Zekâtta miktarlar
Soru: Hayvanların zekâtı verilirken 40 koyundan 120’ye kadar bir, 121’den 200’e kadar iki tane olmasını bazıları adaletsizlik olarak kabul ediyorlar. Bunu açıklar mısınız?
Bu meseleye sathî nazarla bakan bir insan, matematik hesabına göre 40 koyunda 1 tane olunca, 80 tanede 2, 120 tanede 3 şeklinde artması gerektiğini düşünür. Ona göre adalet olan budur. Aslında o, meseleyi tek taraflı düşünmektedir.
İnsanı yaratan Allah, onun bir vasfını Kur’ân’da şöyle anlatır: “Nefis, menfaatlerine düşkünlüğüyle, cimriliğe meyilli olarak yaratılmıştır.” (Nisâ sûresi, 4/128) Evet, insan fıtratında cimrilik vardır. Eğer insan, Allah’ın istediği şekilde cömert olsaydı, elinde hiçbir şey bırakmaz hepsini sarf ederdi. İnsana cimrilik meylinin verilmesi hikmetlerinden biri, onun tutumlu olması ve malını saçıp savurmaması içindir. Âyette Cenâb-ı Hak, “Yakınlarına, yoksula, yolda kalmışa hakkını ver, sakın saçıp savurma. Çünkü savurganlar şeytanların kardeşleridirler. Şeytan ise Rabbine karşı pek nankördür.” (İsrâ sûresi, 17/26-27) buyurmaktadır. O şeytan sahip olduğu kabiliyetleri kullanamamış ve boşa harcamıştır. İnsanı böyle şeytanî bir duruma düşmekten koruyan işte bu potansiyel cimriliktir.
Bununla beraber insan, başka yönden ayrı bir şeytanî duruma da düşebilir. Allah Resûlü meselenin her iki yönünü birden anlattığı hadis-i şeriflerinde şöyle buyururlar: “Cömert, Allah’a, insanlara ve Cennet’e yakın; Cehennem’den uzaktır. Cimri ise Allah’tan, insanlardan ve Cennet’ten uzak; Cehennem’e yakındır. Allah, cahil cömerdi, cimri ibadet düşkününden daha çok sever.”[1] Başka bir hadis-i şeriflerinde ise Allah Resûlü cömerdin eninde sonunda Allah’ın izniyle mutlaka Cennet’e gireceğini ifade ederler.[2] Zira Allah cömerdi mahrum etmez. İşte zekâtta bu muvazeneye riayet edilerek cömert olmanın yanında ölçüye de dikkat çekilmiştir.
Evet, 1000 koyunu olan bir insandan matematik hesaplarına göre zekât olarak 25 koyun istemek bazen onu fitneye sokabilir. Bu miktara varan zekât, fıtratındaki cimrilik sebebiyle onu temerrüde sürükleyebilir. Kur’ân, bu duruma Hz. Musa’nın kavmi içinde yaşamış, –günümüzde de bir insanın zenginliği anlatılırken “Karun kadar zengin.” darb-ı meseliyle ifade edilen– bir zatı misal gösterir.[3] Karun’a, “Allah’ın sana ihsan ettiği bu servetle ebedî ahiret yurdunu mamur etmeye gayret göster, ama dünyadan da nasibini unutma! (İhtiyacına yetecek kadarını sakla). Allah sana ihsan ettiği gibi sen de insanlara iyilik et, sakın ülkede nizamı bozma peşinde olma! Çünkü Allah bozguncuları sevmez.” (Kasas sûresi, 28/77) denildiğinde o, malının çokluğu ve dolayısıyla vereceği meblâğın yüksekliği sebebiyle bundan geri durdu ve “Ben bu servete kendi ilmim ve becerim sayesinde kavuştum.” (Kasas sûresi, 28/78) dedi. Hâlbuki onun bütün mâmeleki elinden alınmıyor ve mâkul bir nispet isteniyordu. Ancak o kadar fazla koyunun zekâtını düşününce, ona verilemeyecek gibi geldi ve temerrüde girdi…
Bundan dolayı İslâm, kanunları vaz’ederken, insanın bir kısım zayıf taraflarını da nazar-ı itibara alıp ona göre vaz’etmiştir. Bu şekilde zor da olsa onun verebileceği miktarı farz kılıyor ve veremeyeceği vergiyi ondan istemiyor.
Bunun yanında mü’minin verdiği zekât, sadece koyunla sınırlı da değildir; zekâta tâbi başka şeyler de vardır. Meselâ, bir mü’min, birikmiş parasının kırkta birini zekât olarak verir. Para ne kadar artarsa artsın, nisap miktarını geçtiğinde verilen hep aynı nispettedir. Sayı ve miktara göre değişme hayvanlara mahsustur. Dinimiz, hayvanlarda kaç tanede ne verileceğini naslarla tespit etmiştir. Bunu, Hz. Enes’in rivayet ettiği bir hadiste açıkça görürüz. Hz. Ebû Bekir, kendisini Bahreyn’e memur olarak gönderdiği zaman ona zekât miktarları hakkında yazılı olarak ayrıntılı bir talimat vermiş ve talimatnâmenin altını da Resûlullah’ın (sallallâhu aleyhi ve sellem) mührü ile mühürlemiştir.[4] Aslında İslâm’da fakire, hiç yoktan mal verilmek suretiyle adaletin ötesinde bir ikramda bulunuluyor. Burada adaletsizliğin olduğunu söyleyen insan ise zannediyorum meseleye hissiyatıyla yaklaşıyor.
Meselenin dikkatlerden kaçan bir diğer yönü de, o kadar koyunun muhafaza edilmesidir. Koyunun sayısı arttıkça ona göre de masrafı artacaktır. Sayı arttıkça bakım görüm için ona göre mera, bekçi köpeği, ekin ekilecek yerleri hazırlamak gerekecektir. Binaenaleyh İslâm’daki usûlî kaide, اَلْمَغْنَمُ بِحَسَبِ الْمَغْرَمِ “İnsan ne kadar zarara maruz ise o kadar menfaatlendirilecektir.” şeklindedir.
Netice olarak, hayvanların zekâtında nisap miktarı ve kaç tanede ne kadar verileceği de Allah Resûlü’nün sarih ve sahih hadislerdeki ifadeleriyle sabittir ve değiştirilemez.[5]
[2] Bkz.: el-Beyhakî, Şuabü’l-îmân 7/435; et-Taberî, Târîhu’l-ümem ve’l-mülûk 1/229.
[3] Bkz.: Kasas sûresi, 28/76.
[4] Bkz.: Buhârî, zekât 37, 38, farzu’l-humus 5; Ebû Dâvûd, zekât 5.
[5] Bkz.: Tirmizî, zekât 4; Ebû Dâvûd, zekât 5; İbn Mace, cenâiz 55.
- tarihinde hazırlandı.