"Mahşerde, Allah Huzurunda da Böyle Şehadet Eder misin?"

Hz. Ömer'e ait şöyle bir inceliğe şahit oluruz: Yaralandıktan sonra oğlu Abdullah'ı Hz. Aişe validemize, hücre-i saadette İnsanlığın İftihar Tablosu (sav) ve Hz. Ebu Bekir'den (ra) geriye kalan bir kişilik yere, evet dünyada iken hiç ayrılmadığı dostlarının yanına defnedilebilmek üzere izin istemesi için gönderir. Bu esnada Hz. Ömer'in başı da, hiçbir zaman yanından ayırmadığı, Allah Resûlü'nün (sav), bu ümmetin uleması olarak tavsif ettiği, amcasının oğlu olan genç âlim İbn-i Abbas'ın dizindedir. Adım adım ölüme yaklaştığı bu esnada koca Ömer; heyecan, merak ve menfi bir cevap alacağı endişesiyle, Hz. Aişe'den gelecek cevabı beklemektedir...

Neden sonra Hz. Abdullah koşa koşa gelir ve Hz. Aişe (ra) validemizin büyük bir fedakarlık göstererek, 'Esasen ben orayı kendime ayırmıştım, ama Ömer'i nefsime tercih ederim.' dediği müjdesini verir. Bunun üzerine Hz. Ömer, 'Allah'a şükür. En büyük arzum bu idi; o da oldu. Ama yine de, ben öldükten sonra beni oraya götürün ve tekrar izin isteyin. Eğer izin verirse oraya gömün, vermezse Müslümanların mezarlığına gömün' der.

Bu hadisenin mevzumuzla alakalı olan yönü şudur: Hz. Ömer (ra), oğlu Abdullah'ın (ra) Hz. Aişe'den getireceği haberi endişe içinde beklerken ağlar ve kendinden geçer. İbn-i Abbas ise onu şu mealdeki sözlerle teselli etmeye çalışır: 'Ey Allah'ın peygamberinin halifesi! Seni cennetle müjdeleyebilirim; zira sen, Allah Resûlü'nü (sav) idrak edip Müslüman oldun. Resûlullah (sav), bir keresinde sağ ve soluna seninle Ebu Bekir'i (ra) alıp ellerinizden tutarak, 'Biz kıyamet günü bu şekilde diriltileceğiz.' Başka bir keresinde ise, 'Her Nebinin sema ve arz ehlinden ikişer veziri vardır. Benim de gökte iki, yerde de iki vezirim var. Gökteki vezirlerim Cebrail ve Mikail; yerdeki vezirlerim de Ebu Bekir ve Ömer'dir' buyurmuşlardı ve Rasul-i Ekrem'in size teveccühleri bu istikamette idi.

Ayrıca Allah Resûlü'nün (sav) yanı sıra ilk halife Ebu Bekir de senden memnundu ve kendisinden sonra hilafete sizi tavsiye etmişti. Ona: 'Ömer gibi sert ve şiddetli bir adamı tavsiye ediyorsun. Allah'ın huzuruna gittiğin zaman Allah sana sorarsa ne diyeceksin?' diyenlere de O 'Siz beni Allah ile mi korkutmak istiyorsunuz! Rabbime kavuştuğumda bana soracak olursa, ben de 'Ya Rabbi!

O ümmet içinde onların en hayırlısını seçip halife bıraktım' diyeceğim.' şeklinde cevap vermişti.

Allah sana bir çok şehirler kurdurdu. Seni vesile kılarak nifakı ortadan kaldırdı. Yine senin vasıtanla Müslümanlara çok şey lütfetti. Resûlullah'a (sav) uzun zaman arkadaşlık ettin. Halife oldun, taviz vermedin, vazifeni de hakkıyla yaptın.. ve şimdi de yaralandın O'na şehit olarak gidiyorsun. Sen, Ebu Bekir gibi olmasa bile kendi kametince 'sıddîk'dın, Sen, 'Fâruk' olmayı tam manasıyla yaşadın ve yeryüzünde adaleti ikame ettin 'Adalet mülkün temelidir' diyerek onu adeta sinelere perçinledin.. cihan, adaleti senden öğrendi... Senin için sadece bir şehitlik kalmıştı; Allah'ın huzuruna giderken kazanmadığın hiçbir şey kalmasın diye sen sineni şehitliğe de açtın.

