Bediüzzaman Said Nursi’nin kolu kanadı nasıl kırılmıştı?

Bediüzzaman Said Nursi’nin kolu kanadı nasıl kırılmıştı?

Bütün muhalifler ve siyasiler her yerde ve her tarafta serbest olarak gezerken Ankara’dan gelen bir emirle, ‘Şimdi evinden dahi çıkmayacaksın.’ denilmesi bir haps-i münferit hükmündedir. Otuz senelik muhaliflerin yaptığı istibdat lehine bu vaziyet bana çok ağır geliyor…’ İfadeler, Bediüzzaman Said Nursi’nin 12 Ocak 1960 tarihli, İçişleri Bakanı Namık Gedik’e yazdığı mektupta geçiyor.

Türkiye’nin aşina olduğu fişlemeler, görevden almalar ve kara propaganda yöntemleri Bediüzzaman’ı da son nefesine kadar rahat bırakmadı. Adnan Menderes liderliğindeki Demokrat Parti (DP) iktidarının son döneminde Bediüzzaman Said Nursi’ye Tek Parti dönemi muameleleri tekrar yaşatılmıştı.

Said Nursi, hayatının her dönemecinde ayrı bir imtihanla karşı karşıya kaldı, zulme maruz bırakıldı. 31 Mart Vak’ası’nda fitnenin önüne geçebilmek için çırpınan Bediüzzaman gözaltına alındı. Güya İttihad-ı Muhammediye adlı örgüte üyeydi ve isyancılarla hareket etmişti. Bahçede kurulan darağacı ve darağaçlarında asılı insanlara aldırış etmeksizin yaptığı cesur müdafaa, eşi benzeri az bulunur bir hukuk mücadelesidir. Mahkeme bu âteşîn dimağı serbest bırakır. O, Beyazıt’tan Sultanahmet Meydanı’na kadar kalabalık bir kitlenin önünde yürürken bugün bile kulaklarımızı çınlatan bir meşhur cümleyi haykırır: “Zalimler için yaşasın cehennem!” Sultan II. Abdülhamid akıllı, zeki, dindar bir devlet adamıydı, ama Sultan’ın etrafını etten duvarlarla örmüştü mabeyn-i hümayun. Bir gün Bediüzzaman, bir üniversite projesiyle Padişah’ın kapısına dayandı. İstiyordu ki fen bilimleri ve dinî ilimler izdivaç etsin ve çağıyla hesaplaşabilmenin kapıları aralansın. Abdülhamid gibi eğitim konusunda fevkalade hassas bir Sultan’ın etrafını kuşatan danışmanlar görüşmeyi engelledi. O dönem aydınlarının neredeyse tamamı ‘istibdat’tan şikâyet etti.

Bediüzzaman Tek Parti döneminde devlet zulmüne uğradı. Sürgün edildi, mecburî ikamete zorlandı, hapse atıldı, 17 defa zehirlendi… Cumhuriyet’in ilk yıllarında “Siyasetin şerrinden Allah’a sığınırım.” deyip Erek Dağı’na çekilmiş, inzivada yaşıyordu. Ne var ki bir bahane icat edildi ve Isparta Barla’ya sürgün edildi. İnsanlarla irtibattan men edildi; Hakkında davalar açıldı, iddianameler hazırlandı, hâkim karşısına çıkarıldı. Afyon savcısı “600 bin talebesi var” diyerek “asayişe zarar gelir” iddiasında bulunmuştu. Afyon savcısı, Bediüzzaman ve talebelerini “Hasan Sabbah”a; yani Haşhaşilere benzetti. Mesnetsiz bir sürü iddia ve kara propagandaya maruz kaldı. “Dini siyasete alet etmek” gibi bir suç isnat ettiler, “gizli örgüt” dediler, davalar açtılar; hatta hapis cezaları verdiler. Beraat etmesine rağmen tekrar tekrar dava açıldığı da oldu.

