Ölümüne Herkesin Ağladığı Muhasebe Kahramanı: Hz. Ömer

Nebiler Serveri (sav), canı sıkıldığı veya biraz rahatsız oldukları zaman Hz. Bilâl'e (ra) hitaben 'Erihnâ yâ Bilâl - Bilâl! Hele bir içimizi ferahlandır!' buyururlardı.

Bunun manasını bilen Hz. Bilâl de hemen kalkıp ezan okur ve hep birlikte namaza dururlardı. Zirar mü'min, namazda bir başka inşiraha erer. Hz. Ömer'de (ra), tıpkı rehberi Allah Rasulü (sav) gibi namaza aşık ve hayran bir insan idi. O kadar ki, o, namaz kılarken kendini tutamayıp sesi arka saflardan işitilecek şekilde ağlar ve kendinden geçerdi. Çoğu zaman o, bir ayet okuduğunda boğazı tıkanır, ayetin devamını getiremez, bazen bayılıp yere düşünceye kadar ağlar sonra da evine kapanırdı da, insanlar onu hasta zannedip ziyaret ederlerdi.

Bir defasında bu ince kalbli insan, sabah namazında Yusuf Suresi'ni okurken 'Ben üzüntü ve tasamı yalnız Allah'a arzediyorum.' (Yusuf, 12/86) ayetine gelince hıçkırarak ağlamaya başlamış ve ayeti tamamlayamadan rükua varmıştı. Her ne kadar ayetteki sözler Hz. Yakub'a (as) ait olsa da, Yakublar bitmemişti ve bitmeyecekti; Hz. Ömer de onlardan biriydi. Bu mahzun ve mükedder insan, okumuş, düşünmüş, hem kendisi ağlamış, hem de Sahabe-i Kirâm'ı ağlatmıştı. İşte bu derinliği ile yine o, Rabb'isinin huzurunda kendinden geçmiş, sabah namazını eda ediyordu ki, birden Ebu Lü'lü'ün soğuk ve zehirlenmiş hançerini bağrında hissediverdi. Hançer bağrından dışarıya çıkarken, Hz. Ömer'in (ra) mübarek bağırsakları da o yırtıktan dışarıya çıkmıştı. Bu şuurlu insan, son anlarını yaşadığı o esnada dahi, olup bitenleri düşünmekten daha çok, Allah'la münasebeti adına bir husus üzerinde duruyor ve oğlu Abdullah'ın halk arasında dolaşmasını ve onların kendisi hakkında ne düşündüklerini öğrenmesini istiyordu. Bu vazifeyle halkın içine dalan Hz. Abdullah (ra) hangi kapıya uğradıysa herkesin senasıyla karşılaştı; hemen herkes 'Vâh Ömer!.. Vâh Ömer!.. Vâh Ömer!..' nidalarıyla ağlayıp inliyordu. Hatta kadınlar sultanı Hz. Aişe (ra) validemiz de aynı duygu ve düşünceyle 'Vâh Ömer' deyip feryad ediyordu. Zira, herkes biliyordu ki, onun bağrına saplanan hançer aslında İslam'ın bağrına saplanmıştı. O hançerden damlayan kan, kıyamete kadar Müslümanlar arasında iftirak telatümüyle çağlayıp gidecek ve ihtimal bir daha da dinmeyecekti. Evet yere yıkılan Ömer değil, İslam birliği ve Müslümanlık idi. Onun için herkes âh u efgân edip, 'Vâh Ömer!' diye ağlıyordu.

Bu itibarladır ki, Hz. Abdullah kime uğradıysa hepsinin hasret içinde yanıp yakıldığını gördü ve bu durumu gelip babasına haber verdi. Bunun üzerine koca halife, kendisine kastedenin kim olduğunu öğrenmek istedi. Kendisine, katilin İranlı bir mecusi köle olduğunun bildirilmesi üzerine de, katilin ehli imandan biri olmayışından ötürü 'Allah'a hamd olsun.' demişti. Bu mülahaza, adalet timsali Hz. Ömer'in (ra), kendi kendine, herhangi bir Müslüman'a bir haksızlık yapabileceği, onun da buna canı sıkılarak kendisini hançerleyebileceği endişesinden kaynaklanıyordu. Zira böyle bir durumda Hz. Ömer haksızlık yaptığından ve onu yaralayan da bir Müslüman'ın kanına girdiğinden dolayı kendince mes'ul olacaktı. Bu onun Allah karşısında, konumunun, mes'uliyet ve vazifesini müdrik bulunmanın, muhasebe hissi ve olabildiğine içe doğru bir derinliğin ifadesiydi ve bu büyük dimağ, bu duygu bu düşüncelerle, canına kıyanın bir Müslüman olmadığı için Rabb'ine hamd ediyordu.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.