İbn-i Abbas (ra) bu mealdeki sözlerini bitirdiğinde Hz. Ömer'in (ra) birden gözleri parıldadı ve İbn-i Abbas'a yanına oturmasını söyleyerek ondan biraz önce sarfettiği sözleri tekrar etmesini istedi. İbn-i Abbas sözlerini tekrar edince de, Koca Halife (ra) ona: 'Mahşerde Allah huzurunda da böyle şehadet eder misin?' diye sordu. İbn-i Abbas 'Evet' deyince de artık dünyalar onun olmuş gibi seviniyordu. Hz. Ömer'deki muhasebe duygusunun derinliğine ve kendini kontroldeki inceliğe bakın ki, daha dünyada iken cennetle müjdelenmiş olmasına rağmen, yaptığı şeylere değil; Peygamber'in amcasının oğlunun şehadetine değer vermektedir.

Hz. Misver'in naklettiği bir başka rivayette, Hz. Ömer (ra) yaralandığı zaman: 'Vallahi yeryüzü dolusu altınım olsa idi, ötede Allah'ın azabından kurtulmak için hepsini fidye olarak verirdim.' der.

Evet, bu devâsâ kametler, müthiş bir muhasebe ve murakabe duygusu içinde ve olabildiğine mütevazi bir hayat yaşamış, cihanın kapıları da ardına kadar kendilerine açılmış olmasına rağmen tavırlarında herhangi bir değişiklik olmamıştır. İhtimal, bir kere daha cihanın kapılarını zorlamak için onlar gibi yaşamak gerekecek. Zira her zaman aynı ağırlık, aynı güç ile kaldırılabilmiştir. Kanaat-i acizanemce Ömerlerin, Ebu Bekirlerin yeniden tulû edeceği, o mübarek, mübeccel ve mukaddes neslin müjdesiyle tüllenen şafak emareleri belirmeye başlamış sayılır. Ne var ki, ilkler gibi bugünkülerin de, kendilerini iman ve Kur'an'a adayıp hak sevdalısı olmaları gerekmektedir. İşte o zaman ağlamalarımız dinecektir. -Gerçi ben, otuz-kırk senedir hem ümmet-i Muhammed hem de talihsiz neslimiz için hep ağladım ama, yine de hakkıyla ağladığımı söyleyemem.- Ah keşke o ağlanacak halimize, kervanı kaçırışımıza, üzerlerine düşen misyonu bihakkın eda edip giden seleflerimizin izini kaybedişimize, Hak'tan kopup yapayalnız kalışımıza, topyekün bir ümmet olarak Kur'an'dan uzaklaşışımıza, devletler arası muvazenede ağırlığımızı yitirişimize ve onca çabalamalara rağmen bir zamanlar kaybettiğimiz durumumuzun bir türlü elde edemeyişimize ağlayamadık.. yitirdiğimiz değerlerin ızdırabını ruhumuzda duyamadık; adeta hissizlik ve vurdumduymazlık örneği gibi yaşadık; hiçbir şey olmamış gibi, pek çoğumuz itibarı ile hala da öyle yaşıyoruz. Evet, ruh dünyamız itibarıyla yeniden ruh gücümüzü kazanabilmek, iradelerimizi güçlendirip önümüzü kesen zulmetler karşısında dayanabilmek ve asırlık problemleri -Allah'ın inayetiyle- halledebilmek için, Hz. Ömer (ra) düşüncesiyle 'Hesaba çekilmeden evvel kendimizi hesaba çekebilsek!' Önümüzde çözüm bekleyen problemler bir bir çözülecek ve yürüme fırsatı doğacak güvenli yarınlara.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.