Üstad Bediüzzaman’a yapılan zulümler DP döneminde de sürdü. 1950’de seçimle işbaşına gelen DP ezanı aslına çevirdi. Ülkede hürriyet havası esti. Risale-i Nurların basım ve dağıtımı önündeki engeller nispeten kalktı. DP’nin bazı icraatları Bediüzzaman tarafından övgüyle karşılandı. Değişik vesilelerle Adnan Menderes hükümetine tebrik ve iltifatlarda bulunuldu. Said Nursi, 25 Aralık 1959’da, “Ankara’ya bu defa geldiğimin mühim bir sebebi, İslamiyet’e ciddî taraftar Dâhiliye Vekili Namık Gedik’i görmek ve İslâmiyet’in kahramanı olan Adnan Bey’e ve Tevfik İleri gibi mühim zatlara bir hakikati söylemektir.” diyordu. Said Nursi, Menderes ve arkadaşlarını devletin içinde yuvalanmış komitelerin yönlendirdiğine inanıyordu. Bazı endişeleri vardı. DP’nin geleceğini dinî hizmetlere destek vermesinde görüyordu: “Madem Risale-i Nur hakiki asayişi temin ediyor, madem Demokratlar büyük bir kuvvete muhtaçtır ve komünistlik gibi dinsizliğe dayanıp karşı koyan bir iktidar partisidir. Madem her camide dershaneler açılmış bazı müfrit eyyamcıların bahanelerine bakılmaksızın Risale-i Nur derslerini teşvik etmek lazım ve elzemdir.”

1954’te DP ikinci defa seçimi kazandı. Ancak 1955’te toplanan fiş komisyonu Bediüzzaman’ın A fişinde kalmasına karar verdi. Said Nursi ve talebeleri adım adım takip ediliyordu. 1957 seçimlerinden sonra baskılar iyice arttı. Muhalefet ve basın, DP’yi irticaya taviz vermekle suçluyordu. İsmet İnönü, Meclis kürsüsünden Risale-i Nurların basım ve dağıtımının yapılmasına izin verilmesini şiddetle eleştiriyordu. DP’de bazı milletvekilleri ile Tek Parti döneminden kalan asker-sivil bürokratlar da Risale-i Nur talebelerinin faaliyetlerinden rahatsızdı. Mahkeme kararlarındaki beraatlere rağmen ‘tarikatçılık’ iddiaları yine gündeme getiriliyor ve yeni davalar açılıyordu. 1955’te Samsun’da bir gazetede çıkan mektup dava konusu yapıldı. Said Nursi hastaydı, doktor raporuna rağmen duruşmaya çağrıldı. İstanbul’a kadar gelebildi.

1958 yılında Nazilli’de bir komplo kuruldu. Risale-i Nurları köylerde tanıtmaya çalışan Nur talebeleri gözaltına alındı. Eşzamanlı olarak gazetelerde yalan haberler yayımlandı. Said Nursi’ye; ‘Padişah gibi yaşıyor, gelen yardımlarla geçiniyor, siyasî gayesi var’ iftiraları atıldı. Nazillili Nur talebeleri Menderes’e mektup yazarak olayın içyüzünü anlattılar, asılsız iddialara cevap verdiler ve; “Bizi zalimlerin suikastları ile baş başa bırakmayacağınızdan eminiz.” dediler. 26 Nisan 1958’de Ankara, İstanbul ve Isparta’daki Nur talebelerinden 10 kişi toplanarak Ankara Cezaevi’ne hapsedildi. Risale-i Nurlar toplatıldı. 11 Ocak 1960’ta Said Nursi’ye seyahat yasağı geldi, radyodan okunan hükümet bildirisi ile Emirdağ’dan çıkmaması istendi. Bediüzzaman ve talebelerinin peşine polis takıldı. Az da olsa kamuda görevli memurlar fişlendi, Nurcu olduğu tespit edilenlerin görev yerleri değiştirildi.

