Vahiy ve Heva Birbirine Taban Tabana Zıttır
Vahiy ve heva, birbirine zıdd-ı nâkısla zıt iki kelimedir. Vahiy, şaşırtmadan, dosdoğru; insanı, değerler üstü değerlere ulaştıran gerçek bir vasıta olduğu gibi, ilmi marifete dönüştüren çok önemli bir ışık kaynağıdır. Bu manada Efendimiz için, Kur'an: 'Mâ dalle sâhibiküm ve mâ ğavâ ve mâ yentiku ani'l-hevâ - Arkadaşınız Muhammed (sav) asla yanılmadı, sapmadı, aldanmadı. Ve O kendi heva ve hevesine göre de konuşmuyor.' (Necm, 53/2,3) buyurur. Evet, O'nda dalalet yok, taşkınlık yok; O, her an vahiyle irtibatlı ve ne konuşursa, vahiyle konuşur asla kendi heva ve hevesiyle konuşmaz...
Bunun karşısında heva ise, nefis yörüngeli bir şeydir ki, onun için Cenab-ı Hak: 'Baksana kendi heva ve hevesini ilah edinen, ilmi olduğu halde Allah'ın kendisini şaşırtıp, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözlerine de perde çektiği talihsizin haline!' (Câsiye, 45/23) buyurur. Demek ki heva ve heves, insanı hedefe ulaşmaktan alıkoyan öyle bir engel, öyle baş edilmez bir gâile ki ona takılanın sonu küfür ve sefalettir. Onun hakim olduğu her yerde dalalet vardır.. ve derecesine göre herkes ondan ne kadar nasibini almışsa, bir o kadar sapıklık içinde demektir. Leyla Hanım, ondan şekva mahiyetinde: 'Heva ü nefsime uydum, pek çok günah ettim, Huzura hangi yüzle varayım ya Rasulallah' der. Aynı manada bir başka şair ise,
'Hevâ-i nefsin elinden el aman.
Senden ola inayet ya Rahman!'
Evet, hevayı sadece insanın kendi cismânî arzu ve isteklerine kapılması, bazı şeylere arzu duyması ve iştihasının kabarması şeklinde anlamak yanlış ve eksik olur. O, bazı şeyleri kişinin kendi duygu ve mantığına göre alıp algılamasından, dine ait meseleleri gerçek kaynağından araştırma yerine, aklına estiği şekilde yorumlamasına kadar geniş bir dairede tesiri olan bir mahiyet-i insaniye virüsüdür.
- tarihinde hazırlandı.