Birilerinin Yüzü Kızarmalı

Hadiselere günlük telaş içinde bakıyoruz. Olayların ne evvelinde gözümüz var ne ahirinde. Her meseleyi partilerin, grupların, kişilerin güç kazanıp kaybetmesi şeklinde değerlendiriyoruz.

Global terör, sonunda Türkiye'yi de kana buladı. 23 vatandaşımız hayatını kaybetti, yüzlerce insan yaralandı. Ellerimizi şakaklarımıza götürüp düşünelim, nasıl oldu da dünya bu hallere düştü, Türkiye bu kötü süreçte müspet rol alabilir miydi?

Komünist blokun çökmesiyle dünya tek kutuplu bir yörüngeye girdi. Dolayısıyla kutupların direncini sağlayan ittifaklara da ihtiyaç kalmamıştı. Tek süper güçlü dünya, siyaset tarihinde görülmüş bir olay değildi. Yeni bir çatışma alanı doğacağı açıktı. Bir kere ideolojiler 'aydınların afyonu' yaftasını yemişti ve iflah olması da mümkün değildi. Menfaat paylaşımı, güç kazanımı ve hükmetme arzusu yeni çatışma alanları doğuracaktı şüphesiz.

En şaşırtıcı kehanetlerden biri Samuel Huntington'dan geldi. "Medeniyetler Çatışması" teorisi barbar topluluklar ile uygar kitlelerin savaşacağını öngörüyordu, yani yeniden iki kutuplu bir dünyayı. Çatışma tezi, İslam dünyasında bazı endişelere neden oldu; ancak reel projeler üretmek hiç de kolay değildi.

Muhtemel tehlikeyi birinin teoriye dönüştürmesi gerekmiyordu aslında. Ortam radikal grupların doğmasına da manipüle edilmesine de müsaitti. İslam dünyası, medeniyetler çatışması tezine erken davranıp alternatifler üretemedi. Güncel tartışmaların fantezileri daha çekici geliyordu belki de. Sadece İslam dünyasının görevi değildi alternatif düşünceler üretmek; ancak muhtemel çatışmada en çok zararı dünya sathında hızla yayılan İslamın imajı görecekti.

11 Eylül terör saldırısı, beşerin kucağına saatli bir bomba bıraktı. Şimdi bu bomba kah Necef'te bir camide patlıyor, kah İstanbul'da bir sinagogda. Yarın nereleri ve kimleri hedef alacağı da bilinmiyor. Hadiselerin tek tek çözümü polisin görevi. Onlar, olayların faillerini yakalamak için delillerden hareket edecek, soruşturmalar yapacak, şahitlerin ifadelerine başvuracak…

Dünyanın global bir kıyamete doğru hızla ilerlediği ortada, bu durum, siyasetçilerden sosyologlara kadar uzanan bir mesuliyet alanı açıyor. En çok da din adamlarına görev düşüyor. Hangi din mensubundan gelirse gelsin terörü önlemek için dinin manevi gücünden yararlanmak gerekiyor.

Aslında Türkiye, bu konuda muhteşem adımlar attı. Ne var ki bazı kişilerin genlerine sinmiş hazımsızlık. Medeniyetler uzlaşması için atılan adımlar fena halde baltalandı. Mesela Gazeteciler ve Yazarlar Vakfı'nın yıllar önce başlattığı dinler arası diyalog çalışmaları bazı çevrelerce hep karalandı. Vakfın onursal başkanı Fethullah Gülen Fener Patriği Bartholomeos ile 1996'da bir araya gelmişti. Bu bir süreçti; başkasının dini ve kültürel konumuna saygı gösterilmesi süreci. Ne hazindir ki bu süreci lince çevirenler şimdi diyalog havarisi kesildi. Oysa dünyamızı tehdit eden hoşgörüsüzlük sanıldığından daha vahim bir tehlikeydi.

Maalesef bazı mütedeyyin gruplar da 'dinci terör' kavramının en çok dindarları vuracağını sezemedi. Oysa dünya barışını temin etmek için devletler kadar sivil toplumlar da sorumluydu, en çok da İslami hasasiyeti olanlar. Şimdi görüyorsunuz insanlık dinler arası kıyametin eşiğine gelip dayandı.

Osmanbey ve Şişli katliamlarının yaşandığı gece Türkiye'nin en ciddi entelektüellerinden biriyle beraberdik. Olayın şokundan çıkabilmiş değildim. 'Bu kadar ihtiyaç duyulduğu halde Fethullah Gülen'e yapılan muameleye bak!' sözleriyle irkildim. Doğru söylüyordu. Ne yapalım, bu da tarihi ayıp olarak kayıtlara geçecek ve eminim çok kişinin yüzü kızaracak insanlık huzurunda…

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2025 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.