1959’un son günlerinde Emirdağ’dan otomobille Eskişehir’e giden Said Nursi’nin şehre girmesi polis tarafından engellendi. ‘Onlara, emir Ankara’dan mı, Eskişehir’den mi?’ diye sorması sebepsiz değildi. Said Nursi, savcılar ve polislerin başkentten emir alarak hareket ettiklerini biliyordu. “Şahsıma bu muameleyi yapanlara hakkımı helal ediyorum.” derken, Risale-i Nurları engellemeye çalışan Ankara’daki komitelere karşı mücadelesinden bir an geri durmadı.

1 Ocak 1960’ta Ankara’da İçişleri Bakanı Namık Gedik başkanlığında emniyet müdürlerinin katıldığı toplantıda, gece yarısına kadar Said Nursi konusu görüşüldü. Gedik’e, Nur talebelerinin faaliyetleri ile ilgili raporlar sunuldu. Bütün davalardan beraat etmiş Said Nursi hakkında yeni bir dava açılmasına karar verildi. Konuyla ilgili açıklamada; “Said Nursi ile temas edenlerin sosyal mevkileri ve durumları gözden geçirilmiştir. Son zamanlarda faaliyetleri artan mürtecilerle ilgili hükümetin sert kararlar almasına karar verilmiştir.” deniyordu.

Gedik’i Said Nursi’yi ‘düşman’ ilan etmeye götüren sürecin öncesi vardı. 1958’de Nazilli’de iki Nur talebesinin risaleleri dağıttığı için gözaltına alınmasından sonra Said Nursi aleyhinde bir kampanya başlatıldı. Bazı gazeteler kullanılarak, ‘Padişah gibi yaşıyor’, ‘Siyasi bir gaye güdüyor’, ‘Tarikat kuruyor’ gibi kara propagandalar yapıldı.

‘Siyasî gaye iddiası, gaddarlık, yalancılık’

Vefatına doğru Üstad Bediüzzaman, talebelerine veda edercesine Anadolu’ya açılmıştı. Pek çok vilayete uğradıktan sonra tekrar (3 Ocak) Ankara’ya çeviriyor rotayı. Aslında Menderes’le görüşmeyi arzu ediyor. İhtimal ki toplum katmanlarında hissedilen fırtınayı haber vermeyi, belki tedbir nev’inden bazı düşüncelerini aktarmayı arzu ediyor. CHP’nin ve İsmet Paşa’nın haşin yaklaşımı ve o günkü basının anlayışsız tavrı yüzünden Demokrat Parti yetkilileri korkuyordu. O kadar ki 11 Ocak 1960’ta Ankara’ya gelen Said Nursi Hazretleri’ne hitaben radyodan hükümet bildirisi okundu. Üstad’a, Emirdağ’da oturması salık veriliyordu.

Anadolu’da hayal kırıklığı yaşanıyordu. Rüzgâr tersine dönmüştü. Said Nursi, Risale-i Nur talebeleri ve DP teşkilatlarından Ankara’ya mektuplar, telgraflar yağmaya başladı; DP hükümeti uyarılıyordu. Adnan Menderes’e duacı ve destekçi olan Nur talebelerine baskıların durdurulması isteniyordu. Tek Parti dönemini hatırlatan hukuk dışı baskıların en başta Demokratlar’a zarar vereceği dile getiriliyordu. DP Afyon Emirdağ teşkilatı, Ankara’ya çektiği bir telgrafta, “Hayatı inziva ile geçen ve bir iki hizmetkârı; iki üç has dostu ile uhrevi konuşmasından başka kimse ile temas et153 meyen Bediüzzaman’a yapılanlar, ‘Demokrat hükümeti’ Nur talebelerine muarız gösteriyor. Milletvekilleri seçiminde (1957) Risale-i Nur talebeleri partimize müzahir olduklarından muhalefet mensupları Demokrat iktidarı İslamiyet aleyhinde göstermek ve dindar halkı partimize küstürmek suretiyle kendileri lehine zemin hazırlamak gayesini güdüyorlar.” deniyordu. Bediüzzaman’ın yakın talebesi Emirdağ İlçe Başkanı ve bütün yönetim Başbakan’ın emriyle görevden alındı. Gerekçe çok inciticiydi: İrticai faaliyet.

