiada bulunmamıştır. Muhammed Bahauddin Nakşıbendi böyle bir Mehdi olabilir ama kendisini hiçbir zaman o mertebede görmemiştir. İmamı Rabbani bir nevi Mehdi'dir; ne var ki, kendisine insan olma payesini bile çok görmüştür. Zaten o ufkun erbabı, iddiadan, kendine makam ve mevki biçmekten uzak kimselerdir.

Evet, meseleyi analiz ederek ele almak lazım. Bahis konusu olan söz seyr u süluki ruhanide yörünge birliğinden dolayı bir iltibas mı? Çevrenin hüsnü zannından kaynaklanan bir yanılma mı? Çevrenin bu iltibasına tercüman olmak mı? Yoksa gerçekten o insan kendisini 'vazifeli' mi zannediyor? Eğer öyle zannediyor ve bununla Mehdiliği kastediyorsa bu bir dalalettir.

Az önce de ifade ettiğim gibi, 'Din-i mübin-i İslam'ın yeniden dünyanın değişik yerlerinde kendisini ifade etmesi için ihtiyaç varsa Hazreti Mesih, öteki alemin ta öbür ucunda bile olsa böyle önemli bir fonksiyon için döner gelir' diyor Bediüzzaman Hazretleri. Fakat, genel yorumu itibarıyla nüzul-ü İsa'yı şahsı manevi olarak yorumluyor. Mesihiyetin, bir cemaat ya da bir zümre tarafından temsil edileceği şeklinde bir yorum getiriyor. Ne var ki, bu konuda bir isim belirleme, onu bir insanda tecessüm etmiş şekilde görme, 'falan şahıs odur' deme... işaret edilen şahıs Fatih de olsa, İmamı Rabbani de olsa, bu bir küfürdür. Hakiki mü'minlerin karşısında tir tir titreyeceği ve uzak duracağı şeytani bir iddiadır.

Maalesef, soruda da ifade ettiğiniz gibi, bazı dönemlerde su-i istimal edilen bu mesele, din düşmanlarının samimi mü'minleri karalamak için kullandıkları bir sermaye haline gelmiştir. Bir kısım cahiller hüsnü zan ettikleri kimseler hakkında 'Mehdi' tabirini kullanabilirler. Daha insaflı bazıları, 'Belli bir zaman içinde bir manada Mehdi'nin bir vazifesini ifa ediyor.' diyebilirler. İmamı Gazali, İmamı Rabbani ve hatta Bediüzzaman hakkında böyle diyenler çıkabilir. Her şeyden önce bu umumun kanaati değildir. Hele ondan sonrakiler hakkında öyle diyen de zaten yoktur. Öyle bir iddiada bulunan bir safderun varsa şayet, onu kendi safderunluğuna mahkum etmek lazım. Aklı başında bir mümin ne öyle bir dalalete talib olur, ne de haşa ve kella Mesih iddiası gibi bir küfrün arkasına düşer.

Oysa ki, aklı başında, Kitab'ı ve Sünnet'i bilen bir mümin ne öyle bir meseleyi kabul eder, ne de öyle bir mesele çevresi tarafından dillendiriliyorsa sükut durur. Arz ettiğim gibi, o tür iddiaları küfür sayar, sükutu da dilsiz şeytanlık kabul eder. Bu açıdan yedi dünya bilmeli ki, ehli dalalet ve ehli küfür bu iddiaları müminleri karalamaya matuf olarak bizzat kendileri ortaya atıyorlar. Ve yine yedi dünya bilsin ki, ehli iman hiçbir zaman bu laf ü güzaflara inanmayacak bu iftiralara kanmayacaktır. Onlar kılı kırk yararcasına, Kitap ve Sünnet'in emirlerini yerine getirecek, o türlü büyük iddialara asla girmeyecek, Müslümanlığın tevazu, mahviyet ve hacaletten ibaret olduğunu kabul edecek, kulluğu her türlü payenin üstünde görecek ve Hazreti Mevlana gibi 'Kul oldum, kul oldum, kul oldum! Ben Sana hizmette iki büklüm oldum. Kullar azad olunca şad olur; ben Sana kul olduğumdan dolayı şad oldum.' diyeceklerdir.' (Kırık Testi, 11.10.2004)

Müvekkilimin eserlerinde konu bütün açıklığı ile ortaya konulmuş iken böyle iftira niteliğinde bir yayın yapılmasının iyi niyetten yoksun ve maksatlı bulunduğunu kamuoyuna saygılarımla sunarım. 13.5.2005

Sayın Noter, üç nüshadan ibaret işbu ihtarnamenin bir suretinin muhataba tebliğini, tebliğ şerhli bir suretinin de tarafımıza verilmesini saygıyla talep ederim.

Keşideci Vekili
Av. Orhan Erdemli

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.