Safvete Ulaşma ve Şeytan Engeli

Safvet, insanın manevi terakkisi adına çok önemli bir dinamiktir; onunla siz insanları Allah'a ulaşma yolunda harekete geçirebilir ve en katı kalplere dahi kendinizi dinletebilirsiniz. Ama eğer saf ve samimi değil iseniz beyhude zahmet çekmiş, boş yere yorulmuş olursunuz. Tabii beklentileriniz de havada kalır.

Nice safvete ulaşamamış ve onu içine sindirememiş hizmet yolcuları vardır ki onca gayret ve faaliyetlerine rağmen yol alamamış, ve müspet hiçbir netice elde edememişlerdir. Kalpleri kirli, duyguları süfli, emelleri nefsani bu insanların zapt u rapt altına alınmaları, hepsinin sa'yinin, bir umumi gaye-i hayale tevcih edilmesi ve bunlarla bir hakikatin gerçekleştirilmesi, hele Allah'ı hoşnut edecek bir sonuca ulaşılması imkansızdır.

Bugün Müslümanların, dinleri adına henüz insanlığa bir şey anlattıkları söylenemez. Ne var ki daha tırmanma şeridinde emekleyen aynı kaderin mağduru, mahkumu bu insanlar birbirlerine düşebiliyor ve birbirinin kurdu gibi davranabiliyorlar; davranabiliyorlar, zira şeytan, hayırlı işlerde koşturan bu insanları yakın takibe almış onları boş bırakmamakta ve kendi avanesine, sofrada kaşık-çatal kullanmaktan, elbiselerin rengine, ondan sarık sarmanın keyfiyetine, hatta su içme şekline varıncaya kadar, çok önemsiz meselelerle kavga ortamı hazırlamakta.

Evet şeytan, -isterseniz ona iradenin negatif zembereği nazarıyla da bakabilirsiniz- Kur'an'da, insanın karşısına dikilmiş ve onu saptırmak için her an fırsat kollayan muzır bir mahluk olarak anlatılır. Ve Hz. Adem (as) ile başlayan bu mücadele, nefiste lümme-i şeytaniye ile melheme-i ruhiyede başlar, yıldızlar arasında melâike-i kiramla ervâh-ı habîsenin mücadelesine kadar çok geniş bir dairede cereyan eder. Bu sürekli kavgada, cephelerden birinin güçlenmesi halinde her zaman öbürünün zayıflaması söz konusudur. Yani ister insanın özü veya onun kalbî hayatıyla nefsî hayatı arasında, isterse hakikat-i insaniye (o öz ne ise!) ile şeytan arasında verilen bu kavga, tıpkı tahteravalli gibi hep birbirinin rağmına gelişir; kendine has ağırlığıyla bir taraf yere inerken, öbür taraf havaya kalkar. Buna göre, ehl-i iman cephesinin kuvvet kazanması, o ehl-i iman fertlerinin kalbî hayatından veya melheme-i melek fakültesinin kuvvet kazanmasından başlar, ta göklerde şeytanların adım adım takibe alınıp kovalanmasına ve bu habis ruhların esfel-i sâfilîne atılmasına kadar çok geniş bir sahada devam eder.

Diğer yandan, madde cephesinin veya ervâh-ı habîsenin galebe çalması da, her yerde ehl-i imanın yenik düşmesi demektir. Nitekim bir zat, ahir zaman hadiselerinin zuhuru ile alakalı olarak, âlem-i mânâda, tasarrufuna inanılan büyük bir zata, 'Niçin hep duruyor da duruma müdahalede bulunmuyorsunuz?' dediğinde, o zat sırtını döner ve kelepçe ile bağlanmış ellerini gösterir ki, bu durum, önemli bir psiko-sosyolojik hadiseye dikkatlerimizi çekmektedir. Şöyle ki, eğer belli bir dönemde kuvveti başka milletler temsil ediyorsa, onların size müsaade ettiği, çalışma imkanı verdiği ölçüde hareket edecek ve katiyen sesinizi yükseltmeyeceksiniz. Ama eğer siz siz olup, sizden beklenen şeyleri yerine getirirseniz, bu defa da sizin yaşadığınız o ruh haletini başkaları yaşayacak ve bu farklı keyfiyet kainatın değişik tabakalarından sizin ruhunuzdaki mini zafere kadar çok geniş bir dairede hissedilmeye başlayacaktır. Öyle anlaşılıyor ki Cenab-ı Hak, insanların iradelerini iyiye kullanmalarını istiyor ve hükmünü de ona göre veriyor. Eğer durum Bedir gibi, mücadele verenler Bedrin Arslanlar'ı gibi ve başlarındaki insan da Allah Rasulü gibi bir temsil ortaya koyarsa, Allah da onları kendi katından bir takım ruhani güçlerle teyit eder. Çünkü orada, olmuş, kıvamına gelmiş ve safveti yakalamış bir topluluk var ve bu topluluk zaferi ve yeryüzünde Allah'ın halifesi olma unvanını hak etmiş; buna karşılık karşı taraf ise kaybetmiş demektir.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.