Said Nursi de Başbakan Adnan Menderes ve İçişleri Bakanı Namık Gedik’e yazdığı mektuplarda Nur talebelerinin sulhün teminatı olduklarına dikkat çekiyordu. Devlet içinde dinî gelişmelerden rahatsız bazı komitelere karşı Demokratları ‘Oyuna gelmeyin’, diye uyarıyordu. 27 Mayıs öncesi Namık Gedik’le görüşmesi için Ankara’ya gönderdiği talebeleri açıkça, ‘Darbe geliyor’ uyarısı yaptı. Ancak mektuplar, telgraflar ve ziyaretlerdeki ikazlar DP’den kabul görmedi, bir duvara çarpıp geri döndü. Said Nursi’nin, Eskişehir’e giden aracını polis yolda çevirdi. Oteline baskın yapıldı.

Darbeye kadar Adnan Menderes hükümetine bağlı görülen devletin istihbarat birimleri ve bürokratları, 27 Mayıs 1960 sonrası darbe yönetimine Menderes’in yargılanmasında kullanılması için raporlar hazırladı. Dönemin istihbarat teşkilatı MAH ve Emniyet’in belgeleri Yassıada’ya sunuldu. Başbakan’ın emrindeki MAH Müsteşarı Ziya Selışık imzalı metinlerde Adnan Menderes, ‘Düşük’ ve ‘Sakıt’ diye nitelendirildi. Dosyalarda Nur talebelerine ait mektuplar, bildiriler de bulunuyordu. Nur talebeleri, Bediüzzaman Said Nursi’nin siyasi gaye için çalışıyor iddialarına “Bu gaddarlık ve yalancılıktır.” diyordu. 27 Nisan 1958 tarihinde, gece yarısı Ankara Kızılay, Bakanlıklar, Anafartalar ve Cebeci semtlerinde bazı evlere dağıtılan bir bildiri de MAH dosyasında yer alıyor. İddiaya göre, bildiriler DP’li Celal Yardımcı’nın kardeşi Latif Yardımcı’nın matbaasında basılmış.

Bazı gazetelerin Nur talebeleri ile ilgili iddialarına cevap veriliyor: “Bazı muhalif gazetelerin Risale-i Nur talebelerine -tekrar- ‘Tarikat kurmuşlar’ ithamını yaptıklarını gördük. Bunun hakikatle hiçbir alakası yoktur. Bu husus, Risale-i Nur davasını gören ona yakın ağır ceza mahkemesinin kat’iyyet kesbetmiş kararlarıyla sabittir. Hem tarikata dair en küçük bir emareye (vaktiyle müsadere edi154 lip sonra bilakaydüşart sahiplerine iade edilen) Risale-i Nur kitapları ve mektupları arasında tesadüf edilmemiştir.’ Yalanlarının birkaç delili şunlardır: Üstadımız Bediüzzaman Said Nursi için ‘Bir padişah gibi yaşamakta ve gelen yardımlarla geçinmektedir’ diye apaçık bir iftirada bulunmuşlardır. Said Nursi hayatında kimsenin minneti altında kalmayan, 5 bin lira hediyeye beş para değer vermeyen ret ve iade eden ve hatta çocukluğunda amcasının çorbasını dahi içmemiş olan ve bütün hayatında istiğna düsturunu en zalimane muameleler ve mahrumiyetler içinde kaldığı zamanlar dahi bozmayan ve böylece izzet-i İslamiyye ve şeref-i diniyyeyi muhafaza etmiş bir zattır... Ankara hükümetinin adaletiyle üstadımız Said Nursi’nin Risale-i Nur eserleri basılmaktadır. Hissesine düşen bir miktar kitap fiyatlarını Üstadımız hayatını Nurlara vakfedip nafakasını çıkaramayan Nur talebelerine tayin olarak vermektedir. Kendisi de bugün artık herkesin malumu olmuş olan azami iktisat ve kanaatle yaşamaktadır. Ve bütün ömrü boyunca fevkalade bir iktisat dairesinde kendini idare ettiğine 87 senelik hayatını bir şahid-i sadık olarak gösteriyoruz… Bediüzzaman Said Nursi gibi bir İslam müellifini böyle siyasî maksatlar peşinde koşuyor gibi iftiralarla mevzubahis etmek çok vecihlerle vicdansızlıktır ve müthiş bir gaddarlıktır. Adi bir yalancılık derekesine sukuttur… Tahiri, Zübeyr, Ceylan, Sungur, Bayram Rüştü”

