Yeni görev
Ülke olarak belki de en iyi yaptığımız şeylerden birisidir kutuplaşmak! Bir futbol takımı tutar gibi inandığımız bir konunun yılmaz savunucusu oluyoruz.
Bütün detayları, satır aralarını yok sayıyoruz. Ya bu taraftansın ya da karşı taraftan... Soru sormak, sorgulamak karşı tarafın adamı olmak anlamı taşıyor. Barış sürecinde de aynı şeyleri yaşıyoruz. Bu konuyla ilgili soracağınız en küçük soru bile ‘barış karşıtı’ diye suçlanmanız için yeterli bir gerekçe olabiliyor.
Ama biliyoruz ki; böylesine girift, böylesine çok bilinmeyenli ve yılların getirdiği bir problemin tartışılmadan, soru sorulmadan oldu-bittiyle çözümlenmesi oldukça zordur. Çünkü bu mesele; zıtlıkları bir arada barındıran, bir duvarı yaparken başka duvarları yerle bir etme potansiyeli taşıyan, çok bilinmeyenli bir denklem.
Burada gerçek olan bir şey varsa o da, başta Kürtler olmak üzere bütün Güneydoğu halkının iki silah arasında kalmaktan, çatışmaktan ve ölmekten bir hayli yorgun düştüğüdür. Bu yüzden barışı büyük bir özlemle istiyor ve bekliyorlar. Birkaç yıl önce Kuzey Irak’ta bize rehberlik eden bir Kürt’ün söylediği gibi çatışmaktan ve ölmekten bitap düşmüş durumdalar. Terörün sebep olduğu kasılma, içe kapanma hali silahların susmasından sonra yerini umuda bırakacak.
Silahların susmasına herkes kayıtsız şartsız destek veriyor. Ancak bu sürecin nasıl gittiği daha doğrusu nereye gittiğiyle ilgili soruların çoklukla sorulmasından korkmamak gerekiyor. Bu sorulardan kimsenin gocunmaması, alınganlık göstermemesi de çok önemlidir. Çünkü Türkiye için böylesine hayati bir konunun, partiler üstü ele alınması ve olabildiği kadar şeffaf olması kafalardaki soruları daha kolay izale edecektir.
PKK’nın geri çekilmesini askerî açıdan değerlendirmeye tutacak durumda değilim. Bu değerlendirmeyi devletin güvenliğine kafa yoranların yaptığına kanaat getirerek bu konuyu geçiyorum. Bu sürecin en kritik evresi, silah bırakacak olan PKK’nın ne olacağı sorusuna verilecek cevapta gizlidir. PKK bundan sonra ne yapacak ya da ne işe yarayacak? Süreç başladığından bu yana gerek Abdullah Öcalan’ın Milliyet gazetesinde yayımlanan İmralı tutanaklarında söylediklerine, gerekse KCK’nın başı olan Murat Karayılan’ın son zamanlarda yaptığı konuşmalara baktığımızda PKK’nın sanki kendine yeni bir görev ve misyon edinmiş gibi durduğunu görüyoruz.
Mesela Murat Karayılan, Aslı Aydıntaşbaş’a verdiği mülakatta Oslo görüşmelerini ‘cemaatin’ sızdırdığını söylüyor. PKK’nın sızdırdığı gün gibi aşikâr olan, Başbakan’ın da PKK’nın sızdırdığını söylediği bu görüşme tutanakları konusunda aradan bunca yıl geçtikten sonra camianın suçlanmasının mantığını anlamak gerçekten zor. Karayılan, bu suçu üzerinden atmaya çalışırken niye özellikle camianın üzerine yıkmaya gayret gösteriyor? PKK gibi varlığını asker ve sivil katliamlarına borçlu olan bir yapının başında olan Karayılan’ın, bu ülkenin tam yüreğinden çıkmış bir harekete şantaj yapmaya kalkışmasını anlamlandırmak imkânsız.
Murat Karayılan’ın söylemleri öylesine tanıdık öylesine bildik cümleler ki, bir terör örgütünün üzerinden camiayı dövmek kimin aklı, insan gerçekten merak ediyor. Karayılan’ın hedef tahtasına camiayı koymasının bir anlamı var mıdır? Kuşkusuz bu soruya en güzel cevabı önümüzdeki süreçte yaşayacaklarımız verecek. Bu dönemin en önemli sorusu ise ‘PKK’ya bundan sonra ne iş yaptıracakları’ olacak.
- tarihinde hazırlandı.