Hayal inkılâbı
Zaman altın ilmeğini boynumuza takmış bizi peşinden koşturmakta. Herkesin zaman ve mekân anlayışı, hayal ettiği dünya ile sınırlı. Hayatı boyunca köyünden hiç çıkmayan bir çobana göre dünya, ağıl ile yayla arasında gidip geldiği zaman ve mekândan ibarettir. Evinde ev işleri ile meşgul olan bir kadının hülyası, evini daha huzurlu ve güzel yapmaya yöneliktir. Bir babanın hayal dünyası ise, çocuklarını en iyi şekilde yetiştirmek ve gözü arkada kalmayacak şekilde onları hayata hazırlamaktır. Bir öğretmen, talebelerinin başarılı olması hayali ile yatıp kalkar. Lisede okuyan bir talebenin hayalinde ise iyi okullar, parıltılı bir meslek, model aldığı insanların ışıltılı hayatları vardır.
Millet olarak üç asırdır hayal kurmaktan ve ümitli olmaktan uzak bir hayat yaşıyorduk. Son birkaç asırdır, güz yapraklarına dönüşen milletimiz derin bir hüzünle her esen rüzgârda sağa sola savruluyordu. Attan inip yatağa düşmüştük. Gökyüzü kapkaranlıktı ve yıldızlar bulutların ardına saklanmıştı. Gönül ve ruh dünyamız büyük bir sarsıntının tozu dumanı altındaydı. Umut ve hayallerimiz inkisar içindeydi.
Asrın Mustaribi, bir kış günü gelip, elindeki eteğindeki tohumları en soğuk kış mevsiminde hayallerinin yetiştiği her yere ekti, saçtı. Yeni bir ihya ve inşa hareketinin tohumlarını saçarken, müjdeyi de veriyordu: Siz cennet-âsâ bir baharda geleceksiniz. O zaman kabrimize gelin...
Asrın Mustaribi'nin yazdıklarını fert fert, ocak ocak, mahalle mahalle, kasaba kasaba, şehir şehir ve en nihayetinde ülke ülke, iç içe daireler şeklinde genişleten bir gönül hareketi ise, Üstad'ın bekaya göç etmesinden on yıl kadar sonra, İzmir'de tahta bir kulübede, mum ışığında aydınlanan uykusuz gecelerde başladı. Gözyaşları fidanlara can suyu olmuştu.
Onlar bizim gönül, ruh, zihin ve hayal dünyamızda sessiz bir ihtilâl yaptılar. Gürültüden, tarrakalardan ve hamasetten uzak bir hayal ihtilâli. Bir zihniyet inkılâbıydı bu. Kalblerimizle düşünmeyi öğrettiler bize. Ancak sünuhat yoluyla elde edilebilecek bir ilimdi belki de.
Evinde oturup yemek yapan ve dantel ören kadın; yaptığı yemekleri ve ördüğü dantelleri kermese götürüp, karınca kararınca bu gönül hareketine katkıda bulunarak, dünya çapında örülen bir dantelânın ilmeklerinden biri oldu.
Bir baba; çocuklarına yedirdiği ekmeğin bir parçasını "hizmet"e vererek, hem sofrasının bereketlenmesini sağladı, hem de bu şahs-ı mânevînin parçası oldu. Çocuklarının gönül dünyasını zenginleştirerek, onları dünyanın dört bir tarafına göndermeye ikna etti ve kendisi de razı oldu.
Öğretmenler; gözlerini ufka diktiler ve en uzak, en sıcak, en soğuk, en yoksul, en zengin, en bilinmez ülkelere kadar gitme hayali kurdular ve gittiler. İçlerine, onları harekete geçiren bir ateş düşmüştü; onları ısıtan bir ateş. Onu kalbi olan herkesle paylaşmak ve onları da ısıtmak için kim var denildiğinde "Herkes, hepimiz, hep buradayız!" cevabını vermekte tereddüt etmeden gittiler, arkalarına bakmadan.
Kanlarının kaynadığı bir dönemde bu gençler; dünyevî hazları ve gelecek hayallerini bir kenara bırakıp, yabancı memleketlerdeki temiz kalblere bir hayal ihtilâli ile gönüllerinde tulu eden ışık huzmelerini aktarmak ve belletmek için belletmen olarak her yere gittiler. Zîrâ biliyorlardı ki: "Her yerde değilseniz, hiçbir yerdesinizdir!"
"Nasıl ki dört beş adamdan iştirak niyetiyle biri gazyağı, biri fitil, biri lâmba, biri şişe, biri kibrit getirip lâmbayı yaktılar. Her biri tam bir lâmbaya mâlik oluyor." Aynen öyle de ev hanımı, esnaf, öğretmen, belletmen; hayatın ünitelerinden herhangi birine mensup bir insan, bu hayal ihtilalinin bir parçası ve uzvu olup bütün amellere ortak oldu.
Türkiye'nin dünyaya ihraç ettiği en büyük markası, dünya tarihinin en büyük gönüllü sivil hareketi "hizmet", bir hayal ihtilâlinin neticesidir. Her gün kullandığımız sıradan kelimelere kıvılcımlı ve korlu birer mânâ yüklendi. "Hizmet", "hicret", "adanmışlık", "himmet", "vefa" "hoşgörü" "diyalog" gibi kelimeler, kabirlerinden kalkıp yeniden canlandılar ve yeni bir mânâ kazandılar. Hayatımızın birer parçası oldular. Gittiğimiz her ülkede bize arkadaşlık ettiler. Gönüllerimizde heyecan uyardılar.
Mütedeyyin insanlar sosyolojik olarak sınıf atladı. Horlanan insanlar, vatanı ve milleti için her türlü fedakârlığı yapan insanlar konumuna geldiler.
Ve en mühimi: Sahabelerin hayatları; menkıbe, kıssa ve ütopya olmaktan çıkıp, hayatın gerçeği ve "yaşanılabilir" örnekler oldu. "Bizden bir şey olmaz!" miskinliğinin, uyuşukluğunun yerini, "Dünyanın neresinde insan varsa oraya, en uzağa, en yükseğe, en soğuğa, en sıcağa, en fakire, en zengine gönlümüzün soluklarını ulaştırmak için hiçbir mazeret kabul edilemez." civanmertliği aldı.
Kendimize itiraf edelim: Hizmet sayesinde, dünyanın her yerinde devlet adamları, iş adamları ve diplomatlarla muhatap olmaya başladık. Eğer bu gönüllüler hareketinin içinde hayal ihtilâlinin bir parçası olmasaydık; evimizde, okulumuzda, iş yerimizde dünyevî meşgalelerle hayatımız heba olup gidecekti.
Allah bizi, hayırlı işlerde kullandı. "Hizmet"te olmak bize, itibar kazandırdı. Hizmetin kanatları altında olmak, bizler için birer iftihar vesilesi oldu. Artık hizmet; elimizin değil hayalimizin yetiştiği her yere ulaşmaya başladı. Bu hayal ihtilâlini gerçekleştirenlere minnet borçluyuz. Bu hayal ihtilâli, dünyanın çehresini yenilemeye, değiştirmeye ve daha yaşanılır bir huzur adasına dönüştürmeye devam ediyor.
- tarihinde hazırlandı.