DP ile arası açılmak isteniyor

“Bir tertip ve suikastla karşı karşıyayız. Hedef, Menderes’i destekleyen dindarlarla DP’nin arasını açmak.” Bu satırlar Mayıs 1958’de Adnan Menderes’e Nazilli Nur talebelerinden Ahmet Feyzi Kul, Mehmet Yavuz ve Yusuf Özdin imzası ile yazılan mektuptan. Nazilli’de bazı basın yayın organlarının da içinde olduğu bir provokasyon en ince ayrıntılarına kadar anlatılıyor. Said Nursi hakkındaki iddialara şöyle cevap veriliyor:

Sayın Adnan Menderes, Başvekil, Ankara

Üstad’ın bu feyizli ve iman coşan eserleri etrafından öteden beri halkımız tarafından vaki olan tehacümden dolayı, 30 seneden beri gelip geçen resmî makamlar kuşkulanarak onları tarikatçılıktan ve cemiyetçilikten müteaddit defalar mahkemeye verdikleri ve İslam’ı irfanın gelişmesine hizmetten başka bir emelleri olmayan ve temiz nasiyeli Müslümanların o mahkemelerden alnı açık çıktıkları ve eserlerinde halkımızın istifadesine arz edilmesinde ve okunmasında kanunî hiçbir mâni bulunmadığına dair elde kaziye-i muhkeme halinde ilam dahi bulunduğu yine malumdur. Şer şebekesi öteden beri yaptığı masum Müslüman vatandaşları sindirmek maksadı ile çeşitli iftira ve tertiplere tevessül etmekte ve 30 seneden beri tatbik ettiği korkutma ve ürkütme vasıtalarını yeniden seferber ederek iblisane ve zalimane usullerini tatbike çalışmaktadır.”

Bediüzzaman, bütün hukuk dışı baskılara, linç kampanyalarına karşı dik durdu, hukukî yollardan hak arayışını sürdürdü. Risalelerin basımı, dağıtımı ve duyurulması aksamadı. Hakkındaki iddialara mektuplarla, bildirilerle cevap vermeye çalıştı.

Son günlerini geçirmek üzere Urfa’ya gitmesi Bakanlar Kurulu’nun ‘mecburi ikamet’ kararına meydan okumak şeklinde algılandı. İçişleri Bakanı Namık Gedik’in sergilediği tutum DP ile gönül bağlarını iyice kopardı. Gedik, ölüm döşeğindeki Said Nursi’nin her ne surette olursa olsun Urfa’dan çıkarılması için Vali’ye emirler gönderiyordu. Polisler, Emniyet ile otel arasında mekik dokuyor ama sonuç alamıyordu. 23 Mart gecesi vefat ederken güçlükle konuştu, sesi zor duyuldu: “Ben şimdi hayatımın son dakikalarını yaşıyorum. Belki de burada öleceğim. benim suyumu hazırlamakla mükellefsiniz. Amirinize bildirin.” Başını yastığa koydu, tekrar daldı.

Pin It
  • tarihinde hazırlandı.
Telif Hakkı © 2024 Fethullah Gülen Web Sitesi. Blue Dome Press. Bu sitedeki materyallerin her hakkı mahfuzdur.
fgulen.com, Fethullah Gülen Hocaefendi'nin resmî sitesidir.